Nazarlık Atölyesi
Bölgemizde Çitlembik (Menengiç) ağacının nazara iyi geldiğine inanılırdı. Daha doğrusu çitlembik ağacının insanı kem gözlerden, nazarlardan koruduğuna inanılırdı. Komşu köylere gezmeye giden kadınlar, eğer üzerlerinde muska, nazar boncuğu veya kendilerini kem gözlerden koruyacak herhangi bir cisim yoksa hemen yolun kenarındaki bir çitlembik ağacının filizlerinden bir demet koparırlar ve başörtülerinin kenarına iliştirirlerdi. Ayrıca bu çitlembik filizlerinden bebeklerinin kıyafetlerine de tuttururlardı.
Belli kalınlığa ulaşmış çitlembik ağacının kütüğü içerisinde koyu renkli bir öz bulunurdu. Bu öz bir balta yardımıyla kütüğün içerisinde çıkarılır, kuruyup sertleşmeden önce bir çoban çakısı yardımıyla düzeltilerek, kurşun kalem şeklinde uzun çubuklar elde edilirdi. Bu çubukların uç kısımlarından başlayarak ağız kısmı, emziği ve kulpu belli olacak şekilde minik abdest bardağı figürleri yapılırdı.
Ateşte kızdırılmış bir tel yardımıyla sapının olduğu kısımdan bir delik açılır, daha sonra bu minik bardaklar bir tava içerisinde sıvı yağda kızartılırdı. Yağda kızartılan bardakların renkleri biraz daha koyulaşır ve verniklenmiş gibi parlak bir görünüme kavuşurlardı.
Oldukça ince bir iğne ve naylon ip kullanılarak renkli boncuklardan çileler hazırlanır ve her çilenin uç kısmına çitlembik ağacının özünden yapılmış bu minik bardaklardan birer tane tutturulurdu. Daha sonra bir araya getirilen çilelerin uçları birleştirilir ve çatal iğneye takılacak şekilde küçük bir sap örülürdü. Bu şekilde oluşturulan nazarlıklar bir çatal iğne yardımıyla çoğunlukla bebeklerin, küçük çocukların ve hanımların giysilerinin yakalarına takılırdı.
Çitlembik ağacının özünden yapılan bu minik bardaklar önceleri hayvan otlatan çobanlar tarafından yapılırdı. Genellikle erkek işi sayılan bu işi yapan ilk kadın ise rahmetli annemizdi. Annemiz, çitlembik ağacının özünü kendisi çıkarır, bardak yapılacak çubukları kendisi yontar ve uzun kış gecelerinde yere bir bez sererek bir sürü minik bardakçıklar yapardı. Yere serdiği küçük mendil onun nazarlık atölyesi olurdu.
Daha sonra şehirdeki tuhafiyelerden satın aldığı boncuklarla rengârenk nazarlıklar yapar, çoğunlukla da bebekli kadınlara ve bebeklerine hediye ederdi. Kendilerine veya çocuklarına nazarlık hediye edilen kadınlardan bazıları, halk arasında "el yeğniliği" denilen cüzi bir maktar parayı anneme verirdi. Annemizden el alan ablamız da bu şekilde nazarlık yapma geleneğini hala sürdürmektedir.