Ciğer
Edebiyatçılarımız ciğeri çok sevmiş. Ciğer kebab oldu, ciğer-sûz, ciğer-hûn aklıma hemencecik gelen edebî tarifler. Günlük yaşantımızda da ciğer müstesna bir yere sahiptir. Çok iyi tanıdığımızı ifade etmek için onun ciğerini bilirim deriz. Cümle hırdavat-ı beşer için ciğeri beş para etmez tabirini kullanırız. Birbirini seven iki kişi için can ciğer kuzu sarması, sevdiklerimize ciğerimin köşesi deriz. Ciğerden severiz. Bir ciğersizin gazabına uğrarsak ciğerimiz parelenir, yanar, kebab olur.
Orhan Velinin ‘sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi’ mısraının geçtiği şiirini hatırlamak da bir ciğer borcudur herhalde.
Bir de gerçek hayatın canlı kanlı ciğeri vardır. Arnavut ciğeri, yaprak ciğer, şiş ciğer, ciğer kavurma. Bir zamanlar Tatvan’da yediğim ve bana ciğeri sevdiren ciğer kebabının tadı hala damağımdadır. Böyle ciğerden bahsettiğime bakarak sabah akşam ciğer yediğimi zannetmeyin. Mübareğin kokusu bana da ağır gelir.
Nasrettin Hoca’nın meşhur fıkrasını bilirsiniz. Kasaptan ciğer almış bir de yazılı tarif. Fıkra bu ya, yolda giderken bir kuzgun ciğeri kaptığı gibi pırr. Hoca bakmış elden bir şey gelmez çaresiz elindeki kâğıdı sallayarak tarifi bende, ağız tadıyla yiyemezsin demiş.
Şemsettin Kutlu’nun Eski Türk Zamanları isimli kitabından ne zaman not aldığımı hatırlayamadığım aşağıda zikredeceğim nükte çok hoşuma gider. Yazının ilham kaynağı bu hikâyecik olduğu için yazının ismini Ciğer koydum. Ben ciğer diye yazdım ama siz yürek diye okuyabilirsiniz.
Parasız ve derbeder yaşayan az da olsa şairliği olan Remzi Baba her zaman olduğu gibi yine pek parasız kalmış. Ona buna başvurarak saatlerce dolaşmış, kimseden bir kaç kuruş olsun koparamamış.
Dehşetli de acıkmış. Bir müddet şurada burada dolaştıktan sonra nihayet dayanamamış, ne olursa olsun diyerek Sirkeci’deki ciğercilerden birine dalmış, karnını tıka basa doyurmuş.
Doyurmuş ama kızılca kıyamet de bundan sonra kopmuş. Dükkân sahibi biçare şairin beş parası olmadığını öğrenince açmış ağzını, yummuş gözünü, zavallıyı en ağır hakaretlere boğmuş, sonra da:
-Vallahi ben onu bunu bilmem, sen ya şu ciğer parasını verirsin yahut da dükkândan dışarı bir adım bile atamazsın diye dayatmış.
Remzi Baba masada süklüm püklüm oturuyor, melül mahzun sokaktan geçenleri seyrediyormuş. Bu sırada bir tanıdığının karşı kaldırımdan geçtiğini görünce sevinçten deliye dönmüş, bir kâğıt parçasına derhal yazdığı şu beyti çırakla yollamış:
Tuzladı aşçı diliyle ciğerim yâresini,
Ciğerim paresi gel ver ciğerin paresini.
Ciğer pare arkadaşı gelip yediği ciğer parasını ödemiş, böylelikle Remzi Babanın ömrü boyunca en fazla para eden eseri bu iki mısraı olmuş.
Demem o ki ciğer seviyorsanız, paranız da yoksa ciğerden dostlarınız olmalı. Ama yetmez azıcık da serde şairlik olmalı.
Ciğerlerim kebab oldu tez gel,
Darılırım billah, etme naz tez gel,
Kavruldu ciğerim al yanına tuz gel,
Yandım bittim kül oldum tez gel.