Bir Sınıf Olarak: Kadın

Yunus Emre ALTINTAŞ altintasy730@gmail.com

  Dünyamızda insanlığın varlığı ve devamı kadınlar ile sağlanmaktadır. Tüm bunlara rağmen sosyal hayattaki yerleri her zaman tartışmalı olmuştur. Kadınlar kimi haklarını kendi çabalarıyla kimilerini de erkek egemen dünyanın bahşetmesiyle kazanmıştır.
Modern anlamda ilk hak arama faaliyetleri Fransız Devriminden sonra olmuştur. Devrim şüphesiz ki bir beyaz, erkek, burjuva devrimidir. 1789 yılında deklare edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinde sadece erkekler vatandaşlık hakkına sahipti. Buna tepki olarak 14 Eylül 1791 tarihinde Olympe de Gouges tarafından Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi yayımlandı. Bildirgede bahsedilen konular kadınların siyasi ve ekonomik özgürlüğüydü. Gouges daha sonra yazdığı kölelik karşıtı ve devrimi eleştiren yazılarından dolayı idam edildi. Mirası olan bildiri yaşamında olmasa da ölümünden sonra bir bilinç uyandırmayı başarmıştı.
18.yüzyıl ortalarında ise Avrupa'da endüstri devrimi başlamıştı. Bunun akabinde ülkelerin iktisadi büyümesi artmış ve sermaye büyümüştü. Ham madde ve işgücü gerekliydi. Sermayenin iştahı doymak bilmiyordu. Sömüren ve sömürülen sınıflar meydana gelmişti. Bu eşitsizliğin en büyük mağduru işçi sınıfıydı. Özellikle de kadın ve çocuk işçiler. Kapitalist-emperyalist düzen patriyarkal otoriteyle birlikte dayanılmaz bir hal almıştı. Kadın işçiler yarı parasına daha fazla süre çalıştırıldılar. Doğum izinleri verilmedi ve en ufak sorunlarda kolayca işlerinden atıldılar. En zor ve tehlikeli işler onlara verildi. Kimileri patronların tacizine maruz kaldı.
Bu düzenin sürdürülebilir olmadığının kanıtlarından bir tanesi de 8 Mart 1857 tarihli olaydır. O tarihte New Yorkta bir dokuma fabrikasında çalışan 40bin işçi, çalışma saatlerinin indirilmesi ve ücretlerin arttırılması isteğiyle grev yaptılar. Kadın işçiler tarafından örgütlenen bu grev o güne kadar yapılan en büyük eylemlerden biri olmuştu. Eylemi durdurmak isteyen polisler işçilere saldırdı. Patronun da desteğiyle binlerce işçi polisler tarafından fabrikaya kilitlendi. O sırada çıkan bir yangın içeride mahsur kalan 129 işçinin canını almıştı. Bu olayın anısına 8 Mart günü dünyada emekçi kadınlar günü olarak kabul edilmektedir.
Zaman içinde yapılan devrimler ve reformlar durumu iyileştirse de sorunu kökünden çözemedi. Üstüne üstlük bunlara yeni problemler eklendi. Sosyal medyada yapılan zorbalıklar ve kadının cinsel bir meta olarak kullanılması gün geçtikçe arttı. Şiddet ve cinayet oranları yüksek seviyede ilerlemeye devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde yine birçok kadın cinayeti haberi duyduk.
Tarihsel bir anlatı ve durum analizi yapmaya çalıştım. Çözümü kanaatimce eğitim ve iyi bir hukuk sisteminden geçiyor. Tüm bunların sonunda istediğimiz düzeye ulaşabilecek miyiz bilemiyorum. Belki de çözümü mazide, uygarlığımızın köklerinde aramalıyız.

* Yeni Yazarımız Yunus Emre Altıntaş
Aslen Kıranköylü. 2003 yılında Akhisar’da dünyaya geldi. İlköğrenimini Gördes’te, orta öğrenimini Soma’da tamamladı. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisidir.