Wilson İlkeleri ve Trump'ın Yeni Dünyası

Kazım GERMİYANOĞLU kgermiyanoglu@hotmail.com

Yıl 1918, Birinci Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam ediyor. Avrupa kıtası iki bloğa ayrılmış kıyasıya savaşıyor. Bir yanda İngiltere, Fransa ve Rusya, diğer tarafta Almanya, Avusturya- Macaristan İmparatorluğu ve İtalya. Uzaklarda Japonya ve Çin. Ve onlara katılmış birçok küçük devlet.
Bu savaşı, Avrupa'nın iç meselesi olarak gören ve tarafsızlığını ilan eden Osmanlı İmparatorluğu, bir oldubitti ile bir anda kendini savaşın içinde bulmuş ve tam 9 cephede yedi düvele karşı amansız bir mücadele veriyor.
Zamanın Amerika Birleşik Devletleri başkanı aynı zamanda uluslararası ilişkiler profesörü olan Woodrow Wilson8 Ocak1918 tarihinde toplanan ABD Kongresi'nde Amerika Birleşik Devletleri'nin I. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulmasını istediği dünya düzenine ilişkin görüşlerini belirten bir konuşma yapıyor. Sovyetler Birliği Başkanı Lenin tarafından yazılan Barış Kararnamesi'ne de bir cevap olarak kabul edilen ve tarihe Wilson İlkeleri, Wilson Prensipleri, On Dört Madde ya da On Dört Nokta olarak geçen bu konuşmada Wilson, savaşı ortadan kaldıracak önlemleri ve kendine göre adil olan sınır düzenlemelerini içeren bir taslak sunuyor.
            Wilson, ilkelerini üç ana esas etrafında şekillendiriyor;

Dünya barışının sağlanması ve güvence altına alınması amacıyla bir Milletler Cemiyeti kurulması,

Dünya halklarının özgürlüğü,

Bütün insanların adil ve eşit olduğu bir düzen.

           Şu şekilde sıralıyor Wilson ilkelerini;


    Uluslararası gizli anlaşmalara son verilecek,

    Karasuları dışındaki denizlerde tam serbestlik sağlanacak,   

    Galip gelen devletler, yenilen devletlerden savaş tazminatı ve toprak almayacak,

    Belçika toprakları boşaltılacak, bağımsız Belçika Devleti yeniden kurulacak,

    Alsas Loren bölgesi ve savaş sırasında işgal edilen diğer Fransız toprakları Fransa'ya iade edilecek,

    İtalya'nın sınırları, milliyet prensibine göre yeniden düzenlenecek,

    Avusturya Macaristan imparatorluğunda yaşayan halklara kendilerini geliştirme imkânı verilecek,

    Romanya, Sırbistan ve Karadağ'ın toprakları boşaltılacak ve Sırbistan'a Adriyatik sahillerinde liman verilecek,

    Balkan Devletleri arasındaki ilişkiler milliyet prensibine göre belirlenecek,

    Bağımsız bir Polonya Devleti kurulacak,

    Bütün devletlerin toprak bütünlüklerini ve siyasi bağımsızlıklarını garanti altına almak için Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) kurulacak,

    Osmanlı İmparatorluğu'nda Türklerin oturdukları bölgelerin bağımsızlığı sağlanacak, Türk egemenliği altında yaşayan diğer uluslara da kendi kendini yönetme hakkı verilecek. Boğazlar, bütün devletlerin gemilerine açık olacak ve bu durum milletlerarası denetim altında tutulacak,

    Ülkeler silahlanmayı bırakacaklar ve silahlanmanın iç güvenlik seviyesine indirilmesi konusunda birbirine garanti verecek,

    Uluslararası ekonomik engeller kaldırılacak, devletler arasında eşitlik sağlanacak.


Wilson böyle demiştir demesine de ancak savaş sonrası gelişmeler hiç de onun hayal ettiği gibi olmayacaktır. Evet, Belçika ve Polonya devletleri yeniden kurulacak, Balkan devletleri yeni statülerine kavuşacak, Fransa ve İtalya'nın sınırları istekleri doğrultusunda yeniden belirlenecek, Avusturya, Macaristan birlikteliğine son verilecek, boğazlar bütün devletlerin gemilerine açılacaktır. Ancak; söylenilenin aksine savaştan galibiyetle çıkan İtilaf Devletleri (İngiltere, Rusya ve Fransa) savaş sonrası ‘'onarım bedeli'' adı altında savaş tazminatlarını koparacaklardır. Yıllar sonra ise Lozan Anlaşması'nda Türkiye'nin savaş tazminatı isteğini, Wilson İlkeleri'ne aykırıdır, diyerek reddedeceklerdir. Gizli anlaşmalar, hukuken geçersiz sayılmıştır. Ancak başta ABD ve Rusya olmak üzere batılı devletler gizli görüşme ve anlaşmalarını sürdüreceklerdir.
Daha savaş biter bitmez Mondros Ateşkes Anlaşması'nın 7. Maddesini bahane ederek İtilaf Devletleri Anadolu topraklarını da işgal ederek bu ilkeyi çiğneyeceklerdir. Anadolu'da kurulan Millî Cemiyetler bu maddeye dayanarak, yaşadıkları bölgelerin Türk olduğunu dünya kamuoyuna, basın ve yayın yoluyla kanıtlamaya çalışmışlarsa da, Mondros sonrası Azınlıkların (Rum, Ermeni) kurduğu zararlı cemiyetler, Wilson İlkeleri'nin 12. maddesini fırsat bilecek ve Batılı devletlerin de destekleriyle Anadolu'da yeni bağımsız devletler kurmak için faaliyete geçeceklerdir. Uluslararası alanda, Ermeni Devleti'nden dolaylı olarak söz eden ilk belge Wilson İlkeleri'dir. Kurtuluş Savaşı yıllarında hazırlanan General Harbord Raporu ile ABD buralarda Türklerin çoğunlukta olduğunu görecektir. Bu nedenle ABD, Ermeni Devleti hayalini geçici olarak rafa kaldıracaktır. Mondros, Sevr ve Lozan Antlaşmalarında kabul ettirilen Boğazlar Komisyonu, Atatürk'ün gayretleri ve etkili diplomasisiyle 1936 Montrö ( Montreux) Boğazlar Sözleşmesi ile kaldırılabilecektir. Savaş sonrası Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) kurulmuştur. Ancak bu cemiyet, II. Dünya Savaşı'nın çıkmasına mani olamamıştır. Bazı devletlere büyük devlet statüsü tanınması ve ‘cemiyetin 'Yenenler Kulübü'' özelliği göstermesi, cemiyetin eşitsizlik üzerine oturduğuna da işarettir. 
Wilson İlkeleri arasında; ticari ve ekonomik maddeler de yer almıştı. ABD, sömürgeciliği engellemeye çalışmış, her millete kendi kaderini kendi tayin hakkını vermişti. Amerika, eğer sömürgecilik yıkılırsa dünya ticaretine kolaylıkla ağırlığını koyabileceğini düşünmekteydi. Sömürgeciliğin yıkılış teorisi Wilson İlkeleri'ne aittir. Fakat uygulaması Türkiye tarafından yapılmıştır. Türk Kurtuluş Savaşı sömürgeciliğe karşı zafer kazanmıştır. Ayrıca sömürgeler elde etmeyi yasaklayan bu madde manda ve himaye fikri ile savaş sonrası delinecektir.
1918 yılında Başkan Wilson tarafından ortaya atılan bu ilkelerle dünya liderliğini ilan eden Amerika Birleşik Devletleri aradan geçen 99 yıl boyunca bu ilkelere dayalı olarak dünya liderliğini korumuş ve yeni stratejiler ve teorilerle politikasını daha etkili hale getirmiştir. 28. Başkan Woodrow Wilson'un ortaya attığı bu 14 maddeden yıllar sonra ABD'nin 45. Başkanı seçilen Donald Trump da seçim kampanyaları boyunca dile getirdiği ilke ve hedeflerini taraftarlarıyla yaptığı bir sözleşmeyle bütün dünyaya ilan etmiştir. Henüz göreve başlamadan 'Baharı yaşama sırası Amerika'ya mı geldi?' sorularını sorduran ve büyük çalkantı ve kargaşalara sebep olan yeni başkan milyarder işadamı Donald Trump, Amerika Birleşik Devletleri'nin önümüzdeki 5 yıllık stratejisini tayin edecek olan ilke ve hedeflerini şöyle sıralamıştır:
1-     Meksika ve Kanada ile ticaret anlaşmaları yeniden gözden geçirilerek değiştirilecek veya tamamen kaldırılacak,
2-     Çin ile ticaret savaşı başlatılacak,
3-     Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) yeniden müzakere edilecek,
4-     ABD, Japonya ve Avustralya ile diğer 9 Pasifik ülkesi arasındaki Trans Pasifik Ortaklığı Anlaşması (TIPPA)'ndan çekilecek,
5-     İran ile nükleer anlaşma sona erdirilecek,
6-     Rusya'ya karşı Ukrayna silahlandırılacak,
7-     Ortadoğu politikaları yeniden gözden geçirilecek,
8-     3 milyon göçmen ülkelerine geri gönderilecek.
Dünya gündemine girdiği günden itibaren ırkçılık ve ayrılıkçılıkla suçlanan ve hiç şans verilmeyen Donald Trump artık resmen ABD'nin yeni devlet başkanıdır. Trump hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir. Kimine göre; Türkiye ve dünya için şanstır, kimine göre ise; ırkçı ve tecavüzcüdür. Akan kanın durmasına ve dünya barışına büyük katkı sağlayacak diyenler de vardır, aksini söyleyenler de.  Uzun süredir demokrasi, barış, özgürlük vaatleriyle dünyayı oyalayan ve Ortadoğu'yu kan gölüne çeviren ve nihayet seçimi kaybeden Demokratlar artık sahneden çekilecek, ABD, Ortadoğu ve İslâm Dünyası ile meşgul iken hızla etki alanlarını genişleten Rusya, Çin ve İran'la mücadele sinyalleri veren Trump belki de Ortadoğu için bir şans olabilecektir. 27 Ocak 2017 tarihinde ABD başkanı Barak Obama'dan Beyaz Saray' ın anahtarını devralacak olan Donald Trump, ilk 100 günde yerine getirme sözü verdiği vaatlerini yerine getirebilecek mi?
Bakalım, bekleyip görelim.