Yandı Kerem'in Arpa Tarlası
Susayınca, içimiz yanınca hemen buzdolabının başına koşarız. Raftan temiz bir bardak, buzdolabının kapağından da yassı cam şişeyi alır, artistik bir ayak hareketiyle dolabın kapağını ittikten sonra tezgâhın üzerinde bardağa su doldurur ve kana kana içeriz. Hatta bazı kalabalık ailelerde ve işyerlerinde tepesinde ters dönmüş bir damacanası, yan taraftaki özel bölmesinde de kullan at bardakları olan su sebilleri vardır. Soğuk suya ulaşmak işte bu kadar kolaydır. Peki, elli altmış yıl önce elektriğin, buzdolabının, su sebilinin olmadığı zamanlarda ve mekanlarda kavurucu yaz sıcaklarında insanlar içlerindeki yangını nasıl söndürürlerdi?
Eskiden bölgemizde yani Gördes kırsalında tütüncülük çok revaçtaydı. Tuğla kiremit gibi inşaat malzemeleri pahalı, sera naylonları henüz pek yaygın değildi. Yaz aylarında insanlar tütün tarlasının bir kenarına yaptıkları çalı çardaklarda yaşarlardı. İçme ve kullanma suyu yakınlardaki bir kuyudan, çeşmeden ya da eğer varsa bir pınardan taşınırdı. Kuyudan, çeşmeden ya da pınardan alınan sular her ne kadar kaynaklarında serin ise de çardağa gelinceye kadar ısınırdı.
Çalı çardakların zeminleri toprak sıvalı olurdu. Çardağın güneş almayan bir köşesine büyükçe bir çukur kazılır, içerisine geniş ağızlı bir testi, daha doğrusu toprak bir küp yerleştirilirdi. Ağız kısmından birkaç parmak dışarda kalacak şekilde küp toprağa gömülürdü. Daha sonra içerisine su doldurulur, börtü böcek kaçmasın diye üzerine ağır bir tabak yerleştirilir, küpün içerisinden su almak için de uzun saplı bir kepçe ya da cezve tabağın üzerinde bırakılırdı. Su içmek isteyen kişi tabağın üzerindeki bu kepçe ile küpten biraz su alır, bardağı çalkaladıktan sonra suyu küpün dışına doğru dökerdi. Artık tertemiz olan bardağa tekrar su doldurur ve kana kana içerdi. “Keçinin uyuzu, oluktan içermiş suyu” misali, suyu direkt kepçeden içenler de olurdu. Bu arada küpün dışına dökülen sular küpün sürekli nemli ve serin kalmasını sağlardı.
Bizim eve içme ve kullanma suyu yakınlardaki bir pınardan taşınırdı. Hanay bir evde oturduğumuz için de toprağa gömülü bir küpümüz yoktu. Su testilerinden bazıları nispeten soğuk tutsa da birkaç saat içerisinde ısınırdı. Hanay evin çardağında tütün dizerken sıcaklardan bunalan büyüklerimiz “Yandı Kerem’in arpa tarlası, hadi oğlum bir koşu pınardan buz gibi bir su doldurup gelin de içelim” derlerdi.
Bir de, Kayacık çayının kenarlarında soğuk su kaynakları olurdu. Çakılların arasından su kaynadığını gören birisi hemen oraya bir çukur kazar, civardaki çınar ağacının dalına da içi oyulmuş bir su kabağı asardı. Ne de olsa su hayırdı. Su kaynağının dibindeki kumların hareketlerinden soğuk suyun yeryüzüne nasıl çıktığı görünürdü. Bu kaynaklardan bazıları neredeyse içerisine el sokulamayacak kadar soğuk olurdu. Çaya eşek, beygir sulamaya ya da küçük göletlerde yüzmeye gittiğimizde, dönüşte bu buz gibi kaynak sularından getirerek büyüklerimize sürpriz yapar, sevindirirdik.
Artık günümüzde ne çaya eşek, beygir sulamaya giden çocuklar ne de içerisinde çocukların yüzebilecekleri kadar büyük göletler var. Ne sulanan fasulye tarlası, ne su basmış mısır tarlası ne de Kerem’in arpa tarlası kaldı.
Su gibi aziz olun değerli dostlarım. Sevgilerimle.