Mahmut Şevket Paşa Suikastı

Kazım GERMİYANOĞLU kgermiyanoglu@hotmail.com

Günlerden; 11 Haziran 1913, 104 sene önce bugün, İstanbul.
Harbiye Nezareti'nden Babıâli'ye giden tramvay hattında yapım çalışmasının sürdüğü dar yol, peş peşe atılan kurşun sesleriyle yankılanır.  Bağrışmalar ve kaçışmalar arasında bir kadın sesi:
              -Eden bulur! İnleyen ölür!
            Sonra bu sesler dalga dalga yükselerek Harbiye Nezareti'nin sessiz duvarlarında yankılanır:
-Paşayı vurdular! Paşayı vurdular!
               Hizmetli Ramazan'ın bu telaşlı sesi, uzun zamandır oturduğu sandalyesinden fırlayan Cemal Paşa'nın peş peşe sorduğu şaşkın sorularla kesilir: 
             -Hangi paşayı?!!! Kim vurdu?!!! Nerede?!!! 
              Hizmetli Ramazan aynı telaşla karşılık verir: 
             -Babıâli'ye giderken'Beyazıt Meydanı'nda' Kim olduğunu bilmiyorum.
              Suikasta kurban giden kişi, daha az önce Harbiye Nezareti'nden ayrılan Mahmut Şevket Paşa'dan başkası değildir.
Hem Sadrâzam (Başbakan) ve hem de Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) olan Mahmut Şevket Paşa, olacaklardan habersiz, öğlen 11.05'te, bugün İstanbul Üniversitesi'nce kullanılan Harbiye Nezareti'nden, otomobiliyle yanında Başyaver Eşref Bey, Yaverleri Kâzım ve İbrahim Bey'ler ve şoförü İsmail Hakkı olduğu halde Babıali'ye gitmek için hareket etti. Paşa'nın bulunduğu otomobil, Çarşıkapı'dan geçip Beyazıt Meydanı‘na doğru giderken karşılaştığı cenaze alayı yüzünden iyice sıkıştığı için durunca, Beyazıt Meydanı'nın Divanyolu'na çıkan Saka çeşmesi yanında bir otomobil içinde tamir bahanesiyle üç saattir bekleyen;  Topal Tevfik, Ziya, Nazmi, Şevki, Mehmet Ali, Abdullah Safa ve Abdurrahman isimlerindeki yedi tetikçikurşun yağdırmaya başladılar. İlk kurşunlardan biriyle Yaver İbrahim Bey hemen oracıkta hayatını  kaybetti. Suikastçılara karşılık vermekte olan Yaver Kâzım Bey ise yaralandı. Topal Tevfik otomobilin basamağına çıkarak pencereden  Mahmut Şevket Paşa'nın başına tabancasındaki mermileri boşaltarak araca binip kaçtı.  Mahmut Şevket Paşa derhal Harbiye Nezareti'ne geri götürülerek Şura-yı Askeri Dairesi'nde tedavisine çalışıldı. Fakat yapacak bir şey kalmamıştı ve yarım saat sonra öldü. İstanbul didik didik arandı ve suikastçılardan Topal Tevfik hemen yakalandı. Diğer suikastçılar da kısa bir süre sonra yakalandılar. Cinayeti düzenleyen Damat Salih Paşa ile Miralay Fuat Bey de tutuklandılar ve olaya karışanlar yargılanarak idam edildiler.
Hariciye Nazırı Cemal Paşa, suikast hazırlıklarını duymuş ve Mahmut Şevket Paşa'yı uyarmıştı. Mahmut Şevket Paşa ise; " Boş ver! İş olacağına varır!" diyerek haberi ciddiye almamıştı.
Mahmut Şevket Paşa'yı ölüme götüren süreç; 31 Mart Olayı ile başlamıştır. Zira Paşa'nın yıldızı da bu olayla parlamıştı.
            İstanbul, 13 Nisan 1909 sabahı (31 Mart) "Şeriat isteriz!", "Mektepli subay istemeyiz!' 'Alaylı subay isteriz!" sloganlarıyla uyandı. Meşrutiyet'in koruyucusu olarak daha önce Mahmut Şevket Paşa tarafından Selanik'ten İstanbul'a gönderilen Avcı Taburu askerleri, yanlarına İttihat ve Terakki Partisi karşıtı muhalifleri de alarak İstanbul'da büyük bir isyan başlattılar. Padişah II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesiyle sonlanan 31 Mart Olayı'nın ardından emrindeki Hareket Ordusu'yla İstanbul'a gelip kısa zamanda kontrolü ele geçirerek millî bir kahraman haline gelen Selanik'teki III. Ordunun komutanı Mahmut Şevket Paşa, aslında İttihatçı da değildi. Ancak, strateji gereği bu cemiyetle birlikte hareket ediyordu. Gelişmeleri çok iyi değerlendi­ren İttihatçılar, sıkıyönetim ilan ederek kendilerine rakip olabile­cek bütün siyasi grupları etkisiz hale ge­tirdiler. Padişah II. Abdülhamit tahttan indirildi, 'İttihad-ı Muhammedî' ve 'Ahrar' Fırkaları kapatılarak muhalefet tamamıyla susturuldu. Artık İttihat ve Terakki Partisi'nin iktidarı ele geçirdiği ve baskılarını arttırdığı yeni bir döneme girilmişti.  Neticede Mahmut Şevket Paşa, 1909'da kurulan Hakkı Paşa kabinesinde harbiye nâzırı oldu. Suçlu-suçsuz demeden İttihatçılara ve kendisine muhalif pek çok kimseyi idam ettirdi. 1911'de  Türk Ordusu'nda Hava Sınıfının kurulmasına öncülük yaptı. Mahmut Şevket Paşa'nın bu büyük nüfuzu ve başına buyruk hareketleri, parti içinde de kendisine karşı muhalif bir grubun doğmasına yol açtı. Yeniden kurucusu kabul edilen Meşrutiyet rejimi, Mah­mut Şevket Paşa'nın harbiye nazırlığına atanmasıyla birlikte şahsi diktatörlüğe dönüştü ve ordu içerisinde siyaset bir veba salgını gibi yayıldı. O, artık her dediği doğru kabul edilen, eleştirilemeyen ve karşı konulamayan eşsiz bir liderdi.
            Uzun süre devam eden sı­kıyönetim süresince, ordunun asıl vazifesini terk ederek siyasetle meşgul olması ve Mahmut Şevket Paşa'nın tek başına verdiği yanlış kararlar, ülkenin içinde bulunduğu askerî, siyasî ve ekonomik sebeplerle de birleşerek tehlikeli bir hâl aldı. Ege'deki 'On iki ada' ve 'Trablusgarb' kaybedildi. 'Hürriyet' ve  'Demokrasi'  vaadiyle iktidara gelen İttihatçıların giderek artan baskısı, kendi içlerinde de ayrışmaya yol açtı. Arnavutluk'ta çıkan isyanı bastırmak üzere gönderilen subaylar, 'Halâskar Zabitan' adlı yeni bir siyasi grup oluşturarak İttihatçı hükûmeti düşürdü. Böylece, Mahmut Şevket Paşa'nın Harbiye Nazırlığı da sona erdi.                                                                                                  
Osmanlı Toplumu'nda, 1839 yılında Tanzimat Fermanı'nın ilan edilmesiyle ortaya çıkan ikilik giderek artmış ve nihayet 1908 yılında ilan edilen II. Meşrutiyet'ten sonra daha da vahim bir hâl alarak devletin yönetim kademelerinde de kendini göstermişti. Artık devlet, hem İstanbul'dan hem de Selanik'ten yönetilmeye başlanmıştı. Selanik'teki merkezinden İstanbul'u idare etmeye çalışan İttihat ve Terakki Cemiyeti, İstanbul'daki etkinliğini arttırabilmek için Mahmut Şevket Paşa'dan yardım istemiş, Paşa da emrindeki Üçüncü Avcı Taburunu İstanbul'a göndermişti.
1913 yılına gelindiğinde İmparatorluk büyük askerî ve siyasî gailelerle karşı karşıyaydı. I. Balkan Savaşı, ordu içerisinde yayılan siyaset ve çekişmeler sebebiyle ağır bir yenilgiyle sonuçlandı. İttihatçılar, 23 Ocak 1913'te tarihimize ‘Babıali Baskını' olarak geçen bir darbe ile iktidarı ele geçirdiler. Bu baskında 'Halâskar Zabitan' grubunun başkanı Harbiye Nazırı Nazım Paşa öldürüldü. Kamil Paşa Hükümeti zorla istifa ettirildi ve İttihat Terakki Partisi iktidara geldi. İktidarın başındaki isim ise 31 Mart'ın Fatihi Mahmut Şevket Paşa'ydı.
Ancak, devletin varlık yokluk mücadelesi verdiği bu süreçte, iktidar mücadelesi de bitmeyecekti. Sadece muhalefete karşı değil kendi partisine ve çevresine karşı sert ve katı tavırları ve başına buyruk hareketleri, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa'ya karşı güçlü bir muhalefet oluşmasına sebep olmuştu.
Tetikçilerin yakalanıp idam edilmelerine rağmen Osmanlı Devleti'ni oldukça sarsan ve yeni bir sürecin başlangıcı olan bu suikastın amacı ve azmettiricileri tam olarak ortaya çıkarılamamıştır. Ama Babıali Baskını'nda öldürülen Harbiye Nazırı Nazım Paşa'nın mensup olduğu Halâskar Zabitanlar'ın misilleme yapmak ve intikam almak için İttihatçıları benzer bir baskınla devirme planları olduğu muhakkaktır. İşte bunlardan Kürt Şerif Paşa, Gümülcineli İsmail, Müdür Muhib, Miralay Fuad, Yüzbaşı Kazım, Pertev Tevfik ve Kemal Midhat Bey'lerin başını çektiği bir komite Prens Sebahattin'i başa geçirmek düşüncesi etrafında bu amaçla bir araya gelmişlerdi.  
            Ne kadar hazindir ki; bu suikast, Osmanlı Devleti'nde faaliyet gösteren bütün siyasî grupların işine yaramıştır. Mahmut Şevket Paşa öyle bir konumdaydı ki, onun ölümü hem muhalefeti hem de iktidardaki İttihat ve Terakki Partisi'ni memnun etmiştir. Bilhassa iktidarda bulunan İttihat ve Terakkiciler, muhalefeti iyice sindirmek ve arzuladıkları sistemi yerleştirmek için bu suikastı ustaca kullandılar. Netice de muhalefet sustu, birçok insan mağdur oldu. İttihat ve Terakki, devletin bütün kurumlarını ele geçirdi. Ancak, bu başına buyruk, denetimsiz, katı ve acımasız anlayış sahipleri, teslim aldıkları Koskoca Cihan İmparatorluğunun, beş yıl gibi kısa bir süre içinde darmadağın olarak yıkılmasına mani olamadılar. Ülkelerini ve masum insanları kaderleriyle baş başa bırakıp, çok sevdikleri ve sımsıkı sarıldıkları makam ve mevkilerini terk ederek kaçmak zorunda kaldılar.
 KAYNAKLAR:
1) Cemal Paşa'nın Hatıralarından, Yakın Tarihimiz Dergisi, Cilt 4, Sayı 42, 1962, s.67 
2) Zekeriya Türkmen, Osmanlı Meşrutiyetinde Ordu-Siyaset Çatışması, İstanbul: İrfan Yayınevi, 1993, s.149 
3)İbnü'l-Emin Mahmud Kemal İnal, Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, c.III, İstanbul, 1965.
4)İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c.IV, İstanbul, 2011.