Yangın-28

Kazım GERMİYANOĞLU kgermiyanoglu@hotmail.com

GÖRDES, 4 ARALIK 1919
Kuva-yı Millîye Cemiyeti Başkanı Hacı Ethem Bey, kendisini ziyarete gelen Kaymakam ile Jandarma Kumandanını uğurladıktan sonra sigara dumanına boğulan odanın havalanması için pencereleri açmış, kapısını aralamış, sessiz bir şekilde kumandanın getirdiği gazeteyi okuyordu. Birden bir patırtı koptu; tahta merdivenlerden yükselen gürültü gittikçe büyüdü, yaklaştı yaklaştı. Hacı Ethem Bey, merak ve şaşkınlık içinde gözlerini kapıya çevirdi. Gelen Mustafa'ydı; Genç Mustafa. Soluk soluğa odaya girdi. Hacı Ethem Bey'i görür görmez:
-Hacı Bey Amca! Yetişin! Kavakdibi'nde kan gövdeyi götürüyor!..
Hacı Ethem Bey'in gözlüğünün üstünden merak ve şaşkınlıkla açılmış gözleri daha da büyüdü:
-Ne oldu Mustafa?
-Rum Gençleri'Çok kalabalıklar'Bizim çocukları dövüyorlar!..
-Yürü Mustafa! Gidelim!.. Diyerek hızla ayağa kalktı, vestiyerde asılı paltosunu ve atkısını alarak odadan çıktı. Merdivenlerden inerken sordu:
-Nedir mesele? Kavga nasıl başladı?
Koşaradım Kavakdibi'ne doğru giderlerken Mustafa anlatmaya başladı:
-Bizimkiler kazık oyunu oynuyorlarmış' Beş altı tane Rum genci gelmiş' Lâf atıp oyunu karıştırmak istemişler. Bizimkiler de karşılık verince; ağır küfürler edip kaçmışlar'
-Eee! Sonra?..
-Sonra; Bizimkiler peşlerine takılmış bir hayli kovalamışlar. Sonra da dönüp gelip tekrar oyunlarına devam etmişler, emme kaçan gâvur çocukları çok kalabalık olarak geri gelmişler. Taş ve sopalarla bizimkilere saldırmışlar.
-Vay kefere dölleri!..
-Bizimkiler de durur mu; ellerindeki kazıklarla girişmişler gâvur döllerine'
-Sen neredeydin Mustafa? Nasıl gördün bunları?
-Ben yukarda evdeydim. Bilirsiniz; Uzunçam'dadır bizim ev, Kavakdibi'ne yakın!
-Evet?!..
-Bağırtılar üzerine hayata çıktım, kalabalığı gördüm. Hemen aşağıya inip Kavakdibi'ne doğru koştum. Daha benim gibi koşanlar vardı. Hep beraber o tarafa koştuk. O sırada pencereden Hacıaliler'in Zehra Teyze bana: 'Oğlum Mustafa koş, Hacı Bey amcana haber ver, bunlar bizim çocukları öldürecek, çabuk koş!' diye seslendi. Hemen bu yana yöneldim. Yolda Molla Mehmet Amca'ya rastladım, ona da söyledim'
Konuşa konuşa Kavakdibi'ne vardılar. Ortalık durulmuş, saldırgan Rum gençleri kaçmışlardı. Meydanda Molla Mehmet Efendi birkaç adamla birlikte gençleri yatıştırmaya çalışıyorlardı. Hacı Ethem Bey:
-Hayırdır Molla! Nedir mesele? Diye sordu.
-Ne olacak Hacı Bey!.. Kudurmuş kefereler!.. Yetişmesek öldüreceklerdi çocukları! İçlerinde koca koca adamlar da vardı!
-Ya bizimkiler!
-Bizde iş görecek genç mi bıraktılar Hacı Bey askere ala ala! İşte üç beş tane genç, gerisi çocuk!
-Gâvurların askerlik gibi bir dertleri yok ki! Yiyip içip kuduruyor kefereler! Gidenler çetelere katılıyor, kalanlar da burada haydutluk yapıyorlar'
O sırada, Kavakdibi Alanı, meraklı kalabalıkla dolup taşmıştı. Gelenler arasında Kuva-yı Millîye Cemiyeti azaları ve Milis Gücü'nden neferler de vardı. Hepsi öfkeli; kızıyor, sövüp sayıyorlardı yerli gâvurlara!
Hacı Ethem Bey, öfkeli kalabalığı yatıştırmak için bir şeyler söylemek ihtiyacı duydu ve yüksekçe bir yere çıktı:
-Kardeşlerim, Hemşerilerim! Lütfen beni dinleyin! Önce müsterih olun! Çocuklar ve gençler arasında vuku bulan bir hadiseyi, vahim neticelere götürecek davranışlarda bulunmayın lütfen! Ülkemiz nazik bir dönemden geçiyor; kudurmuş düşmanlar, yurdumuzu işgal ve istilâ için çeşitli bahaneler arıyorlar. Böyle bir dönemde bizlere düşen soğukkanlılığımızı muhafaza etmektir. Yangını körüklemektense söndürmeye çalışmaktır. Bu kefere dölleri, bir yerlerden işaret almış olacaklar ki; bizleri tahrik edip düşmanların dikkatini celbedecek tezgâhların peşindeler. Bunları daha evvel de yaşadık, ama sabırla, suhuletle, akıl ve irademizle geçiştirmeye muvaffak olduk. Şimdi sizden rica ediyorum; herkes evine, işine dönsün! Biz lüzûm edenleri yaparız. Biliniz ki; bu karanlık günler de geçecek ve ülkemiz, kasabamız eski huzurlu ve müreffeh günlerine tekrar kavuşacaktır. Bizlere itimat ediniz! Lütfen dağılınız!
Bu sözler üzerine kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı ki; içlerinden birisi yüksek sesle haykırdı:
-Üç gencimizin kanı aktı,! Bunun hesabı sorulmayacak mı Hacı Bey?..
-Elbette sorulacak!.. Ancak biraz sabır! Sabır kardeşim!
O sırada Jandarma Kumandanı yanında üç erle birlikte olay yerine geldi. Kumandan selâm verdikten sonra sordu:
-Hacı Bey, hadise nasıl cereyan etmiş?
Hacı Bey olayı kısaca anlattı. Kumandan:
-Dövülen çocuklar neredeler? Diye sordu.
-Sıhhiye ekibi ilk müdahaleyi burada yapıp götürdüler, Sıhhiye Merkezindelerdir herhalde! Aileleri de başlarındaydı.
Jandarmanın geldiğini gören bazı Gördesliler geri dönüp tekrar meydanda toplanmaya başlamışlardı. İçlerinden biri Jandarma Kumandanına çıkıştı:
-Nedir bu rezalet Kumandan Bey?.. Dağ başında mıyız?.. Memlekette ne huzur kaldı ne asayiş!.. Siz vazifenizi yapmayacaksanız; biz silahlanıp çıkalım. Çıkalım da haddini bildiriverelim şu kâfirlerin!... Yeter gayri tak dedi canımıza!..
Kumandan duyduğu sözler karşısında ne diyeceğini bilemedi, sarardı, morardı, önüne baktı. Kalabalık içinden Kumandana yönelik ağır sözler yönelmeye başlayınca Hacı Ethem Bey müdahale etmek zorunda kaldı:
-Lütfen kardeşlerim, rica ediyorum; dağılın! Kumandan Bey ne icap ediyorsa yapacaktır. Onların yanına bırakmayız, itimat ediniz, lütfen evlerinize, işlerinize gidiniz!
Hacı Ethem Bey'in bu sözleri karşısında kalabalık dağıldı. Meydanda kimse kalmayınca Hacı Ethem Bey Kumandana baktı. Kumandanın konuşacak hali kalmamıştı, uzun süre başını yerden kaldırmadı, öylece düşündü. Sonra yavaş yavaş konuşmaya başladı:
-Emin olunuz ki; lüzum eden her şey yapılacaktır. Hadiseyle alâkası olanlar yakalanıp adalete teslim edilecektir. Diyerek süratle oradan uzaklaştı. Askerler de peşinden koştular.
Alanyalı Bekir Efendi:
-Ne dersiniz? Kumandan dediğini yapabilecek mi? Diyerek şüpheli nazarlarla yanındakilere baktı.
-Hiç zannetmem! dedi Germiyanlı Hamdi Bey; Rumlar, gençleri çoktan saklamışlardır. Malûmunuz Rum Mahallesi iyice mahrem oldu. Değil üç beş jandarma, bir ordu gelse zor girer.
-Evet, eşkıya yatağı! dedi Hacı Ethem Bey; Komitecisinden çetecisine kadar hepsi orada. Silah ve mühimmat deposu olmuş evler.
-Bir harekete teşebbüs etsek; hemen İşgal Kuvvetlerine, İngiliz Komiserliğine şikâyet ederler. Mütareke hükümleri elimizi kolumuzu bağladı. İşgalciler, her hareketimizi kendileri için bir tehdit kabul edeceklerdir.
-Meydan keferelere kaldı! Korkaklar!.. Daha düne kadar kuyruğunu kısıp kaçan gâvurcuklar, bu gün erkek kesildiler. On dört, on beş yaşındaki çocuklarımıza karşı güya cengâverlik gösteriyorlar. Ah şu harp; yedi cephede, yedi düvele karşı senelerce devam eden ve hâlâ da bitmeyen şu harp' Hiç genç bırakmadı ki; dönebilenler de ya kör, ya topal, ya da çolak!
-On yedi, on sekiz yaşında henüz dünyayı yeni tanıyan gençlerimiz dahi askere alınıp cepheye sürüldüler. Rumların böyle bir derdi yok! Himayemiz altında, yiyip içip yan gelip yatıyorlar'
Ali Naki Bey'in isyan ve sitem dolu bu sözlerini Nevzat Bey tamamladı:
- Sonra da kudurup, sağa sola saldırıyor adi kefereler!..
-Ah şu mütareke!. .Ah!.. Ah!..
 (GELECEK HAFTA: HACI ETHEM BEY'İN DÜYÛN-I UMÛMİYYE BÜROSUNU BASMASI)