Yangın-29
Hacı Ethem Bey hiç konuşmadan, konuşulanları dinliyordu. Uzun süre dinledikten sonra:
-Birbirinden bîhaber, sadece kendi muhitlerini muhafaza ve müdafaa için mücadele veren Kuva-yı Millîye Müfrezeleriyle vatanın felâha ermesi mümkün değildir arkadaşlar. Asrın en modern silahlarıyla mücehhez nizamî orduları, ancak yine intizamlı ve disiplinli bir orduyla bertaraf edilebilir. Bu gaye ile; Sivas'ta başlatılan Millî Ordu teşkili hususundaki gayretlerin desteklenmesi büyük ehemmiyet arz etmektedir. Alaşehir Kongresi'nde de nizamî ordu için yardım toplanması hususunda çok mühim bir karar alınmış. Bizim de, Gördes olarak; teşkil edilmekte olan Millî Orduya lüzumlu olan yardım ve destekte bulunmamız millî bir borçtur'
-Bu sözlerinize iştirak etmemek mümkün değildir Hacı Bey. Amma ve lâkin ahali yiyecek ekmeği zor buluyor. Evvelâ çekirge istilâsı ardından da düşman, insanımızda mecal bırakmadı, dedi Bekir Efendi.
-Üstüne üstlük Düyûn-ı Umûmiyye[1] tahsildarlarının da var yok demeden merhametsizce vergi tahsil etmeleri'
-Bu yoklukta yine bir sürü para toplamış insafsızlar!..
-Bari topladıkları paralar bizim işimize yarasa! Şu sıralar öyle ihtiyacımız var ki bu paralara!
-Ne yazık ki toplanan bu paralar da bizim hükûmetimize değil, doğru yabancılara gidecek yine!..
-Evet! Onlar da gönüllerinden ne koparsa bizim hükûmete sadaka verir gibi verecekler!
-Bu iş ne zaman sona erecek arkadaşlar? Bu resmen kan emicilik, hırsızlıktan başka bir şey değil!..
-Maalesef sonu yok, olmayacak gibi de bu barbarlığın! Adamlar evvelâ paralarımıza el koydular, şimdi de vatanımızı istiyorlar; istiklâlimize, istikbâlimize göz koydular!
-Artık buna 'Dur!' demek lâzım! İşgalcilere şirin görünmekle, onların merhametine sığınmakla bir yere varılmaz.
-Lâkin yapılan o; senelerdir çalışıp çabalayıp elimizde avucumuzda ne varsa onlara veriyoruz. Tek Devlet-i Âli-i Osmaniyye ayakta dursun diye!.. Ama netice?!..
Hacı Ethem Bey birden sesini yükseltti:
-Yürüyün Arkadaşlar!.. Gidiyoruz!..
-Nereye Hacı Bey?
-Düyûn-ı Umûmiyye Bürosuna!.. Halktan toplanıp işgalcilere yollanacak olan paralara el koymaya!.. Paralarımızı kurtarmaya!..
Hep birlikte Çarşıbaşı'na, Düyûn-ı Umûmiyye Bürosu'na yöneldiler. En önde Hacı Ethem Bey ve arkasında Molla Mehmet Efendi ve Cemiyet yöneticileri olduğu halde birbiri ardınca büroya girdiler. Düyûn-ı Umûmiyye memuru Lütfullah Bey, bir heykel gibi olduğu yerde doğruldu ve şaşkın bakışlarla sordu:
-Buyurun efendiler! Bir arzunuz mu vardı?
-Evet, Lütfullah Bey! Çok mühim bir arzumuz var! Dedi Hacı Ethem Bey. Lütfullah Bey'in karşısındaki koltuğa oturdu. Onunla birlikte yer bulabilenler oturdu, bulamayanlar ayakta beklediler.
Lütfullah Bey de yavaşça yerine otururken tekrar sordu:
-Nedir o çok mühim arzunuz efendiler?
Hacı Ethem Bey, ayak ayaküstüne atıp ellerini dizlerinin üzerinde birleştirerek konuştu:
-Ahaliden bu sene tahsil ettiğiniz vergilerin miktarı nedir Lütfullah Efendi?
-Ni'Niçin sual ettiniz..? Merak-ı mucibinizin se'sebebi nedir?!.. Diyerek sordu.
-Vatandaş olarak bilme hakkımız yok mu Lütfullah Bey?
-Şeyy! Be'ben' Tamam bir saniye' Söyleyeyim'
Lütfullah Bey arkasındaki dolaptan bir dosya çıkardı karıştırmaya başladı, zaman kazanıp bu müşkül durumdan nasıl kurtulacağını düşünmeye çalışıyordu. Kuva-yı Millîye azaları birbirine bakıyor, hiç konuşmuyorlardı. Dosya karıştırma işi uzayınca Hacı Ethem Bey:
-Evet, seni bekliyoruz Lütfullah Bey!.. Bunu söylemek bu kadar zor mu? Miktarını sual ettik sadece!
-Ta..Tamam! Hemen söylüyorum; Yüz'Yüz seksen beş bin lira'Elli kuruş.
Hacı Ethem Bey masanın üzerinde bulunan makbuzu önüne çekti ve doldurmaya başladı. Yazdı yazdı:
-Yüz seksen beş bin lira elli kuruş dediniz değil mi?
Lütfullah Bey, yuvarlak camlı gözlüğünün arkasında fal taşı gibi açılmış gözleriyle onu takip ediyordu, yutkundu:
-E..Evet, öyle!
Hacı Ethem Bey makbuzun altını imzaladı, Hamdi Bey ile Bekir Bey'e de imzalattı. Koparıp Lütfullah Bey'e uzattı. Lütfullah Bey, titreyen elleriyle makbuzu aldı, gözlüğünü düzeltti, gözüne yaklaştırarak okumaya başladı. Odada çıt çıkmıyordu. Bir süre sonra Lütfullah Bey yalvaran bir sesle:
-Bu'Bunu yapamam. Lüt'Lütfen Hacı Bey! Diyerek ayağa kalktı ve konuşmaya başladı:
-Vergiler' Malûmunuz olduğu üzre Devlet-i Âli Osman'ın borçlarına mukabil olmak üzere yabancı devletlere ödüyoruz'
-Malûmumuz Lütfullah Bey malûmumuz' Bu senelerdir böyle devam ediyor. Ama artık şartlar değişti. Biz Kuva-yı Millîyeciler olarak bundan böyle paralarımızın yabancılara gitmesini istemiyoruz. Yeni teşkil edilen Millî Ordumuza yollayacağız!
-Ni'niçin?
-Vatanımızı bir an evvel kurtarması için!...
Lütfullah Bey, Hacı Ethem Bey'den başlayarak, sırasıyla tek tek odadakilere baktı. Bakışları değişmiş, yüzü çok tuhaf bir hâl almıştı. Bütün vücudu titriyor, eşyaların yerini değiştiriyor, bir oturup bir kalkıyor, ne yapacağını bilemiyordu, ağlamaklı bir sesle bağırmaya başladı:
-Ben'Ben'.Ben, bunu yapamam' Böyle bir şey yapamam... O paraların bu gün mutlaka İstanbul'a, Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi'ne gönderilmesi lâzım'
Hacı Ethem Bey ses tonunu daha da yükselterek:
-Anlamadınız galiba Lütfullah Bey! O paralara, Millî Orduya yollamak üzere el koyuyoruz!..
Lütfullah Bey telaştan gözlüğünü düşürdü, titreyen elleriyle arayıp buldu ve gözüne yerleştirirken ağlamaklı bir sesle:
-Ama Hacı Bey! Bu yaptığınız!...
-Nedir yaptığımız Lütfullah Bey!.. Haydutluk mu? Ya onların yaptıkları nedir? Yeter artık kendi ellerimizle cellatlarımızı beslediğimiz, biraz akıllı olalım!
Nevzat Bey yumuşak bir sesle:
-Haydi, Lütfullah Bey, doldurun o paraları şu torbaya! Diyerek yanında getirdiği bez torbayı Lütfullah Bey'e uzattı.
Lütfullah Bey acı acı sesler çıkarıp yalvarıyor yakarıyordu:
-Ne olur yapmayın!.. O paralar Düyûn-ı Umûmiyye' nin' Bu gün mutlaka gönderilmesi lâzım'
Hacı Ethem Bey hiddetli bir şekilde ayağa kalktı:
-Lütfullah Bey! Bu iş fazla uzadı. O paralar bizim diyoruz!.. Cellatlarımıza değil, Millî Ordumuza yardım için alıyoruz!.. İşte! Karşılığında da makbuz veriyoruz! Bakın gerekçesini de yazdım; 'Teşkil edilmekte olan nizamî Millî Orduya yardım için Sivas'a gönderilmek üzere'. Tamam mı?
Masasının gerisinde iyice eriyip gitmiş ve bütün melekelerini yitirmiş bir halde koltuğuna büzülmüş olan Lütfullah Bey, kasadan sağ eliyle aldığı paraları sol eliyle torbaya atarken, gayri ihtiyarı Hacı Ethem Bey'e baktı ve 'tamam' dercesine başını salladı.
Bütün paralar torbaya yerleştirildikten sonra Hacı Ethem Bey ve beraberindekiler ayağa kalktılar, büronun kapısına doğru ilerlerken Hacı Ethem Bey birden durdu, geriye dönerek:
-Hiç şüphen olmasın Lütfullah Bey! Bu paralar kuruşu kuruşuna Sivas'a, Millî Orduya yollanacak! Deyip hızlı adımlarla bürodan çıkarak uzaklaştılar.
Onların uzaklaşmasıyla birlikte Lütfullah Bey hemen telefona sarıldı:
-Alooo! Bana İstanbul'u'Düyûn-ı Umûmîyye İdaresini bağlayın! Hemen!..
[1] Düyûn-ı Umûmiyye: (Genel Borçlar) : Osmanlı İmparatorluğu'nun XX. asrın ikinci yarısından sonra yabancı devletlerden aldığı borçlara karşı gösterdiği gelirleri toplamaya mahsus yabancı memurların idaresi altında ve İstanbul'da bulunan müessese.