Bir Isırık Simit

Necati KÜÇÜK necatikucuk@hotmail.com

İnsanı iliklerine kadar ısıtan pırıl pırıl güneşli bir öğleden sonra iskele meydanına doğru yürüyüşe çıktım. Bir apartmanın dördüncü katından inip gelsem de, beklenti anlamında İskandinav ülkelerinden uçup gelen turistlerden pek bir farkım yoktu. Sıfıra yakın rakımlı iskele meydanında yürüyüş yapacak, mümkün olursa sırtımı güneşe verebileceğim bir banka oturup iliklerime kadar ısınırken bol bol da D vitamini depolayacaktım. Çünkü evde kazara kullanılmalarını önlemek için klima kumandalarının pillerini çıkarıp çekmecelerden birine tıkıştırmıştım. Elektrik fiyatları hepimizin malumuydu. Kuş kadar emekli maaşımızla aydınlatma ve çamaşır makinasının kullanımını ödemekte bile zorlanıyorduk .
Barış Manço Çocuk Parkının köşesindeki simitçi, sağ eline bir naylon eldiven geçirmiş yeni gelen simitleri camekâna diziyordu. Mis gibi de koktular. İçimden, simidimden ısıra ısıra çocuklar gibi şen iskele meydanına doğru yürümek geldi. Neden olmasın? Kot pantolonumun cebinde bir süreden beri şangır şungur eden bozuk paralar vardı. Hem de onların ağırlığından kurtulmuş olurdum. Dikdörtgen kesilmiş küçük bir teksir kâğıdı ile elime tutuşturulmuş simidin sıcaklığını parmaklarımın ucunda hissederken, simitçi amca da paraları sayıyordu. “Abi burası dört, elli” dedi. Boşta kalan elimle ceplerimi yokladım. Arandım tarandım. I’ıh, yok. “Abi elli kuruş almayıver” desem, adam bir simitten zaten o kadar kazanıyor olmalı. Çaresiz cüzdanımdan beş liralık bir banknot çıkarıp simit parasını ödedim.
Bir cep dolusu bozuk para bir simit bile etmiyordu. Hele temel para birimimiz olan “Bir Türk Lirası” simitten sadece bir ısırık değerindeydi. Düşündüm de; bir simit bile alamıyorsak bizim neden madeni bozuk paralarımız var? Bizim kuşaktan olanlar bilirler. Çok değil on dokuz yirmi yıl kadar önce ev veya otomobil almaya bir çuval dolusu parayla giderdik. Market etiketlerine milyar liralık fiyatların sıfırları sığmazdı. Ekmek almaya bile birkaç milyon lira ile gidilirdi. Şaka gibi değil mi? Şimdi de seksen gramlık bir simidi almak için beş liralık banknot gerekiyor. Metal bozukluklar artık değersiz ağırlık.
Bizim, Avrupalarda Amerikalarda eğitim görmüş mühendis, ekonomist başbakanlarımız oldu. Amerikalarda eğitim görmüş olmasalar bile ekonominin kitabını yazdığını söyleyen liderlerimiz var. Ama mühür kimde olursa olsun, sonuç hiç değişmiyor. Bu gidişle yakında nur topu gibi beş yüz liralık, bin liralık, hatta on bin liralık çok sıfırlı banknotlarımız olacak. Eski paralarımızdan attığımız sıfırlar birer ikişer geri gelecek. Neden hep böyle oluyor? Neden ulus olarak dolap beygiri gibi dönüp dolaşıp hep aynı yere geliyoruz? Böyle olmaması için ne yapmamız lazım? Sorular böyle. Cevaplarını siz düşünün artık.
Bu yazıyı iki yıl kadar önce kış aylarında yazmışım. Bugün henüz beş yüz ve bin liralık çok sıfırlı banknotlarımız yok ama cebimizde şangır şungur eden ve tek başına hiç bir şey satın almayan bozuklukların arasına madeni beş liralıklar da eklendi. Seksen gramlık bir simit almak için artık bu beşliklerden yerine göre iki veya üç tane lazım. Sevgilerimle.