Zor Zanaattir Annelik
Merak etmeyin. Şimdi kalkıp da elimin hamuruyla sizlere “Annelik duygusunu” tarif edecek, anneliğin nasıl bir şey olduğu konusunda ahkâm kesecek değilim. Zaten o konu beni ziyadesiyle aşar. Ben sizlerle doğada karşılaştığım bazı annelerle ilgili izlenimlerimi paylaşacağım.
Mesela bir serçe kuşuna hiç yakından baktınız mı? Avucunuzun içerisine sığacak kadar küçüktür. Hepi topu minicik bir şeydir. Hele gagası birkaç milimetre boyutlarındadır. Kendi yuvasını yapmak ve yavrularını beslemek için kullanabileceği uzun kolları, maharetli elleri yoktur. Her şeyi işte o milimetrik gagasıyla yapmak zorundadır. Üstelik o minicik kuş kafasıyla, hem kendisini hem de yavrularını insanlardan, yılanlardan ve diğer yırtıcılardan koruyabileceği en uygun yeri seçmek için gerekli tüm hesaplamaları yapmak ve yuvasını oraya kurmak durumundadır. Ya da cevval davranıp boş bulduğu bir yuvayı sahiplenmek için bütün rakiplerini saf dışı bırakmalıdır. “Kuş beyinli” demeden önce bir kere daha düşünmekte fayda var bence.
Serce anne bir yuva edinip sadece birkaç yumurta doğurmakla kalmaz. Hatta orası işin zevkli ve romantik kısmı bile sayılabilir. Asıl sorun, kendileri küçük ağızları büyük ve iştahları hiç eksilmeyen yarım düzine yavrunun yedirilmesi, içirilmesi ve dışkıların yuvadan uzaklaştırılmasıdır. Bütün bu işleri yapmak için tabiri caizse gün boyu arı gibi çalışır. Ekin tarlalarından yakaladığı çekirgeleri yuvaya getirip önce yavrulara gösterir. Neredeyse teker teker her birinin ağzına sokup çıkararak yavruların iştahını körükler.
Sonra yere inerek yarı ölü çekirgenin başının üzerinde yer alan duyargalarını, kalın ve kaslı bacaklarını ve diğer sert kısımlarını ayırır. Sonra Çekirge Kebabı hazırlayan usta bir aşçı edasıyla çekirgeden geriye kalanları gagasıyla defalarca ezip bırakarak neredeyse bir çekirge lapası haline getirir. Artık servise hazır olan yiyeceği gagasının bir yanına alarak havalanıp tekrar yuvaya çıkar. Yuvadaki bütün gagalar sonuna kadar açılarak kendisine doğru uzatılmıştır. Ama o, “Bana ver! Bana ver!” nidaları arasında yemek sırası kimdeyse yemeği zarifçe onun ağzına bırakır. Arada yavrulardan biri açlıktan veya susuzluktan ölmediğine göre kesinlikle takip edilen bir servis sırası olmalıdır.
Gündüz saatlerinde kırlarda bayırlarda dolaşırken hiç yaban tavşanı göremezsiniz. Normalde tavşanlar akşamın alaca karanlığında yuvalarından çıkarlar ve genellikle geceleri beslenirler. Ama bazen, özellikle de bahar aylarında güpegündüz bahçenizin, bostanınızın kenarında ya da tarlaların içerisinde kulaklarını kısmış, ürkek ve çekingen adımlarla dolaşan, bir lokma alıp beş kere etrafına bakınarak beslenmeye çalışan yaban tavşanı görürsünüz. İşte o, yavrularının güvenliği için bütün geceyi yuvasında yavrularının yanı başında geçirmek zorunda kalan bir anne tavşandır. Tehlikeleri göze alıp mecburen gündüz saatlerinde beslenmeli hava kararmadan süt dolu memelerle yavrularının yanına dönmelidir.
Eğer bir koyun çobanıysanız, sürünüzü otlatırken o gün doğum yapmasını beklediğiniz koyunun akşam ağıla dönmediğini fark edersiniz. Çünkü aniden sancılanmış doğum yapmak üzere ormanda tenha bir köşeye çekilmiştir. Yeni doğan kuzusuyla sürünün peşinden gidemeyeceği için, çok korkmasına rağmen geceyi kuzusuyla beraber ormanda geçirecektir. Önce yalayarak kuzusunun tüylerini kurutacak ayağa kalkınca da ona süt verecektir.
Eğer gecenin karanlığında etrafta bir tehlike sezerse, sanki belayı defetmek ister gibi ön ayaklarını sertçe yere vurarak korkusunu bastırmaya çalışacak ama gıkını çıkarmayacaktır. Ormandaki en zayıf kokuları bile kilometrelerce uzaktan alabilen kurt veya çakalların yakınlarda olmamaları için dua edecektir.
Televizyonda izlediğiniz doğa belgesellerinde yumurtalarını en uygun yere bırakmak için şelalelerden yukarıya doğru atlarken, boz ayılara yem olan kırmızı somon balıklarını görmüşsünüzdür. Onların gücü de sayılarındadır. Boz ayılara yem olmaktan kurtulanlar yumurtalarını en uygun yere bırakacak ve türlerinin devamını sağlayacaklardır. Doğada bunlara benzer çok sayıda annelik öyküleri vardır. Velhasıl zor zanaattır annelik. O nedenle de kutsaldır. O nedenle, annelerin ayakları altındadır cennet.
Tüm annelere saygı ve minnetle, sevgiler…