Lacivert Okul Önlüğü

Necati KÜÇÜK necatikucuk@hotmail.com

Altmışlı yılların ikinci yarısıydı. İlkokula yeni başlamıştım. Bütün arkadaşlarım gibi ben de Siyah Amerikan bezinden dikilmiş önlüğümle ve beyaz yakalığımla okula gidiyordum. İlk siyah önlüğümü komşu köyden Nadire Teyze dikmişti. Çift cepli, arkadan çıt çıt düğmeli bir önlüktü. İlkokula başlarken bedenime göre dikilmişti. Ben hızla büyümeye devam ettiğim için bir yıl sonra o önlük artık bana küçük geliyordu.
İkinci sınıfa başlarken annemden yeni bir önlük istedim. Hem bu sefer önden düğmelisinden istiyordum. Okuldaki bazı arkadaşlarda görmüştüm. Çok kullanışlıydı. Top oynarken kendileri çıkarıp giyebiliyorlardı. Ben top oynamıyordum ama köyden yaya bir saat uzaklıktaki evimize yürüyerek gidip geliyordum. Yol boyunca önlükle yürümek hem rahat olmuyor hem de daha çabuk kirleniyordu.
Köyde kimsenin oturmadığı boş bir evimiz vardı. Sabah evden verdikleri azık torbamı köydeki boş evimize koyar, öğle arasında yemeğimi orada yerdim. Akşamüstleri dağdaki evimize giderken önlüğümü çıkarıp orada bırakabilir, sabahları da giyip okula gidebilirdim. Ama tek başıma arkadan çıt çıt düğmeli önlüğü çıkarmak pek sorun olmasa da giyerken çıt çıt düğmeleri kendim kapatamıyordum.
İsteğim üzerine annem bana yeni ve oldukça büyük bir önlük diktirmişti. Siyah önlüğün sol tarafında omuzundan başlayarak sol göğsünün üzerinden aşağı doğru sıralanan beyaz düğmeleri vardı. Bol kesimli dizime kadar uzanan eteği, beş yıllık ilkokuldan mezun oluncaya kadar bu önlüğü giyeceğim anlamına geliyordu. Giydim de.
Ama dördüncü sınıfa geldiğimde siyah Amerikan bezinden dikilmiş önlüğümün rengi solmuş, siyahtan daha ziyade beyaza yakın gri bir renge dönüşmüştü. Sınıf öğretmenim, kendime yeni bir siyah önlük aldırmam için beni uyardı. Ama benim önlüğüm eski değildi. Bir tane bile yırtık ya da yamalı yeri yoktu. Sadece rengi atmıştı.
Annem hemen çözümü buldu. Köyümüzdeki Ömer Hoca Dayının bakkal dükkânında küçük kâğıt poşetler içerisinde kumaş boyaları satılıyordu. Köylü kadınlar o boyalarla elde eğirdikleri yün çilelerini boyuyorlardı. Herhalde bu nedenle bakkal dükkânında kumaş boyası bulunuyordu. Hafta sonunda annem büyük bir bakır kazanın çerisine önlüğümü atıp üzerine de boyayı döktü. Bir sopayla karıştırarak uzun bir süre kaynar suda bekletti.
Önlük kuruduktan sonra rengi oldukça koyulaşmıştı. Ama ne yazık ki siyahtan daha ziyade laciverte benziyordu. Siyah boya, grileşmiş Amerikan bezine bu rengi mi vermişti, yoksa bakkalda siyah boya yoktu da annem siyaha en yakın renk diye lacivert boya mı satın almıştı onu bilmiyorum. Bildiğim şey ilkokulu artık lacivert önlükle bitirecektim. Diğerlerinden farklı olmayı seviyordum ama keşke bu önlüğümün rengiyle olmasaydı. Neyse, Cumhuriyetimizin ellinci yılını kutladığımız günlerde lacivert önlüğüm, beyaz yakalığım ve elimde tahta okul çantamla köyümüzün ilkokulundan mezun oldum.
Şimdi aradan elli yıl daha geçti. Cumhuriyetimiz artık yüz yaşında. Bu arada köyümüz, otuz kilometre ilerdeki ilçenin bir mahallesi oldu. Hayırsever bir köylümüz, mahallemize sekiz derslikli yeni bir okul yaptırdı. Bu yeni okulda, büyük şehirlere gitmemek için direnen mahalle sakinlerimizin çocuklarıyla civardaki küçük mahallelerden taşımalı sistemle gelen ilk ve ortaokul öğrencileri öğrenim görüyorlar.
Önümüzdeki Salı günü elli yıl önce lacivert önlüğümle mezun olduğum okula tekrar gideceğim. Pek çoğu, benim elli yıl önceki ilkokul arkadaşlarımın torunları olan ilk ve ortaokul öğrencileriyle buluşacağız. Artık siyah önlük giymeyen, kenarları tırtıklı beyaz muşamba yakalıkların oluşturduğu boyun acısı ile tanışamamış ve ömürlerinde hiç tahta okul çantası görmemiş çocuklarla, geçmişe, hayata ve kitapların büyülü dünyasına dair bir söyleşi gerçekleştireceğiz. Sevgilerimle…