Yangın-27
Kuva-yı Millîye Cemiyeti'ndeki sohbet bütün hararetiyle devam ediyordu. Vakit bir hayli ilerlemiş, serin ve durgun sonbahar akşamı, yerini soğuk ve karanlık bir geceye bırakmıştı. Koyu bir sessizliğe bürünen Gördes'in kör ve cılız lâmbaları bir bir sönen evleri, zifiri karanlık içinde kaybolup gitmiş, Kabristandan yükselen ulu selvi ağaçlarının uğultusu ve sokaklarda yankılanan köpek havlamalarından başka bir ses duyulmaz olmuştu. Hakkı Tarık Bey'in samimi ve tatminkâr sohbeti salonda bulunan herkesi memnun etmişti. Dinleyenler arasında bulunan eşraftan Etçi zâde Hüseyin Efendi bu güzel sohbeti devam ettirmek istedi:
-Ali Rıza Paşa, Salih Paşa'yı bu çok mühim müzakereye tesadüfen yollamış olamaz. Salih Paşa'nın Hareket-i Millîye'ye alâkası ve millî davaya olan hassasiyeti de en az Ali Rıza Paşa kadar kuvvetlidir umarım.
- Evet, çok haklısınız Hüseyin Efendi. Salih Paşa da, tıpkı Ali Rıza Paşa gibi; Vatansever bir ruha sahip, Anadolu Hareketi'ne sıcak bakan bir şahsiyet olduğu için, Amasya'daki görüşmelerinde; Mustafa Kemal Paşa'nın hemen hemen bütün isteklerini kabul ederek aralarında bir protokol imzalamışlar. Böylece İstanbul Hükûmeti, Anadolu'nun daha sıkı kontrolüne girmiş, Mustafa Kemal Paşa da, İstanbul Hükümeti'ni tamamıyla nüfuzu altına almış oluyordu. Amasya'daki bu görüşme, millî davamız için fevkalâde ehemmiyet arz etmektedir. Zira İstanbul Hükûmeti, Amasya Görüşmelerini istemekle, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin hem varlığını, hem de kudretini tanımış oluyordu. İtilâf Devletleri ise, İstanbul Hükûmeti'ni kukla gibi kullanmak suretiyle, Türk Milleti'nin kaderi üzerinde dilediklerini yapamayacaklarını bir dereceye kadar anladılar. Bu görüşmelerin duyulması üzerine İngiliz amirali Robeck çevresindekilere; 'Artık İstanbul'un ve İzmir'in Türkler' den alınması ve Ermenistan kurulması, ancak kuvvet zoruyla kabul ettirilebilir.' Demekten kendini alamamış.
-Hakkı Tarık Bey, hepsi iyi hoş da; Meclis-i Mebusan yine İstanbul'da mı toplanacak? Düşman işgali altında bulunan bir Payitahtta toplanan meclis, acaba ne derecede sıhhatli kararlar alabilecektir?
Hacı Ethem Bey'in bu çok önemli tespiti dinleyenler arasında fısıldaşmalara sebep oldu. Hakkı Tarık Bey böyle bir soruyu bekliyor olacak ki hemen cevap verdi:
-Bu husus, taraflar arasında da uzun münakaşalara sebep olmuş. Mustafa Kemal Paşa, Meclisin mutlaka Anadolu'da emniyetli bir yerde toplanması hususunda ısrarlı olmuş ve netice de; ' Meclis-i Mebusan'ın emniyette olmayan İstanbul'da toplanması münasip değildir.' cümlesini protokole son madde olarak dâhil ettirmeye muvaffak olmuştur. Salih Paşa, Mustafa Kemal Paşa'nın, Meclis-i Mebusan'ın Anadolu'nun ortasında emniyetli bir yerde toplanması fikrine iştirak ettiğini ve kabul ettirmek için mücadele edeceğini de vaat ederek vedalaşmışlar. Ancak Salih Paşa İstanbul'a döndüğünde, Kanun-i Esasî[1] nin mani olması sebebini bahane göstererek bu vaadini yerine getirememiştir. Meclis-i Mebusan'ın İstanbul'da toplanması hususunda o kadar ısrar edilmiş ki, Mustafa Kemal Paşa, sırf bu hayırlı işe mani olmuş olmamak için, 'hadiseler pek yakında bunu ispat edecektir.' diyerek istemiye istemiye rıza göstermek mecburiyetinde kalmış.
-Mustafa Kemal Paşa haklı! Eğer yeni hükümet, Vatanın felahı hususunda hayırlı bir iş yapmak istiyorsa; Meclis-i Mebusan'ı İstanbul'da toplama ısrarından vaz geçer ve Mustafa Kemal Paşa'ya verilen söze sadık kalır. Aksi takdirde Meclis'in sıhhatli çalışacağı ve müspet kararlar alacağı hususunda kuşkularım var, dedi Müftü İsmail Hakkı Efendi.
- Maalesef ben de aynı düşüncedeyim Müftü Efendi. Lakin İstanbul Hükümeti'nin bütün mahzurlara ve tehlikelere rağmen Meclis'i İstanbul'da toplama kararından vazgeçeceğini hiç zannetmem, diyerek duvarda asılı saate baktı Hakkı Tarık Bey:
-Ooo!.. Vakit bir hayli ilerlemiş! Mevzu geniş, söylenecek söz çok! Uzun müddet sonra sizlerle hasbihalde bulunmak da beni kendimden geçirdi, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Kıymetli vakitlerinizi aldığım için beni affedin! Sohbeti burada nihayetleyelim isterseniz?
-Estağfurullah! Estağfurullah! Ağzına sağlık! Sabaha kadar seni dinleriz! Sesleri salonda yankılandı.
Cemiyet Başkanı Hacı Ethem Bey ayağa kalktı:
-Bin bir müşkülata katlanarak ve kendini tehlikeye atarak, aylar sonra doğup büyüdüğü memleketine, biz hemşerileri arasına gelerek şereflendiren ve bize böyle güzel bir sohbeti takdim ederek çok mühim malumatlar veren kıymetli hemşerimiz Hakkı Tarık Bey kardeşimize çok teşekkür ediyoruz. Vatan ve Millet için yapılan hizmetler elbette ki unutulmaz, inanıyorum ki; asırlar geçse de bu gün burada konuşulanlar ve yapılan hayırlı hizmetler asla unutulmayacaktır. Hakkı Tarık Bey de, Vatan için yazdıkları, anlattıkları ve her türlü tehlikeyi göze alarak teşebbüs ettiği hayırlı hizmetleriyle istikbaldeki nesiller tarafından hayırla yâd edilecektir. Allah hepinizden razı olsun, diyerek Hakkı Tarık Bey'le sarılıp kucaklaştı.
Hakkı Tarık Bey:
-'Hayatta kıymetli olan hiçbir şey mücadelesiz kazanılmaz.' Demiş bir yabancı mütefekkir. Fransa İmparatoru Napolyon da; ' İmkânsızlık, ancak akılsızların lügatinde bulunan bir kelimedir.' Demiş. Allah'ın bize verdiği en güzel nimet olan aklımızı en iyi şekilde kullanarak ve hiçbir şey den korkmadan, ye'se düşmeden, mücadele ederek, Avrupalılara kendileri gibi bizim de millî mevcûdiyetimiz bulunduğunu göstermekten başka çaremiz yoktur! Hepiniz Allah'a emanet olunuz! Allahaısmarladık Kardeşlerim!
- Güle güle! Sağ ol! Allah senden razı olsun! Sesleri arasında, gecenin bu geç saatinde Kuva-yı Millîye Cemiyeti'nden boşalan büyük kalabalık, ıssız sokakları yeniden hareketlendirerek evlerine doğru konuşa konuşa dağıldılar.
[1] Anayasa.