Hasta Etmeyen Beslenme Yazıları-3
GLİKOZ ŞURUBU / NİŞASTA BAZLI ŞEKER (NBŞ)
Yaz aylarında pazar yerlerinde satılan, hiç eksik tanesi bulunmayan, yerli mısıra göre daha fazla şeker ihtiva eden "tatlı mısır" nişaştasından, yapay (sentetik) olarak üretilen bir ürün. Ucuz, taşıması kolay, tat verme gücü çok, yapay/çakma bir şeker. Çünkü doğada böyle bir ürün yok. Bala benzer; koyu kıvamlı bir üründür ve içine girmediği işlenmiş gıda adeta yok gibidir. Dr. Osman Müftüoğlu'nun ifadesiyle; "çakma şeker" ve "insan karaciğerin tanımadığı yeni bir zehir"dir.
TAT VERME HİSSİ/GÜCÜ
Sofra şekerinin verdiği tat hissi 100 kabul edilirse, saf glikozun 74 iken, glikoz şurubunun tam 174'dür. Helvaların, tatlıların, keklerin, bisküvilerin, şeker kullanılan her ürünün içine giren; maliyetini düşüren, raf ömrünü uzatan, çok kârlı bir madde. Hem az kullanılıyor, hem çok tatlı, hem de ucuz. Kalori değeri ise bir hayli fazla. Glisemik indeksi yüzde 115 ile bilinen (barsaktan kana geçiş hızı) en yüksek gıda. İstemeyerek gıda diyoruz; yapay/suni/sentetik bir şey ama, mevzuat gıda dediği için böyle kullanılıyor. Amerika Birleşik (Şirketler) Devletinin mısır üretiminin yüzde 80'i bu türden ve tabii ki GDO'lu bir ürün. 1970'lerde dünyaya arzı endam ediyor.
BÜYÜSÜ BOZULUYOR
Bu kadar tatlı (?) kâr getiren ürünün itibarını ve şirketlerin keyfini bir bilimsel araştırma sarsıyor, ama yıkamıyor. Yıkılmamasının sebebi yukarıdaki iki yay (parantez /Türkmenistan'da "yay" deniyor) içinde yer alan kelime; şirketler. Yüzde 90'ı fruktoz (meyve şekeri) ve yüzde 10'u glikozdan oluşan iri bir molekülden ibaret.
PANKREAS KANSERİ
AM. J. CLIN. NUTR. 2007 Nov;96(5): 1495-501
Bu dergide yayımlanan, 162 bin denek üzerinde 8 yıl süren bir bilimsel araştırma. Deneklerin yarısı glikoz şurubu ihtiva eden gıdalar tüketirken, diğer yarısı ise bunlardan uzak duruyor. Süre sonunda 434 pankreas kanseri vakası ortaya çıkıyor bu topluluktan. İki grup mukayese edildiğinde, anlamlı kabul edilen bir fark/sonuç; glikoz şurubu alan grupta çok fazla pankreas kanseri var.
Bu bilginin basına ulaşması ile tepkiler ve tedbirler ortaya çıkıyor. Yasaklamak yerine kota adı altında kullanım yerleri ve miktarı kısıtlanıyor. Türkiye'de büyük bilinen markaların bir çoğunda halen var. İçine girdiği hazır gıdanın raf ömrünü ciddi ölçüde uzatması da firmalar için cazip bir hal. Glikoz şurubu bilgisi "içindekiler" kısmında, yasal mecburiyet gereği yer alıyor. Bu tür gıdaları eve sokmamak gerek.
KOTA NE DEMEK?
Bir ülkede bir yılda tüketilen şekerin yüzde kaçı olduğu anlamındadır. 1970 başlarında tedavüle çıkan bu madde, 1980'lerde 3milyon, 2017'lerde 20-30 milyon ton civarında Amerika'da. Bu araştırmadan sonra, AB(Ş)D'de glikoz şurubunun bisküvi, kek ve pastalarda kullanımı yasaklanıyor ve kota yüzde 3'e düşürülüyor. Avrupa Birliğinde ise yüzde 3'e (Almanya 'da yüzde 1,5) indiriliyor.
DR. OSMAN MÜFTÜOĞLU NE DİYOR?
Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel'in uzun yıllar özel hekimliğini yapan, doğru beslenme konularında kitapları, YouTube'da videoları ve TV programları olan Dr. Osman Müftüoğlu'nun bilgi ve fikirlerini hep önemser, değerli bulurum. 2018'de "Nişasta Bazlı Şeker Sizi Neden Hastalık Eder" adlı yazısında, glikoz surubu için "çakma/sahte şeker " ve "İnsan karaciğerinin tanımadığı yeni bir zehir" olarak söz ediyor. Soner Yalçın'ın da konu ile makaleleri ve bir kitabı mevcut.
TÜRKİYE'YE NASIL GİRDİ?
2001'de bir Cumhurbaşkanının dönemin Başbakanına Anayasa kitabı fırlatması ile başlayan iktisadi buhrandan (kriz) kurtulmak için Dünya Bankası başkan yardımcılarından Kemal Derviş'in ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı yapıldığı dönemde girdi Türkiye'ye. AB(Ş)D'nin ricası ile -yardım alan, ricaları/emirleri geri çeviremez, maalesef- Cargill firması Türkiye'ye girdi. Gıda sektöründeki yerli firmalarla 5 fabrika kurdular. Bu fabrikalar halen faaldir. İlk yıl yüzde 3 olan kota, ikinci yıl yüzde 7'ye, sonraları 10-15'e kadar çıkıyor.
ŞİMDİ DURUM NASIL?
Söz konusu makalenin neşri, aleyhteki yazıların artmasıyla, 2018'de kota yüzde 5'e indirildi. Yine aynı yıl, TV'lerdeki çocuk programları arasına abur cubur diye adlandırılan gıda ve içeceklere reklâm yasağı getirildi. 2011 ve 2015 yıllarında okul kantinlerinde bu tür yiyeceklerin satışının yasaklandığı bilgisine ulaşıyoruz.
En son durum; kota halen yüzde 2,5 'dur. Bazı gıda firmaları glikoz şurubunu kullanmadığını beyan eden reklâmlar verirken, birçok yerli ve uluslararası gıda üreticisi, ürünlerinde bu tehlikeli maddeyi kullanmaya devam ediyor.
NEDEN ŞİŞMANLIYORUZ?
1. Hareketsiz hayat tarzı, 2. Dengesiz ve fazla beslenme, 3. Acıkmadan yemek, 4. GDO'lu, raf ömrü uzun işlenmiş gıdalar.
Nadiren hormon bozuklukları da şişmanlığın yol açsa da, bu istisnaidir. Buğday ağırlıklı (unlu ve hamur işi gıdalar) beslenme ile yakılamayan yüksek kan şekeri karaciğerde yağa dönüştürülür ve depolanır, aç kalınırsa kullanılsın diye (?). Ama bu arada karaciğer de yağlanır, insülin direnci gelişir (safra kesesi taşları ve iltihaplanması da cabası). En son safha şeker hastalığı ve yol açtığı ilâve, can yakıcı ikincil sağlık sorunları.
KEMİK ERİMESİ
Kemik erimesinde, Kalsiyum ve D vitamini eksikliği bilinen en sık sebeplerdir. Kalıtım, menopoz, bazı ilaçlar da buna yol açabilir. Bunların yanısıra hareketsizlik de (bazen şişmanlık) bunu tetikler. Ancak az bilinen bir diğer neden de kan pH'sıdır. Power of Hydrogen (Hidrojenin gücü) anlamındaki pH'nın, asit ve alkali arasındaki normal kan değeri 7,4'dür.
Tahıl ve et ağırlıklı beslenen kişilerde kan pH'sı asit tarafa, sebze ağırlıklı beslenmede ise alkali tarafa doğru kayma eğilimi vardır. Denge sağlanmıyorsa vücut kemiklere kalsiyum ve fosfat çekerek dengeyi sağlama yoluna gider ki, bunun sonucunda kemikler zayıflar. Yani kemik erimesi. Bu ise, kemiklerde -en sık omurga ve uyluk başı- kolay kırıklar demektir. Beynimiz(sistem) bunu fark ettiğinde, etin (döner, köfte vs) yanında alkali etkili yeşil salata veya turşu isteriz.
SOFRADAN DOYMAYAN KALKIN
Bu söz Hz.Peygambere ait. Birçok insan bu sözü biliyor ama gereğini yapmıyor veya yapamıyor. Bilgisiz bilinç olmaz. İrade de kullanılmazsa, biz hekimler ne yapacağız. İşi sadece bizlere bırakmayın lütfen. Bizim de çaresiz kaldığımız, "keşke faydalı olabilseydik" dediğimiz üzücü hallerle sık karşılaşıyoruz. Siz de kendinizin, koruyucu hekimi olmalısınız, derim.
YAĞLAR VE ZEHİRLER
Yağlar tok tutar. Glisemik indeksi sıfırdır. Yani yendikten sonraki ilk iki saatte kan şekerine etkisi hiç olmaz. En iyi yağlar; zeytinyağı ve tereyağdır. En kötüleri ise yanık yağlar ve margarinlerdir.
Zehiri altın köşede sunarlar, diye bir atasözümüz vardır. 1950'lerin başlarında ülkemize giren ilk margarinler; Vit. ve San. markalarıdır. Sıvı yağların hidrojen ile muamele edilmesi ve içine güzel koku ve lezzet veren aromaların eklenmesiyle, doğada bulunmayan yapay/sentetik endüstri ürünü bu kimyasallar, iyi yağlar diye maalesef yutturuldular, yedirildiler ve halâ yediriliyorlar. Bunda Türkiye'de her zaman var olan ABD ve Batı lobisi mensupları -basın, bilim ve siyaset- önemli rol oynadılar, eskisi kadar olmasa da oynuyorlar halen.
NE YAPMALI?
1. Her paketli gıdanın içindekiler kısmına bakmayı alışkanlık haline getirilmeli ve glikoz şurubu ile margarin yazanlardan uzak durulmalıdır. Ülkemiz firması veya dünya markası da olsa bakılmalıdır.
2. Acıkmadan bir şey yememeli ve günlük -tercihen sabah akşam- iki öğün yemek yenilmelidir.
3. Akdeniz mutfağı tercih edilmelidir.
4. Ekmek ve hamur işi gıdalar çok azaltılmalıdır. Ekmekten kopardığımız lokma, bir kez daha bölünerek küçültülmelidir. Böylece yaklaşık 15-20 dakikada ulaşılan tokluk/doyma hissine, daha az gıda ile ulaşılmış olur.
5. Her sabah evdeki tartıya çıkarak ağırlığımızla yüzleşmemiz iyi olacaktır. Boyumuzun son iki rakamına en fazla 3-5 kg eklemek ideal ağırlığımızdır.
6. Gece 21.00'den sonra kalorili hiçbir gıda yenmemelidir.
7. Kırmızı Buğday (Siyez) adlı yerli buğdaydan üretilen bulgur, ekmek tercih edilebilir. Ama esas; az yemek ve hareket etmektir.
Selâm ve saygılarımla.