Yangın-18

Kazım GERMİYANOĞLU kgermiyanoglu@hotmail.com

-Mesele, derin ve ehemmiyetlidir. 'Rüya' ve 'keramet' gibi hususlar, doğru din ile tanışmayan insanda hakikat ve delil zannedilerek, körü körüne bir itaat hissiyatına sebep olmaktadır.
Ali Naki Bey'in bu sözlerini destekleme ihtiyacı duyan Nevzat Bey de sohbete katıldı:
-Doğru din kadar doğru tarih anlayışıyla da zihin perdelerini aralamak, sistemli düşünmeyi ve ilim zihniyetini inkişaf ettirmek lâzımdır. Altı asırlık Devlet-i Âli'mize karşı kurulmuş en büyük ihanet hareketinin bir İngiliz projesi olduğunu görebiliyor muyuz? Milletimizi kendi dinî değerleriyle vurmaya çalışan bu alçakça teşebbüs maalesef arzuladığı hedefe ulaşmış bulunuyor. Arabistan'da Lawrens, Anadolu'nun birçok yerinde Lawrensler ki sayıları oldukça çok bunların; yıllarca din adamı kisvesi altında sinsi faaliyetlerini sürdürdüler ve maalesef bizi en zayıf noktamızdan vurdular. Yüzlerce yıldır içimizde sakladığımız cahiliye dönemi Arap adetleri,  eski inancımız olan Şamanizm'den gelen itikatlar ve Bizans'ın köhnemiş Ortodoks inançları harmanlanarak yeni bir din icat edildi ve bizlere sunuldu. Kur'an'dan uzak yaşayan biz Müslümanlar da bunu kolayca kabul ettik.  Güzelim dinimiz hurafeler ve bidatler dini haline getirildi. O hale geldik ki; Cehennemde yanma korkusuyla 'Değirmencilik' ve 'İnşaatçılık' gibi mühim meslekleri dahi gayrimüslimlere kaptırdık. Sıra ziraatimize gelmişti; neredeyse 'Allah'ın toprağını kazmayla, kürekle, tırmıkla oymak da günah' diyerek bizi toprağı ekip biçmekten de vazgeçireceklerdi.
- Tek çare; İslâm'ı doğru öğrenmek ve İslâm ahlâk ve faziletini cemiyetimize hâkim kılmaktır, diyerek Nevzat Bey'in sözlerini destekledi Ahmet Bey.
Konuşmaları dikkatle dinleyen Müftü İsmail Hakkı Efendi:
-Kâinatın Efendisi; ' Benim mucizem; Kuran-ı Kerim'dir.' 'Kim Kur'an okur ve ondaki hükümlerle amel ederse, kıyamet gününde onun anne ve babasına taç giydirilir. O tâcın ışığı dünya evlerindeki güneşin ışığından daha güzeldir. Buna göre Kur'an'la amel edenin durumunu siz düşünün'' Diyor. Peki, Kur'an'la nasıl amel edilir? İnsan hiç anlamadığı bir dilde okumayla amel edebilir mi? Elbette ki hayır. Kur'an'ı anlayarak okumalı amel etmeliyiz. Lakin bunu kaç kişi yapıyor. Sadece oku oku geç; manasını bilmeden, mealini bilmeden. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'inde diyor ki: ' Ben Kur'an'ı sizin dilinizle indirdim, anlayasınız diye.' Aslolan; Kur'an-ı okumak değil, öğrenmektir, anlamaktır.  Burada Kur'an'ın mealinin ve tefsirinin ne kadar ehemmiyet arz ettiği görülmektedir. 'Rabbenâ âtinâ fi'd- dünyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten, ve kınâ azâbe'n-nâr. Bi- rahmetike yâ erhame'r-Râhimîn.' Ne anladık??? Bakın Meâlî: 'Rabbimiz! Bize dünyada iyilik ver, Ahiret'te de iyilik ver, bizi Cehennem azâbından koru, ey merhamet edenlerin en merhametlisi.' Çocuklarımıza Kur'an'ı öğretirken mutlaka dikkat edilmeli; içinde saklanan sır, verilen mesaj mutlaka anlatılmalıdır. Çocuk ne okuduğunu anlamalı, bilmeli ve düşünmelidir.  Cehaleti  'doğru İslâm' ve Kur'an ahlâkıyla yok etmek için bu hususlara dikkat etmeliyiz. Aksi takdirde asırlarca devam ede gelen körü körüne itaatçı anlayış ile terakki etmemiz ve felaha ermemiz aslâ mümkün değildir.
-Yani hem Arapça, hem de Türkçe mealini okumalıyız değil mi muhterem hocam?
-Evet, mutlaka anlamalarını, düşünmelerini ve doğru amel etmelerini temin etmeliyiz.
Müftü Efendi son cümleyi söylerken kapı tıkladı ve elinde gümüş bir tepsi içinde yaldızlı fincanlar dizili olduğu halde mektebin hademesi İsmail Efendi kapıda göründü ve Müftü Efendi'nin sözlerinin bitmesini bekledi. Müftü Efendi konuşmasını bitirince gayet saygılı bir şekilde odaya girdi, gülümseyerek 'Hoşgeldiniz!' dedikten sonra büyük bir itinayla kahve fincanlarını dağıtıp 'Afiyet olsun!' diyerek odadan çıktı.
Kısa bir sessizliğin ardından Ali Naki Bey kahvesinden bir yudum aldıktan sonra:
-Çok güzel bir sohbet oldu. İyi ki geldiniz, diyerek bakışlarını Hacı Ethem Bey'e yöneltti:
- Hacı Bey! Cemiyet çalışmaları nasıl gidiyor? Son toplantımızda bir karar daha almıştık; Muzaheret[1] Bölüğü teşkili hususunda, ne oldu?
Hacı Ethem Bey:
-Evet, Naki Bey. Üçüncü toplantımızda aldığımız karar muvacehesinde; Kazamızın müdafaası maksadıyla bir ikinci teşkilatımızı daha hayırlısıyla kurmuş bulunuyoruz; Gördes Muzaheret Bölüğü. Otuz neferden müteşekkil. Kumandan olarak da ilçemiz eşrafından Molla Mehmet Efendi'yi vazifelendirdik. İşinde gücünde insanlar ama her an toplanmaya hazır bir kuvvet.
-Hayırlı olsun, zamanla sayısı artar inşallah. Silah ve teçhizat ihtiyacını nasıl temin ettiniz?
-Salihli'de bulunan Kuvayı Seyyare'den ve Akhisar'daki millî kuvvetlerimizden temin ettik. Molla Mehmet Efendi'nin tanıdığı çete reisleri de var; onlarla irtibat halinde. Sıkıntımız yok çok şükür.
-Oh ne âlâ! Molla Mehmet Efendi'nin vazifelendirilmesi de isabetli olmuş. Ali Naki Bey bakışlarını Müftü İsmail Hakkı Efendi'ye çevirdi:
-Müftü Efendi hayırlısıyla yolculuk ne zaman?
-Allah nasip ederse yarın sabah çıkıyoruz.
-Oo! Zaman ne hızlı geçiyor! Demek Kongre günü geldi.
-Evet, Cuma günü başlıyor hayırlısıyla.
Ali Naki Bey, diğer muallimlere dönerek:
-Müftü Efendi, Alaşehir'de toplanacak Millî Müdafaa Cemiyetleri Kongresi'nde kazamızı temsil edecek.
-Evet Naki Bey, malumatımız var, dedi Nevzat Bey ve Müftü Efendiye hitaben:
-İnşallah hayırlısıyla gider dönersiniz, dedi.
-Sağol Nevzat Bey, İnşallah! Dedikten sonra Hacı Ethem Bey'e baktı:
-Müsaade isteyelim mi?
-Kâfi miktarda oturduk, kalksak iyi olur Müftü Bey, dedi Hacı Ethem Bey önce Ali Naki Bey'e sonra da odada bulunanlara bakarak:
-Müsaadelerinizi arz ediyoruz, her şey için çok teşekkür ederiz, dedi.
        Ali Naki Bey'in;
-Bizi çok mesut ettiniz, mektebimizi şereflendirdiniz, biraz daha oturun diyeceğiz ama vaziyetinizi ve mesuliyetlerinizi bildiğimizden diyemiyoruz, sağ olun, ayaklarınıza sağlık demesiyle birlikte Hacı Bey ayağa kalktı, onunla birlikte odada bulunanlar hep birlikte kalktılar. Hacı Ethem Bey:
- Müftü Efendi'yi sabah namazından sonra Tahta Köprü'den uğurlayacağız.
Ali Naki Bey:
-Uğurlamaya geleceğiz, hayırlısıyla gider gelir inşa Allah! Dedi. Hep birlikte okulun bahçe kapısına kadar giderek misafirlerini uğurladılar.
[1] Yardımcı Kuvvet.