Saltanat ve Cumhuriyet

Kazım GERMİYANOĞLU kgermiyanoglu@hotmail.com

Cumhuriyet; etimolojik olarak cumhur kelimesinden gelmiştir. Arapça bir kelime olan cumhur kelimesi, ahali, halk, büyük kalabalık, toplu bir halde bulunan kavim anlamına gelmektedir. Cumhuriyet, günümüz cumhuriyet anlayışı çerçevesinde Fransız İhtilali'nin gelişmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Ancak birçok tarihçi ve düşünce adamımız, yönetim olarak Cumhuriyet anlayışının İslâm'ın özünde bulunduğunu ve İslâm'ın ilk döneminde bizzat Peygamber Efendimiz ve ondan sonra gelen Dört Halife tarafından ideal şekliyle uygulandığında hemfikirdirler.
Peygamberimiz, peygamberliğinin yanında aynı zamanda bir devlet kurucusu ve bu devletin ilk başkanı ve yöneticisidir.
Hicrî 1. Yılda (Miladî 622) Medine-i Münevvere' de Peygamber Efendimiz tarafından temelleri atılan ve Arapların büyük çoğunluğunun İslâm'la şereflenip O'na biat etmesiyle genişleyen ve güçlenen İslâm Devleti, vefat ettiği Hicrî 10.yıla (Miladî 632) kadar 10 yıl boyunca bizzat Peygamberimiz tarafından yönetilmiştir.
Peygamberimiz vefatından önce; 'Benden sonra yerime benim soyumdan olanlar geçsin, Ali geçsin, torunlarım geçsin.' diye bir vasiyette bulunmamıştır. Mescide gidemediği günlerde en yakın dostu olan ve bütün servetini İslâm davası uğrunda harcayan Hz. Ebubekir'i yerine vekil tayin ederek bir işarette bulunmuştur. Ama ' Benden sonra Ebubekir Halife olsun, devleti o yönetsin' diye bir tavsiyesi de olmamıştır.
O'nun vefatı ile büyük bir teessüre düşen Müslümanlar, Hz. Ömer'in öncülüğünde Hz. Ebubekir'e biat ederek (bağlanarak) O'nun Halife olmasını istemişlerdir. Böylece Hz. Ebubekir hiç muhalefet olmadan bütün Müslümanların onayıyla 1. Halife olarak Medine İslâm Devleti'nin başına geçmiştir. Yani bir nevi seçimle ve yüzde yüzlük halk iradesiyle devlet başkanı olmuştur.
Hz. Ebubekir devleti, Peygamberimizin geleneğine sadık kalarak hak, hukuk, adalet, eşitlik, dürüstlük ve samimiyet ilkeleri doğrultusunda başarıyla yönetmiştir. O'nun M.634 yılında vefatı üzerine Müslümanlar, Hz. Ömer'e biat ederek O'nu Halife seçmişlerdir.
 Yine yüzde yüzlük bir halk desteği ile iktidara gelen 2. Halife Hz. Ömer'de aynı ilkeler doğrultusunda devleti başarıyla yönetmiş ve kendisinden sonraki yöneticilere örnek teşkil edecek koyu bir adalet anlayışı ve bu husustaki uygulamalarıyla timsal olmuş bir devlet yöneticisi olarak tarihe geçmiştir. ' Çölde bir deve kaybolsa sorumlusu benim.' ve 'Nil'de bir kuzu boğulsa sorumlusu benim.' Sözleri ona aittir. Bu sözleri sadece söylemekle kalmamış, devlet işlerinden arta kalan zamanlarında sade bir vatandaş gibi gece gündüz ev ev dolaşarak sorumluluğu altındaki insanların refahını ve güvenliğini sağlamak için büyük çaba sarf etmiştir.
2. Halife Hz. Ömer'in 10 yıllık örnek yönetiminin ardından bir Mecusî tarafından şehit edilmesinden sonra (M.644) bu defa da Müslümanlar, halife olarak Peygamberimizin iki kere damadı olan edep ve haya timsali Hz. Osman'ın etrafında toplanmışlar ve O'na biat ederek 3. Halife olarak devletin başına getirmişlerdir.
 Hz. Osman da büyük çaplı bir muhalefet olmadan Müslümanların çoğunluğu tarafından seçilerek başa geçmiş, aynı ilkeler doğrultusunda devleti idare etmeye çalışmıştır. Ancak, İslâm'a yeni giren ülkelerdeki bazı Müslüman kitlelerin, İslâm'ı iyi anlayamamış olmaları ve bunlara gerekli İslâmî eğitimin zamanında verilememiş olması sebebiyle Medine'ye uzak diyarlarda bulunan bazı Müslümanlar arasında kendini gösteren fitne ateşi kısa zamanda ülkeyi sarmış ve maalesef bu cahil kitle Medine'ye kadar gelerek 3. Halife Hz. Osman'ı şehit etmişlerdir. Burada Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde ısrarla üzerinde durulan 'Eğitimin' ne derece önemli olduğunu gayet açık bir şekilde görmekteyiz.
3. Halife Hz. Osman'ın 12 yıllık iktidarının sonunda hunharca katledilmesi (M. 656), Müslümanlar arasında kapatılamayan ve günümüze kadar uzanan büyük yaralar açtı. Bu kargaşa ortamı içinde yine de Müslümanlar, Peygamberimizin ve halifelerinin geleneklerine bağlı kalarak, Peygamberimizin çok sevdiği damadı ve amcasının oğlu Hz. Ali'yi 4. Halife olarak seçip iktidara getirdiler. Hz. Ali, cengâverliğiyle ün salmış, âlim ve dürüst bir insandı. Peygamberimizden gelen geleneği sürdürdü. Devleti O'nun ilkeleri doğrultusunda adaletle yönetti. Ancak, fitne ateşi bir türlü sönmek bilmiyordu. Hz. Osman'ın soyundan gelen ve O'nun iktidarı zamanında devlet kademelerinde kadrolaşarak büyük güç kazanan Ümeyyeoğulları'nın kolay kolay iktidarı bırakma niyetleri yoktu. Saltanat hırsı ve hevesiyle yanmaya başladılar. Hz. Osman'ın kanını bahane ederek Hz. Ali'nin Halifeliğini tanımadılar ve kan davası gütmeye başladılar. Cahiliye Devri anlayışı yeniden hortladı.  Bu acı olayı istismar edip kitleleri harekete geçirmeyi ve dünyevî hiçbir hevâ ve hevesi olmayan, hile ve desiseye kaçmadan samimi bir yönetim sergileyen Halife Hz. Ali'nin iktidarını devirip yerine arzuladıkları saltanat düzenini getirebilmek için var güçleriyle çalışmaya başladılar. Terörü azdırdılar, ölümler ve katliamlar birbirini takip etmeye başladı. İslâm Devleti, ilm-î siyaset dedikleri ikiyüzlü siyasetle tanıştı.
Her şeye rağmen Hz. Ali, adaleti, dürüstlüğü ve samimiyeti elden bırakmadı ve nihayet dürüstlüğünün ve doğruluğunun kurbanı oldu. M. 664 yılında sabah namazı için camiye gitmekte olan 4.Halife Hz. Ali, kendisine Hariciler denilen bir grup tarafından hançerlenerek şehit edildi. (M.661) O'nun şehit edilmesiyle Peygamberimizle başlayıp 39 yıldır devam eden Cumhuriyet Devri de sona erdi. Oğulları ve taraftarları, Peygamberimizin hak, hukuk, adalet, eşitlik ve dürüstlük ilkeleri üzerine kurduğu yönetimi devam ettirmek için büyük çaba sarfettiler ama buna muvaffak olamadılar. Bir taraftan iktidarı elinde tutan Ümeyyeoğulları, diğer taraftan terör örgütü Hariciler tarafından hepsi de birer birer şehit edildiler.
Ve nihayet Saltanat kuruldu. Ümeyyeoğulları, Emevîler adıyla Şam merkezli babadan oğula geçen ilk saltanat devletini kurdular. Böylece İslâm Tarihi'nde Saltanatlar dönemi başlamış oldu.
Tarihin seyri içinde değişik Müslüman hanedanlar tarafından birçok devletler kuruldu. Bu devletler hiçbir zaman saltanattan ayrılıp yeniden Cumhuriyet yönetimine geçmeyi düşünmediler. Çünkü o yıllarda dünyada hâkim olan yönetim anlayışı; saltanat idi. Bu devletlerin birçoğu da Peygamberimizin ilkelerini esas alarak halkı adaletle yönetmeyi başardılar. Ama Peygamber Efendimizin ve Dört Halife Döneminin yönetim anlayışını yakalayamadılar. Çünkü o dönemde uygulanan babadan oğula geçen saltanat değil, ideal bir Cumhuriyet idaresiydi.
            Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde, 1789 yılında Fransa'da yaşanan İhtilalinin ortaya çıkardığı; hürriyetçilik, milliyetçilik, eşitlik, adalet, milli egemenlik gibi akımlar neticesinde Cumhuriyet yönetimi yeniden rağbet görmeye başladı ve batılı devletler krallık ya da imparatorluk yönetimlerini terk ederek Cumhuriyet yönetimine geçmeye başladılar.
Osmanlı Devleti, Avrupa'da yaşanan Coğrafi Keşifler, Rönesans ve Reform Hareketleri ve Sanayi İnkılâbı'nın etkilerine uzak kalmıştı. Ancak Aydınlanma Felsefesi ve Aydınlanma felsefesinin ürünü olan Fransız İhtilali'nin etkilerine uzak kalmak mümkün değildi. Bu sebeple Osmanlı Devleti'nde bir takım arayışlar başladı. Batı dünyası ile siyasî ve hukukî bir ilişki başlamış, düşünce özgürlüğü, milli egemenlik, meşrutiyet, cumhuriyet kelimeleri aydınların ilgisini çekmeye başlamıştır. Ancak halk hâkimiyeti ve Cumhuriyet, fikir halinde belirli bir şekilde ortaya çıkmamıştır.
İlk defa dilimize Cumhuriyet kelimesi edebiyat yoluyla Şinasi'nin kaleminden girmiştir.  Şinasi, Avrupalılık, kanun, halk, mebus, medeniyet, cumhuriyet kelimelerini cesaretle kullanmıştır. Namık Kemal de halk idaresini savunan vatan ve hürriyet fikirlerini besleyen bir insan olarak karşımıza çıkmıştır. Namık Kemal, Cumhuriyet konusunda şunları söylemiştir;
'Cumhuriyet, içinde bulunduğumuz yüzyılda en çok beğenilen bir hükümet şekli haline gelmiştir, İslâmlık başlangıcında bir cumhuriyetti, ne var ki, bu rejim bizde uygulanamaz. Memleketimizde böyle bir düşünce kimsenin aklına zaten gelmez. Bizim kabul edeceğimiz devlet şekli Osmanlı hanedanı yönetiminde kurulacak ve teşrii kuvveti icra kuvvetinin elinden alacak bir meşruti düzendir. Meşrutiyet yolu ile Avrupa Parlamentolarını taklit etmek gerekir.'Ziya Paşa da, Namık Kemal gibi Cumhuriyet fikri konusunda düşüncelerini açıklamış ve onun bir halk idaresi olduğunu belirtmiştir.
Bazı yazarlara göre ise; Osmanlı Devleti'nde Cumhuriyet fikrini ilk ortaya atan, Ali Suavi'dir. Ali Suavi, düşünceleri ile hem muhafazakârların hem de meşrutiyetçilerin tepkilerini üzerine çekmiştir. XIX. ve XX. Yüzyıl Osmanlı düşünürleri bu fikre fazlaca itibar etmemişlerdir ancak Fransız İhtilali'yle ortaya çıkan millî egemenlik kavramının göstergesi Cumhuriyet, her Batılı siyasî düzene örnek ve model teşkil etmiştir.
Nihayet bizde de Cumhuriyet, despotizme ve baskıya karşı, doğru olan, adil olan, insan onuruna değer veren bir siyasî sistem olarak, Osmanlı Devleti'nin yıkılışı ile birlikte aranılan rejim olmuştur.
           'Türk Milleti'nin tabiat ve şiarına en uygun olan idareCumhuriyet idaresidir.'
Mustafa Kemal ATATÜRK