Tükenmişlik Sendromu
Belki de çoğunuz bu kelimeyi günlük yaşantınızda sıklıkla duymuşsunuzdur. Son yıllarda yaşanan ekonomik, siyasi vb. buhranlar beraberinde bu kelimenin daha da yaşamla bütünleşerek kullanıldığı gerçeğini ortaya çıkarıyor. Peki, nedir bu tükenmişlik hissiyatı?
Kişinin bedensel ve ruhsal olarak onu zorlayan bir etmene maruz kalması sonrası ortaya çıkan tükenme ve bitmişlik halidir. Tükenmişlik sendromu yaşayan kişi, gündelik hayatta yaptığı işleri yapmakta zorlanır; her zaman yaptığı işleri yapacak ruhsal ve bedensel gücü kendisinde bulamaz. İşine ve insanlara karşı duyarsızlaşır, hiçbir şeyi önemsememeye başlar, yaşama sevincini, bir şeyler yapma, üretken ve verimli olma hevesini kaybeder. Sürekli olarak kendini değersiz görür. Memnuniyet duygusunu zamanla yitirir.
Başarısızlık, sürekli olarak depresif ve mutsuzluk içerisinde bulunma, enerji ve güç kaybı gibi mental anlamdaki birçok çöküntüye tükenmişliğin başlıca nedenleri diyebiliriz. Bu gibi belirtiler ilk etapta gelip geçici gibi görünebilir. Fakat hepsinin bir anda birleşmesi ve tedavi edilmemeleri durumunda ciddi ruhsal hasarlar bıraktıkları da tespit edilmiştir. Psikologlar bu durumun kompleks bir sendrom olduğu kanısındadır. Çağımızın en büyük sorunun olan işsizlik, tükenmişlik sendromunun görüldüğü başlıca olgu olarak gözlemlenmiştir.
Tükenmişliğin en önemli nevrotik yansımalarından birisi ise kendine yabancılaşma, kendini tanımlayamama durumudur. Bireyler bu durumda kendi öz benliklerini açığa çıkarmaktan kaçınırlar. Bu nevrotik yansımalar kendilerini gösterdiklerinde bir bakıma negatif ya da pozitif yönlerini göremediğimiz yozlaşmış, paslanmış bir bedenle baş başa kalışımızın temelini çoktan atmış oluyoruz maalesef. Akabinde öfke kontrolümüzü kaybetmek, her konuya şüpheyle yaklaşmak, öz saygımızı yitirmek, konsantrasyon eksikliği gibi durumlar tükenmişliğin belirtileri arasındadır. Bu durum aşılmadığı sürece yaşamla bağımız her zaman kopuk kalacaktır.
Toplumsal açıdan bakıldığında ise yine durum farklı değil. Aktörel normlar her alanda göz ardı edilerek bireysel problemler çevredeki sorunlara dayatılmaktadır. Bu sürecin düzeltilmesinde yine toplum içerisindeki davranışların yapıcı ve onarıcı biçimde şekillenmesiyle gerçekleşecektir.
Bir şeylerden yakınmak yerine hayatı yaşanabilir kılmak adına bu tükenmişliğin tabularını yıkmayı başarabiliriz. İnancımızı ve umudumuzu yitirmediğimiz sürece hayatta her şeyi başarabiliriz. Unutmayın ki hiçbir şey için geç kalmış sayılmazsınız.