Yangın-22
Tam beş sene olmuştu. Önce babası Mehmet, ardından da ağabeyi Süleyman alınmıştı askere. Bir daha da haber alamamışlardı. Yaşıyorlar mıydı? Yoksa bir siper çukurunda ya da bir dağ tepesinde şehit mi düşmüşlerdi? Çanakkale'de mi? Galiçya'da mı? Kafkaslar' da mı? Yoksa Arabistan Çölleri'nde mi kalmışlardı? Sıra onbeşlilere, bin üç yüz onbeşlilere gelmişti. Onbeşliler arasında olduğundan kendisini de çağırmışlardı şubeye. Son anda Rüştiye Mektebi'nden hocası Ahmet Efendi şube kumandanına:
- Ailesinde hiç erkek kalmadı! Henüz on yedi yaşında! Onu bari bırakın. Bir sürü kadın, ihtiyar, çocuk! O sabilere kim kol kanat gerecek? Kim alâkadar olacak? diyerek askere alınmasına mani olmuştu.
Yoksa şimdi o da, kim bilir hangi cephede savaşıyor ya da hangi dağ başında yatıyor olacaktı? Evin en büyük erkeği olarak herkes onun eline bakıyor, yaşlı anası Zeynep Hanım onunla teselli buluyordu. Altı aylık hamile karısı Ayşe ve kardeşi Asım ümitlerini ona bağlamış, düşman gelse bile başımızda Mustafa'mız var, o bizi korur, düşmana bırakmaz, diye avunuyorlardı.
Bu düşünceler içinde, Çomaklı Dağı'nın zirvelerine takılıp kalmış gözlerini, Gökseki Yaylası'nın yeşillikleri üzerinde gezdirdi bir süre, Gördes Çayı'nın berrak sularıyla oynaşan güneş ışıklarını seyretti. Sonra sessiz sedasız kaderini bekleyen Gördes'in kırmızı kiremitli evlerine baktı, yukarılara evlerinin bulunduğu Uzunçam Mahallesi'ne doğru kaydı gözleri, derin bir nefes aldı;
' Allah kerimdir! Vatan sağolsun!' Dedi, yerinden doğruldu. Yavaş adımlarla Dedebaşı' ndan Medinoluğu' na doğru inen patika yolda yürümeye başladı. Tam çeşmeye indiği sırada, karşıdan gelen atlıları gördü; kalabalıktılar, hemen çeşmenin ardına saklandı. Atlılar, susayan atlarını sulayıp konuşurlarken bir süre onların konuşmalarını dinledi.
- Bunlar bizimkiler! Diyerek saklandığı yerden çıktı. Müfreze kumandanı Mustafa'yı görünce selam vererek:
- Hayrola delikanlı! Tek başına ne arıyorsun buralarda? Diyerek takıldı.
- Açıkbaş Dede'yi ziyaretten geliyorum Beyim! Biraz dertleştik! Dedi Mustafa türbeyi göstererek.
Kumandan güldü:
- Bizi Gördes Muzaheret Bölüğü kumandanı Molla Mehmet Efendi'ye götürür müsün?
- Tabii! Hay! Hay! Götürürüm. Ama ben sizi tanımıyorum ki!
- Ben Kuvayı Seyyare Müfreze Kumandanlarından Parti Pehlivan Ağa'yım. Bu yeğenim Halil Efe! Bunlar da kızanlarım!
- Ya! Öyle mi? Hoş geldiniz Ağam! Hoş geldiniz Efeler! Sizi hemen Molla Mehmet Efendi'ye götüreyim.
Mustafa hemen önlerine düştü. Parti Pehlivan Ağa ile Halil Efe de atlarından indiler, birlikte Gördes'e doğru yürüdüler.
Pazar Camii'nin üst tarafındaki dar döşeme yoldan Çarşıbaşı'na doğru indiler. Çarşıbaşı çok kalabalıktı. İkindi namazından çıkan cemaate, tarlasından dönüp günün yorgunluğunu atmak isteyenler de katılınca, bu saatlerde hep böyle kalabalık olurdu Çarşıbaşı'ndaki kahvehaneler.
Döşeme yolda ilerleyen atların nal şakırtıları dar sokakta yankılanıyordu. Sohbeti kesip gelenleri izleyen Gördeslilerin meraklı bakışları arasında, Çolak Abdullah'ın kahvesinin önünde durdular.
Parti Pehlivan Ağa:
- Selamünaleyküm Ağalar!
- Ve aleykümselâm! Hoş geldiniz Efeler!
- Hoş bulduk. Ben Kuvayı Seyyare müfreze kumandanlarından Parti Pehlivan Ağa'yım. Bu yeğenim Halil Efe, bunlar da kızanlarım!
Kahvedekiler hep birlikte ayağa kalktılar.
- Ooo! Ağam, şeref verdiniz kasabamıza!
- Buyurun, bir kahvemizi için! Bir soluklanın!
Diyerek yer gösterdiler. Ancak Parti Pehlivan Ağa:
- Sağolun ama Molla Mehmet Efendi'yle hemen görüşmemiz lazım, deyince:
- Şimdi buradaydı ama Cemiyet'ten çağırdılar, oraya gitti, dediler.
Mustafa:
-Ben sizi götürürüm fazla uzakta değil, diyerek önlerine düştü. Kahvedekilerle vedalaşıp yollarına devam ettiler. Cemiyet'in önüne geldiklerinde içeriden hararetli sesler geliyordu.
- İşte onun sesi! Dedi Mustafa.
Hep birlikte tahta merdivenden çıktılar. Genişçe bir sofaya girdiler. Parti Pehlivan Ağa:
- Selamünaleyküm! Diyerek odaya girdi. Arkası dönük olan Molla Mehmet Efendi başını çevirdi gözleri parladı:
- Vay! Aleykümselâm Pehlivan! Hoş geldin! Diyerek kucaklaştılar.
Odadakilerin meraklı bakışları arasında Molla Mehmet Efendi:
- Parti Pehlivan Ağa! Kuvayı Seyyare Müfreze Kumandanı! diyerek misafiri tanıttı.
Birden bütün dikkatler Parti Pehlivan Ağa'nın üzerinde toplanmıştı. Parti Pehlivan gür sesiyle dikkatleri dağıttı:
- Bu da yeğenim Halil Efe!
'Hoş geldiniz! Hoş geldiniz!' sesleri arasında Molla Mehmet Efendi:
- Gördes Kuvayı Millîye Cemiyeti Reisi Hacı Ethem Bey, diyerek önce Hacı Ethem Bey'i ve sonra da orada bulunan azaları tek tek takdim etti.
Hacı Ethem Bey ve azalar tek tek efelerle kucaklaştılar.
- Hayırdır Pehlivan! Bu ani ziyaretin sebebi nedir?
- Epeydir gelmek istiyorduk. Gidip bir tanışalım, görüşelim istedik. Yunanistan takviye kuvvetler göndermiş, yeni bir harekâta hazırlanırlarmış. Çalışmalarınız hususunda Müftü Efendi'den bir miktar malumat aldım; mukavemet için kuvvet de hazırlamışsınız.
Hacı Ethem Bey:
- Mevcut imkânlarımız dâhilinde hazırlıklarımızı yaptık ve yapıyoruz. Lakin kalabalık bir düşman kuvvetine karşı koyabilecek bir kuvvete sahip olmadığımız da malûmunuzdur.
Molla Mehmet Efendi:
-Teşkil ettiğimiz kuvvetlerle ancak çetelere ve küçük keşif birliklerine karşı koyabiliriz.
Parti Pehlivan Ağa bu sitemkâr ve endişeli sözler karşısında birşeyler söylemek ihtiyacını duydu:
-Hiç endişelenmeyiniz. Bakın Akhisar ve Soma'da bulunan kumandanlarımız ordumuzu toparlamaya muvaffak oldular. Ayrıca Salihli cephesinde de Çerkez Ethem Bey bizim de dâhil olduğumuz büyük bir kuvvet oluşturdu. Buraların mesuliyetini de bize verdi. Allah'ın izni keremiyle hakkından geliriz gavurcukların.
-İnşallah! İnşallah! Sesleri odada yankılandı.
Molla Mehmet Efendi Pehlivan'a dönerek:
-Pehlivan! Uzun yoldan geldiniz. Karnınız da acıkmıştır. Şöyle hep beraber bir yemek yiyelim, sonra da istirahat edersiniz.
- Hay hay Molla Efendi!