Sadece Ağlayanlar

Kazım GERMİYANOĞLU kgermiyanoglu@hotmail.com

Çok duygusal görünürler; sanki ağlamak için bahane ararlar, en basit hadiseler karşısında bile hemen gözleri dolar, ağlamaya başlarlar. 'Nasıl bu kadar hassas olabiliyorlar? Bu kadar kolay ağlayabiliyorlar?' diye hayrete düşer, düşünürsünüz.
Karıncayı dahi incitmeyecek hassasiyette dikkatli ve nazik bir yapıda olduklarını düşündüğünüz ve büyük bir hayranlık duyduğunuz bu tipler, öyle bir zamanda, o kadar basit hadiseler karşısında bile öyle kaba ve kırıcı davranışlar gösterirler ki şaşar kalırsınız.                                                             
Toplumumuzda oldukça fazla sayıda bulunan bu insan tipinin, psikoloji ilminde özel bir adı olduğunu düşünüyorum. 
Ağlamak sadece ağlamak ve öfke, kin ve nefretle ortalığı kırıp geçirmek.  Büyük bir kişilik bozukluğu olarak gördüğüm ve nefret ettiğim bu insan tipi; fikir üretmez, kafa yormaz, mücadele etmez ve aslâ kendini yormaz.
            Olaylar karşısında olgun ve soğukkanlı olmak, kolay kolay gözyaşı dökmemek, dirayetli ve metanetli davranmak ve ne kadar hatalı da olsa karşısındakini kırmadan, dökmeden,  öfkelenmeden, nazik ve müşfik ifadelerle uyaran gerçek manada insanlar da vardır elbette toplumumuzda.
            Ağlamak, gözyaşı dökmek; evet yerine göre güzeldir. Ancak, Allah'ın kullarına bahşettiği bu güzel nimeti ucuza harcamak, ayağa düşürmek de riyadır, aldatmadır, acizliktir.
İşte bu yüzden rahmetli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'a hayranlık derecesinde bir sevgim vardır.
Büyük şair, şiirlerinde de gördüğümüz gibi, hep haksızlığa, zulme, zalime, vahşete ve cehalete karşı çıkmış, ama aslâ ağlayıp sızlamadan; yiğitçe, mertçe metanetle ve sabırla bir duruş sergilemiştir. Dürüstlük, doğruluk, adalet ve medeniyet karşısında ise gayet müşfik ve saygılı ifadelerle hayranlığını belirtmekten geri durmamıştır. Kolay kolay ağlamayan ve karşısındakini kırmamak için büyük çaba sarf eden büyük bir iman eridir o.
'Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,                                                                                                                                        Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.                                                                                                      Gönül aldırma da çek git diyemem aldırırım,                                                                                             Aldırırım, aldırırım hakkı tutar kaldırırım.'
Diyen bu büyük şair, ağlamanın çözüm olmadığını çalışmanın, çabalamanın ve yorulmanın ne kadar önem taşıdığını bu dörtlükte veciz bir şekilde ifade etmektedir.
Bursa'nın Yunanlılar tarafından işgal edilip, Yunan subayının Osman Gazi'nin türbesini tekmeleyerek; ' Ey Osman, kurduğun devleti yıkmaya geldim, kalk haydi kurtar!' diye hakaret etmesi üzerine kaleme aldığı 'Bülbül' adlı şiirinde;
'Eşin var, âşiyânın var, baharın var, ki beklerdin;
Kıyametler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
Hayır, mâtem senin hakkın değil'Mâtem benim hakkım.'
Diyerek Türk Milleti'ni teselli etmekte, gözyaşlarını içine akıtarak, ağlamayı değil çalışmayı ve mücadele etmeyi teşvik etmektedir.
Ve başka bir şiirinde;
'Feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar'
Uğraş ki; telafi edecek bunca zarar var.'
Diyerek çalışmayıp, ter dökmeyip sadece ağlayan aciz insanları uyarmaktadır.
O, bu güzel hasletleri, elbette ki büyük bir hayranlık duyduğu ve hayatı boyunca tek ölçü olarak örnek alıp büyük bir aşkla bağlandığı o büyük Nebi,  Resul-ü Zişan(S.A.V.)  Efendimiz' den almış, ömrü boyunca da büyük bir itinayla tatbik etmiştir.
Başka şiirlerimiz ve şairlerimiz de vardır elbette. Gençlik yıllarımızda dilimizden düşürmediğimiz 'LEKE' adlı şiirin ilerleyen bölümlerinde de şair aynı inançla haykırmaktadır;
'İnsan denmez; bir avuç yal için yerlerde sürünene,
  İnsan denmez; sesinden ürküp de dev görünene,
  İnsan denmez; hedefi görüp de diz çökmeyene,
  İnsan denmez; gözyaşı döküp de ter dökmeyene.'
Bir başka şairimiz; Halim Yağcıoğlu da, 'Atatürk'ten Son Mektup' adlı şiirinde bakın nasıl sesleniyor;
'Halâ on kasımlarda oturmuş bana ağlıyorsunuz,
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor övüyorsunuz.
Bırakın o altın yaprağı artık bırakın, bırakın,
Siz bana neler yaptınız; onlardan haber verin,
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun sefaletin?'
Evet ağlamak, sadece ağlamak ve avunmak. Aciz insanlara has özelliklerdir.
Atatürk te demiyor mu?
'Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden, rahat yaşamayı alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonra da istiklâl ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.'
Ağlamadan, ağlanacak ve acınacak durumlara düşmeden, düşünerek ve tartarak konuşan, fikir ve iş üreten, birbirine saygılı, kibar ve zarif insanlar olarak yaşayabilen insanların oluşturduğu medeni bir toplum olabilmek dileğiyle.