Altay, Tuva ve Hakasya Gezisi-I
Geçen yıl Haziran ayında, öncülüğünde yaptığımız İran gezimizin mimarı Turan rehberi Kadir Tosun bey, bu yıl içinde düzenleyeceği gezilerden bahsetmişti. Zamanı gelince aradı ve bizim için uygun olan Altaylar gezisine katılmayı arzu ettik. Altaylar denince, Sibirya’nın güney bölgesi, Moğolistan ve Çin’in kuzeyi, bir dağlar, ormanlar ve akarsularla kaplı bir kadim Türk coğrafyası. Çarlık Rusya'sında ve SSCB döneminde coğrafyayı esas alan idari bölümler de yaklaşık böyleydi. Halen Rusya Federasyonu’nda (Rusya denilecek) 83 federe birim var. Bir yerin veya şehrin mahalli adının sonuna -sk ekinin eklenmesi ile Rusça yer tanımlaması haline getiriliyor. Türkçe Altay, Altaysk oluyor.
NEDEN BU BÖLGEYE?
Geçen yıl İran gezimizde de notlar tutmuş, hem genelağ bağlantısındaki zorluklar hem de eksik bilgilerin tamamlanması maksadıyla dönüşte günlüklerimi feyste yayımlamıştım. Hatırlıyorum, ilk günkü notların altına bir hanımefendi “Gidecek başka yer mi yok, ne işiniz vardı İran’da” mealinde bir not yazmıştı. Ben tenkit veya takdir gibi notları sessiz okumayı tercih ediyorum. O nota bazı cevabi notlar yazıldı ve İran’ın Türk tarihinde bin yıla yaklaşan dönemiyle (1925’e kadar) sayısız eserlerin, olayların ve halen 40-50 milyonu bulan Türk nüfusu ile dikkat çeken bir öneme haiz bir coğrafya olduğunu yazdılar.
BUGÜN
Bugün ise, sözünü ettiğimiz Altay, Tuva, Hakasya coğrafyası Türk tarihinin çıkış alanı, bizim dünyaya dağıldığımız merkezi bölge. Dil, tarih, coğrafi adlar, inançlar (doğum, düğün, hayat ve ölüme dair), yemekler, müzik ve diğer davranışlarımızda yer alan pek çok özelliğin kaynağını yerinde görmek, tanımak şeklinde ortaya çıkan merak ve öğrenme arzusu. Kitabi bilgilerde konular ilgi alanımızda ise okuyoruz. Ama bu bilgi bilinç düzeyine kolay çıkamıyor. Çünkü Sibirya, Altay, Tuva, Hakasya vs denildiğinde, sanki bir masalda geçen yerler gibi, uçarı.
MALAZGİRT’TEN ÖNCE
Gördüğümüzde ise, Pazırık kurganları neymiş, neden yapılmış, inanç, sanat, emek, ihtiyaç vs hepsi bir arada. Bu kurganları yerinde ve içinden çıkanları da müzelerde gördükçe, Manisa’nın Salihli-Gölmarmara yolu civarındaki “Bin Tepeler” kurganlarını (tümülüs) daha çok merak ediyor, benzerliklerin neden ve nasılını çözmeye başlıyorsunuz. Uşak dahil, Anadolu’nun daha birçok yerinde var olan ve içinden çıkanların neredeyse birebir aynı olduğunu görünce, biz Anadolu’ya Sultan Alparslan (Malazgirt) ile ikinci defa geldiğimizi anlıyoruz.
Cumhuriyetle birlikte Altay Futbol takımı (İzmir), Ankara’da İskitler semti, Sümerbank, Etibank gibi isimlerin neden, nereden ortaya çıktığını fark ediyoruz. Bizim uzun yıllardır tekrarlayıp durduğumuz, “Türkler Anadolu’ya 1071 Malazgirt Zaferi ile geldi" tezi, aslında batılıların çok hoşuna gidecek bir tezdi. Çünkü “siz işgalcisiniz” demeye getiriyorlardı. Büyük Kavimler Göçü (Hunlar) ile yerlerinden oynatılan ve Roma’nın yıkılmasına ve bölünmesine varan dönemlerde, Roma hariç, Avrupa yerleşik insan toplulukları çok ilkeldiler. Halbuki Malazgirt zaferi ile Anadolu’ya gelenler, Müslüman Türklerdi ve ilk gelişleri idi, doğru; genel anlamda ise Türklerin ikinci dalgası (defa) idiler. Ondan önceki ikibin yıllık dönemde İskitler (İranlılar onlara Saka demiş), Hunlar buralara gelmişler. Meteler, Attilalar, Avrupa Hunları vs.
YOLA ÇIKIŞ
Rehberimiz Kadir Bey, İstanbul Hava Limanı Dış hatlar terminalinde 20.00’de buluşacağız, demişti. İzmir’den 15.00 uçağına (THY) biletimizi aldık, zamanında vardık. Bu arada, bir gün önce Mikrosoft’un bütün dünyada kullanılan bir yazılımındaki hata(?) nedeniyle, Türkiye dahil, birçok uçuş aksadı veya iptal edildi. Bunu duyunca, sorunun devam etmesi halinde İstanbul’a vaktinde nasıl ulaşırız diye planlar yapmaya başladık. Kadir bey de bizi aradı. İzmir’de emekli bir vali bey var, o da gelecek. Sorun devam ederse size onun, ona sizin telefonunuzu atayım. O sizi alıp İstanbul’a birlikte gelirsiniz dedi. Tel numarası geldi ama, iletişime gerek kalmadı. Uçuşlarla ilgili teknik sıkıntının giderildiğini öğrendik.
YA NASİP
Hani derler ya, “Gelin ata binmiş, ya nasip demişler” diye. Emekli vali bey uçak biletini 18.00’e almış. Yine bir iki gün önce İzmir Adnan Menderes Havalimanı çevresinde bir orman yangını olmuş, dumandan uçuşlar etkilenmişti. Biz 15.00’de hareket ettikten sonra, orman yangını tekrar alevlenmiş. Etraf duman duman. Uçuşlar durmuş, iptal. Söndürmüşler ama, sonraki uçuşlarla gelmek istese yer yok, kara yolu ile gelmek için zaman yok. Velhasıl, vali bey çok arzu ettiği geziye yetişemedi. 30 kişilik ekip 29’a düştü. Ya nasip, bu olmalı.
AEROFLAT İLE MOSKOVA’YA
Gezimizin başlangıcı 21 Haziran olacaktı, planlamada. Ancak Sibirya treni ile 4-5 saatlik bir seyahat de olacağından ve tren sadece tek sayılı günlerde doğu tarafına gittiği için, gezi bir gün öne alınarak başladı. Rus Hava Yolu şirketi Aeroflatla gideceğiz. Biraz daha ucuz olduğu için tercih edilmiş. Ukrayna savaşı nedeniyle uçuş güzergahı biraz uzuyor. Normalde Moskova, Kırım, Samsun aynı boylamdalar. Savaş olmasa, en kısa yol Ukrayna üzerinden. Doğu Karadeniz’i dolanarak İstanbul’a gelmek, en az bir saat uçuşu uzatıyor. Moskova ile Türkiye’nin saati aynı, fark yok. Ancak gideceğimiz Dağlık Altay (Gorno Altaysk) ile Moskova’nın saat farkı 4. Uçağımız 23.40’da. Gideceğimiz yerde ise o an itibariyle 03.40 olacak. Uçuş 5 saat sürecek. Vardığımızda saatimizi 4 saat ileri alacağız.
BEKLEME VE BULUŞMA
Dış hatlarda arkadaşları beklerken, 6 numaranın altında bir sıcak su sebili gördük. Eşim hazırlıklı. İki kâğıt bardak, sarkıtma çay ile ilk çayımızı yudumluyoruz. Bu arada arkamızdaki koltuklarda Özbekistanlı bir aile ve 4 yaşlarında küçük, sıcacık kalpli Safiye. İkramlaşmalar, sohbetler, telefonlar, Safiye’nin eşimin kucağına gelişi. Hatıra resimler. Biz Türkler hep böyleyiz diyoruz kendi kendimize.
MOSKOVA
Buluşma, pasaport işlemleri derken 50 dk gecikme ile uçuş başlıyor. Sabahın ilk ışıkları ile Moskova’dayız. Moskova ve civarı dümdüz, yemyeşil, nehirler (Volga nehri. Türkçesi İdil), göller. Daha önce şehir planına bakmıştım, merkezden çevreye dik yollar ve dışa doğru genişleyen daireler oluşturan yollar. Şehrin içine girmedik ama, şehrin planlı, geniş caddeleri ve meydanları olan özelliğini, diğer şehirleri gördükçe anlıyor, gıpta ediyoruz.
MERAKLISINA NOTLAR
1. Volga nehri (İdil) Avrupa’nın en uzun nehri olup 3530km.dir. Hazar’a dökülüyor. Hazar, diğer denizlerden 23 metre daha aşağıda. Don ve Volga nehirleri arasına kanal yapılma fikri Sokullu Mehmet Paşa’ya ait. 1560’lar. Neden olmadı, olamadı. Osmanlının en güçlü zamanı üstelik. Don-Volga kanalı.101 km.lik kanalı Ruslar tarafından 1952’de tamamlanmış, Hazar ile Azak Denizi üzerinde Karadeniz’i birleştiren bir su yolu. Hazar diğer denizlere göre daha alçak olduğundan, deniz ulaşımı için havuz sistemi kullanılır.
2. Süveyş Kanalı fikri de yine Sokullu’ya aittir. Süveyş Kanalı ise Osmanlı döneminde 1869 Mısır Valisi İsmail Paşa tarafından bir Fransız şirketine yaptırılmış. 193 km. Kızıldeniz suları Akdeniz’e göre 10 metre daha yüksek olduğundan havuz sistemi ile (olmadan/Düzeltme Dr. M.Temel, 05.08.2024, Teşekkürler) geçiş sağlanıyor.
3. Rusya’da idari yapı: Rusya bir federasyon olup, 85 federal bölüme ayrılır. Altı idari düzey vardır. 83 olan sayı, Kırım ve Sivastopol ile bu rakama ulaşmış. 22 Cumhuriyet, Eyalet veya bölge anlamına gelen Oblast sayısı 46, Kraylar, oblastlarla aynı ama, öncü bölge (sınıra yakın) sayıldıkları için böyle adlandırılmışlar. Onların sayısı da 9. Bunların dışında 3 Federal şehir, 1 Özerk Oblast, 4 Özerk Okrug da vardır.
MOSKOVA SHEREMETYEVO HAVALİMANI VE PUŞKİN
Moskova’da 3 tane havalimanı varmış. Biz Şeremetyevo’ya indik. Pasaport bölümüne giderken sağda 20-30 kadar büyük boy Kozmonot (Astronot) Yuri Gagarin ve Uzay Uçuşlarına ait siyah beyaz resimler ile karşılaşıyoruz. Pasaport işlemlerinin yapılacağı kabinler dar kısa birer koridor gibi. Görevli memur yan oturuyor ve bize bakan cephesi kapalı olduğu için karşıdan görülmüyor.
Etrafta ve bu kabinlerin üstlerinde Aleksandr Puşkin’in anahatlarını gösteren kara kalem resimleri yer alıyor. Bu arada bir arkadaş, Puşkin siyahi idi diyor ama, ben hemen telefonumdan resimlerini buluyorum. Eski bir melez olabilir belki, diyoruz. A.Puşkin Rusların milli şairi ve Rus edebiyatının kurucusu olarak kabul ediliyor.
Geçen yıl, okuduğum Puşkin’in Erzurum Yolculuğu adlı hatırat kitabı aklıma geliyor. 1828-1829 Osmanlı Rus Savaşı döneminde Çarlığı eleştirmesi sebebiyle yurtdışı yasağı vardır Puşkin’in. Yalnızca bu bölgeye gidiş izni alabilir. Eser, o yıllardaki Erzurum, Kafkasya, Ermenistan ve Doğu Anadolu’ya dair bir seyahatnamedir.
BİR ARKADAŞ
Grubumuzda yer alan Özbekistan’ı görmüş bilen bir arkadaş anlatıyor; Normal bir ülkede Kadın Erkek nüfusu yüzde 49, 50 veya 51 olabilir. Özbekistan'da bu oran 55’e 45. Yani erkek nüfus daha az. Sebebini de söyle açıklıyor. Rusya’da çok geniş dümdüz verimli tarım alanları var. Ancak bu alanda çalışacak insan bulamıyorlar. Putin için akıllı. 2.Petro olacak. Özbek gençlere büyük tarım alanları tahsis ediyor, destek veriyor ve buralardan evlenmeleri için de teşvik sağlıyor. Sonuçta hem üretim hem de kendine insan kazanıyor, diyor. Putin'den önce Rusya’nın buğday üretimi 10 milyon tonlarda iken, bugün 80 milyon tona çıktığını da ekliyor, sözlerine.
DAĞLIK ALTAY’A (GORNO ALTAYSK’A) VARIŞ
Dörtbuçuk saat süren doğuya doğru bir uçuştan sonra Gorno Altaysk’a indik. Moskova’ya 3640 km mesafede, 92bin km.kare, başkenti de aynı adı taşıyan bu şehir. Sakin, temiz küçük-orta arası bir şehir. Toplam nüfus 230bin civarında. Nüfusun yüzde 40'ı Altay Türk'ü. Dağlık, yemyeşil ormanlar ve maden bakımından çok zengin bir coğrafya. Altay, Tuva ve Hakasya bölgesinin dünya madenlerinin yüzde 7’sine sahip olduğu söylendi.
(Devam edecek)