Karanlıktan Aydınlığa Geçiş Sürecinde: Avrupa
Ortaçağ’da, Ortadoğu ve Asya Ülkeleri İslâm meşalesiyle ışıl ışıl aydınlanırken koyu bir taassup ve cehaletin hüküm sürdüğü Avrupa ise zifiri karanlık içinde kıvranıyordu. Hristiyanlık, gerçek ilkelerinden saptırılarak hurafeler ve bid’atler dini haline getirilmişti. Din, güçlü kişilerin yani kralların, senyörlerin ve din adamlarının ellerinde etkili bir sömürü aracı olarak kullanılıyordu. Kutsal kitap, sadece din adamları ve belli bir zümre tarafından okunabiliyordu. Onlar da kutsal kitap İncil’in işlerine gelen kısımlarını anlatıyorlar, işlerine gelmeyen bölümlerini yani otoritelerini ve sömürü düzenlerini sarsacak kısımlarını ise es geçiyor, hatta silip yok ediyorlardı.
Cehalet ve taassup o derece ileri gitmişti ki; saf Hristiyanlar hiçbir eleştiri ve sorgulamada bulunamadıkları gibi günahlarının affedilip cennete kabullerinin sağlanması için ellerinde avuçlarında ne varsa din adamlarına veriyorlardı. Din adamları da kutsal kitaptan bir şeyler okuyup imzalı birer af name vererek onları cennetle müjdeliyor, bu işin geçmiş ölüleri için de yapılması gerektiğini aksi takdirde onların cehennemde cayır cayır yanmakta olduklarını söyleyerek bu sömürü düzenlerini devam ettiriyorlardı. Arada bazı akıl sahipleri çıkıp da: “Hayır, İncil böyle demiyor, siz bize doğruyu söylemiyorsunuz, bizi kandırıyorsunuz!” dediklerinde hemen onları aforoz ederek dinden atıyorlardı. Onlar artık toplumda dinsiz, kâfir muamelesi görüyor, toplum içine çıkamıyorlardı. Hatta bu dinsizler(!) zindanlara atılıyor, diri diri aslanlara yem ediliyordu.
Din adamlarıyla iyi ilişkiler kuran krallar, senyörler ve soylu kişiler ise gayet refah ve huzur içinde hayatlarını devam ettiriyorlar, onlardan kimse hesap soramıyordu. Bütün Ortaçağ boyunca Papa ve krallar tarafından cennet vaat edilerek kandırılan saf Hristiyan köylüler, milyonlarca sürüler halinde Anadolu’ya ve Ortadoğu’ya aktılar. Haçlı seferleri olarak tarihe geçen bu akınlar iki yüz yıl boyunca devam etti ve sekiz büyük sefer yapıldı. Başarısız olan bu seferler sonunda Avrupa’da birtakım kıpırdanmalar olmaya başladı. Yeniçağ başlarında yaşanan Coğrafi keşifler, Rönesans ve nihayet Reform hareketleri sonunda Avrupa’da bir uyanış başladı. Kilisenin ve din adamlarının otoritesi sarsıldı. Onlarla birlikte krallar ve senyörler de itibarlarını ve güçlerini kaybetmeye başladılar.
Akılcılığın ön plana çıkıp bilim, sanat ve edebiyatta meydana gelen gelişmeler neticesinde Avrupa’da yeni yeni görüşler ve mezhepler ortaya çıktı. Bunlar; kendisi de bir din adamı (ilahiyatçı profesör) olan Martin Luther’in açtığı yolda ilerleyen; kiliseye ve din adamlarına inanmayıp gerçek dini arayan ve kendilerini onların sultasından kurtarmaya çalışan görüşe sahip Protestanlık, Kalvenizm ve Anglikanizm gibi mezheplerdir.
Bütün bu gelişmelere rağmen kiliseye ve papalığa bağlı kalmakta ısrar eden Katolik Hristiyanlar ise yeni ortaya çıkan bu görüş ve mezhep mensuplarını; münafıklık, dinsizlik ve kâfirlikle suçluyorlardı.
Dinin bir sömürü aracı olarak kullanılması, Avrupa’da dine ve inançlara karşı başka yeni birtakım görüşlerin de ortaya çıkmasına sebep oldu. Bunlar da; yalnız bir yaratıcı Tanrıya inanıp hiçbir dine inanmayan, dinlere karşı çıkan Deistler ile hiçbir dine ve yaratıcı Tanrıya inanmayan Ateistler[1] idi.
Yeniçağ bu görüşlerin, özellikle Katolik ve Protestanlık mezheplerinin çatışmalarına sahne oldu. Çatışmalar 200 yıl kadar devam etti ve nihayet 18. Yüzyıl başlarında Avrupa’da yaşanan Aydınlanma Çağı ile bu savaşlar sona erdi. Kilise tamamen gücünü yitirdi ve tüm dogmalar yeniden sorgulanmaya başladı. Aydınlanma Çağı’nda özellikle klasisizm dışında pek çok yeni akımlar ortaya çıktı. Önemli bilim adamları da yetişerek dünyaya damga vurdular. Aydınlanma Çağı, kiliseye karşı akılcılık hareketlerinin artmasını sağladı. İlahi düşünce ve mutlak din devleti anlayışı yerini somut ve maddi olgulara bıraktı.
Bilim adamları ve sanatçılar akılcılığın ön plana çıktığı eserler ortaya koydular. Bilimsel gelişmeler artarken yeni silahlar da üretildi. Aydınlanma Çağı’ndaki bilimsel ve düşünsel gelişmeler insanların inanışları ve yaşantılarını da oldukça etkiledi.* Sonra Büyük Sanayi Devrimi yaşandı. Avrupa’da buluşlar, keşifler, icatlar birbirini takip etti. Halkın genel refahı arttı. 20. Yüzyıla gelindiğinde artık Avrupa, din ve inanç kavgalarına ve çekişmelerine son verdi. Katolikliğe karşı çıkıp yayılan diğer mezhepler de resmen tanındı ve artık Hristiyanlar birbirlerine saygı ve hoşgörü ile bakmaya ve davranmaya başladılar ve bunun neticesinde de Batı Medeniyeti dünyaya hâkim bir medeniyet haline geldi.
Batı ülkelerinde yaşanan gelişme ve teknolojik yenilikler sonucunda diğer ülkeler ile arasındaki gelişmişlik farkı iyice açıldı ve aydınlanmanın ve devrimin gerçekleşmediği ülkeler, Batılı ülkelerin birer sömürgesi haline geldi.
[1] Ateizm’in tarihi çok eskilere dayanır ama bu çekişmeler sebebiyle sayıları daha da artmaya başlamıştır.
*Hürriyet com.tr