Beni Ben mi Yarattım?
Ormanda yürüyüşteyiz. Oğlum, elindeki kesici ile, küçük çam ağaçlarına musallat olmuş kese kurtlarının -tırtıl- beyaz ipliklerle ördükleri yuvalarını kesip yere atmaya, düşürmeye başladı. Neden, dedim. Çam fidanlarına çok zarar veriyorlar. Özellikle bahar aylarında yıpratılmış, kuruyacak gibi görünen epeyce çam gördüm, dedi.
Tırtıl; beni çam ağaçlarına zarar veren düşman olarak görüyorsun ama, beni ben mi yarattım, yaşamam için başka bir çarem mi var, diyor dedim. Oğlumun, ben iki canlı arasında, zarar gören taraf olduğu için tercihimi çamdan yana koydum, sözü ile konu kapandı.
Ancak, bu doğaçlama, dilimden dökülen kendi ifademe takıldım. Söz, üzerinde düşünülecek bir ifade olarak adeta beynime tutundu ve zihnimde birkaç kez tekrarlandı.
Konunun biyolojik bir doğal yönü var, bir de metafizik/fizik ötesi tarafı. Biyolojide, canlılar ve tabiat arasındaki müthiş denge ve ahenk/ekosistem, ciddi bir insan müdahalesi ya da iklim değişikliği olmadığı sürece tekrarlanıp duruyor. Ömrünü tamamlayan gidiyor, yerini benzer canlılar alıyor. Bu yönüyle tırtıl haksız değil.
Ancak metafizik tarafı denince, aklıma hemen Koca Yunus'un "Beni bende demen, bende değilem /Bir ben vardır bende, benden içeri" deyişi, dizeleri geldi. Yunus bunu bir de "Ete kemiğe büründüm / Yunus diye göründüm" şeklinde ifade ediyor.
İşin özünün ruh olduğu, bunun da sahibinin, yaratanının olduğu, sebepsiz bir var oluşun olamayacağı, bu sebebin ne olduğu, neden ve nasıl olduğu gibi hemen her insanın aklından çoğu zaman kısa, anlık olarak gelip geçen, ama cevabını bulamadığı bir konu. Bilemediğinde -yaklaşsa da emin olamadığından- gündeminin dışına terk ettiği, dondurduğu bir düşünce.
Bulan da var muhakkak. "Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun" diyen Yunus gibi. Pek çok talip var ki, bilinen bilinmeyen bu sırlara ulaşmış, ulaşıyor. Yunus bile, bir dönem sırlara ulaştığının farkında değil veya emin değildi. Talip olmak bile büyük bir iş, büyük bir nasip. Bu konular da bir ilimse -ki öyle- Yaratan "İlmi dileyene, malı dilediğime veririm" diyor.
İlim ve bilim kelimelerinin eş anlamlı iki kelime olduğuna dair bir genel kabul vardır. Ancak, ilmin, fizik ötesi ile ilişkili (manevi, soyut görünse de, somut aleme de derin etkileri olan) bir tanım olduğu; bilimin ise görünen alemin (fizik, fizikî) sırlarını anlama, çözme, yararlanma amaçlı çabalar olduğunu düşünüyorum. Ki, her iki tarafı öğrenme, anlama, araştırma çabalarının çok önemli olduğunu, birinin ihmali halinde kişinin menzile, aradığı özlediği mutluluğa ulaşamayacağını biliyorum.
"Ben"in, ego, nefis olarak da bilinen bir tarafı olsa da, onun hikmetsiz, sebepsiz olmadığını düşünürüm. Önemli olan onu/beni öldürmek değil aslolan, onu terbiye etmek. Terbiyeli insanı halk da sever, Hak da.
Konuyu Yunus'un hayatını konu alan, iki kez göz yaşları ile okuduğum, Emine Işınsu'nun "Bir ben vardır, bende benden içeri" adlı romanını okumayanlara hatırlatarak bitireyim.
Selâm ve saygılarımla.