Bir İyi Bir Kötü
ÖNCE İYİ
Pazartesileri ameliyat günümdür. Bir ay kadar önce otuzlu yaşlarda genç bir bayan geldi muayene için. Çok kalın gözlükleri var. Muayene ettim. Sağ gözü -21.00 (eksi yirmi bir), sol ise -19.00 miyop. Görmeler sırasıyla 0.3 ve 0.4 gözlüğüyle. Biz bunlara dejeneratif miyopi diyoruz. İrsi (kalıtımla ilgili) ve her yaşta ilerleyicidir bu tür miyopiler. Ayrıca ince bir rotatuvar nistagmusu (gözlerin istemsiz titremesinin bir türü) da var.
Gözlükle bile iyi göremiyorum, camlar çok kalın, beni ameliyat edin, diyor. Katarakt yok. Yani mercek şeffaf. Bu hastalarda görme hücreleri tabakası (retina) ince olur ve yırtılmaya yatkındır. Hiç olmasını istemediğimiz bir hal. Kendiliğinden de olabilir ama, ameliyat bunu bir miktar tetikleyebilir de.
Katarakt olduğunda, hasta da biz de bu ihtimali/tehlikeyi mecburen göze alıyoruz. Bunları anlatıyorum. Anladım, göze alacağım bu tehlikeyi. Ben size ve Allah'a güvenerek geldim, diyor. Sınırlarımı zorlayarak kabul ettim. Ameliyat teknik olarak her zaman yaptığımız katarakt cerrahisi. Fark; mercek şeffaf, yani kataraktı yok ve retina da çok ince.
Geçtiğimiz hafta başında ameliyatı yaptım. Başarılı geçti. Ancak uyguladığım teknikte, gözün ön odacığına, saydam tabaka ile renkli tabaka (iris) arasına "Ön Kamara Koruyucu" dediğimiz bir kanülle özel serum bağlıyoruz. Böylelikle ameliyat boyunca gözde basınç hep sabit kalıyor ve retina etkilenmiyor. Sizi biraz tekniğe boğdum belki ama, merak edenlere peşin bilgi olsun istedim.
Neyse; bugün hasta kontrola geldi. İkinci gününden itibaren gözündeki bantı açması söylendiği halde yerinde duruyor. Göz kapalı. Neden çıkarmadınız diyorum. Korkumdan. Bir şey olur diye yüzümü bile yıkamadım, diyor.
Hemen muayenesini tamamlıyorum. Ameliyattan önce en iyi numara ile 0.3 görürken, şimdi gözlüksüz 0.6 görüyor. Hayatta şimdiye kadar böyle bir netlikle dünyayı görmemiş. Beni şaşırtan da şu; gözlükle sağlanandan daha yüksek bir görme seviyesi. Yanımdaki üç tıp öğrencisine gösteriyorum vakayı ve memnuniyetimi. Sonra da hastayı asistan doktor gençlere gösteriyorum.
Bu görme farkının izahı da var. Miyoplar için kullanılan içbükey camlar cisimleri küçültür. Numara arttıkça herşey daha küçük görülür. Dolayısıyla, eksi yirmi camla bakılan harfler minnacık olur ve bir eşikten sonrakiler görülemez. Şu anda ameliyat olan gözün gördüğü herşey normal boyutlarda. (İşte size fizik)
SONRA KÖTÜ
GÖZÜ SULANAN ÇOCUK
Cehaletin envayi çeşiti vardır. Bu da onlardan biri.
Bazı bebeklerin gözyaşı kanalı kendiliğinden açılmaz. Fazla gözyaşını göz kırpmalarla buruna taşıyan kanalın en alt ucunda bir zar vardır. Erken bebeklik döneminde kendiliğinden açılır. Açılmazsa masajla veya 12. ayda sondalama ile açılır. İki ayda bir kontrol gerekir. Bu işlem 3 yaşından sonraya kalırsa maalesef açılmaz. 3 yaşından önce açılırsa, içi epitelle kaplanır, bir daha tıkanmaz.
Sonraya kalırsa açılmaz. Açılsa bile delik bağ dokusu ile tıkanır. Ameliyat için burun büyüyüp yetişkin hale gelene kadar beklenir. Burun iç derisi (mukoza) ve gözyaşı kesesi arasında ağızlaştırma ameliyatı (DSR) ile kanal oluşturulur. Ancak bunda da başarı oranı yüzde 80-85'dir. Söylediğimiz zamanda yapılırsa, başarı yüzde yüze yakındır.
Getirilen çocuk 4 yaşında bir kız çocuğu. Gözünde sulanma pek yok diyor anne ama, onbeş günde bir çapaklanma oluyormuş. Gözyaşı kesesi üzerine basınca keseden dışarıya mukus dediğimiz sıvı çıkıyor. Kanal tıkalı.
Hastanın kartını inceliyorum. En son üç yıl önce bir defa gelmiş. Çocuk bir yaşında. Masaj öğretildi, sondalama için gün almaya ilgili arkadaşa gönderildi, diye yazmışım. Yazı bana ait. Bunca yıl neredeydiniz diyorum anneye, ses çıkarmıyor. Bu yaştan sonra başarı oranının çok düşük olduğunu söylüyorum. Çocuk ve anneye biri genç üç bayan da refakat ediyor.
ÖFKE
Bu tür vakalarla karşılaşınca öfkeleniyorum ama sınırı aşmamaya da dikkat ediyorum. Çocuğa yazık. Neden gelmediklerini anne açıklamadı, sustu. Belli ki ya kendinden ya da refakatçi hanımlardan kaynaklanan bir neden olmalı diye düşünüyorum.
NEDENLER
Daha önce yaşadıklarımdan kalan tecrübeler sıralanıyor aklımda.
1. En sık, annelerin TV, sosyal medya ve başkalarından duydukları sıradışı istisnai vaka haberlerini genelleştirip, ameliyattan çocuklarını kaçırmaları.
2. Bazen buna aile büyüklerinin istibdatı da yol açabiliyor.
3. En son ve düşük ihtimal de, maddi imkânsızlık ile yol yordam bilmemek geliyor. En fakirin bile yeşilkartının olduğu bir ülkede son seçenek pek doğru olmasa gerek.
Sağlık bilgi ve bilinci ile yaşamak dileklerimle...