Muhammed Aleyhisselamın hayatındaki en sıkıntılı dönemler, tebliğ süresinde geçmiştir. Zira Allah tarafından seçilmiş ve bu yönüyle nebi olmuştur. Sonra Allah’ın dinini, insanlara tebliği etmekle görevlendirilmiş ve resul olmuştur.
Bütün Nebilere kitap verilmiştir. Kendisine kitap verilmeyen nebi yoktur.
Kur’an’ın ifadesiyle “resullere tebliğ etmekten başka ne düşer”, yine Muhammed Aleyhisselama hitaben, “sen ancak tebliğ edicisin.” şeklindeki ayet, onların görevlerindeki asıl gerçeği ortaya koymaktadır.
Nebi Resuller tebliğ edicidir. Allah’tan gelen vahyi, ne bir eksik ve ne bir fazla iletemezler. Tebliğ etmekle yükümlülüklerini yerine getirmiş olurlar. Veda hutbesinde Muhammed Aleyhisselamın, üç kez tekrarlayarak sorduğu şu soru önemlidir: “Tebliğ ettim mi? tebliğ ettim mi? tebliğ ettim mi?”
Zira hiç bir Nebinin, insanı doğru yola erdirmeye ya da doğru yoldan saptırmaya gücü yetmez.
Muhammed Aleyhisselamın vahyi alışı ve bunu tebliğ edişinde, büyük gerilimler ve sıkıntılar yaşadığını biliyoruz. Bu bilgiler Kur’an’da var. Öncelikle Allah’ın verdiği görevi, hakkıyla yerine getirebilme kaygısı ön plana çıkıyor. Ya gereği gibi tebliğ edemezsem. Allah bu konuda bazen ikazla, bazen destekle Muhammed Aleyhisselama yardımcı olmuştur.
Bu konu çerçevesinde, Kur’an’da ilginç bir olay anlatılmaktadır. Hikâye edilişi kadar, yakıcı tarafları olan bu olayın hemen ardından, ayetlerin birbiri ardınca nazil olması, son derece dikkat çekicidir
Abese suresinin ilk 10 ayeti, bu olayla ilgilidir. Çeşitli meal ve tefsirlere baktım. Daha kapsamlı bulduğum Süleymaniye Vakfı Kur’an mealinden, bu ayetleri sıra numarasına göre aktarıyorum:
Yüzünü ekşittin ve sırtını döndün / O kör sana geldi diye / Ne biliyorsun, belki o kendisini geliştirecekti / Veya bilgi edinecek, o bilgi onun için faydalı olacaktı! / Sana ihtiyaç duymayan adama gelince / Sanki ona değil de duvara konuşuyorsun! / Onun kendini geliştirmemesinden sana ne! / Bir gayretle sana gelen kişi ise / Allah’a saygılı biridir. / Ama sen onunla ilgilenmedin! / yok yok.. Bunlar ileride hatırlanacaktır./
Yüzünü ekşiten ve sırtını dönen Muhammed Aleyhisselamdır. Peki, kime karşı? Ayet kör bir adamdan bahsediyor. Olayın tamamını, önce Elmalı tefsirinden dinleyelim:
“İbni Abbas’tan rivayet edilmiştir. Resulullah efendimiz Kureyş’in ileri gelenlerinden Utbe b. Rabia, Ebucehil b. Hisam, Umeyye b. Halef ve Abbas b. Muttalip ile özel olarak konuştuğu bir sırada ki Resulullah bunların imana gelmelerine çok özeniyordu. Abdullah b. Umme Mektum adlı zat geldi.
Resulullah Umeyye b. Halef ile fısıltı halinde konuşurken, Abdullah Hz. Peygamberden bir ayet okumasını istedi. ‘Ey Allah’ın Resulü! Allah’ın sana öğrettiğinden bana öğret’ dedi ve bunu tekrar etti. Resulullah ona aldırmadı ve yüzünü buruşturup döndü. Sözünün kesilmesinden hoşlanmayıp, diğerlerine yüzünü çevirdi. Resulullah konuşmasını bitirip kalkacağı sırada, vahiy hali geldi. Gözlerini kapayıp daldı. ‘Abese ve tevella’ indi.” (Hak Dini Kur’an Dili, Cilt:8, sf:525)
Diyanetin Kur’an’ı Kerim ve Açıklamalı Mealinde bu olay şu şekilde anlatılır:
“Efendimiz Mekke’nin ileri gelenlerine İslam’ı anlattığı bir sırada, âmâ olan Abdullah b. Ümmü Mektum gelir. ‘Ya Resulullah! Allah’ın sana öğrettiklerinden, bana da öğret’ der. O esnada Resulullah cevap vermez. Çünkü Kureyş’in bu ileri gelenleri, zaten kendilerine özel muamele yapılmasını istiyorlardı. Efendimiz onları gücendirmek istemedi. Abdullah tekrar seslenince, elinde olmayarak yüz hatları değişti. Bu esnada onlar kalkıp gittiler. Biraz sonra bu ayetler geldi..”
Abese ayetlerinin inmesine neden olay, çoğunlukla bu şekilde anlatılıyor. Muhammed Aleyhisselam Kureyş’in ileri gelenleriyle konuşurken, yanına âmâ olan Abdullah gelir. Allahın sana vahyettiğini bana anlat der. Resulullah onu dikkate almaz, yüzünü buruşturup diğerlerine döner.
Ayetlerin inmesine neden olan olayın, beni tatmin etmeyen tarafları oldu. Daha fazla ve geniş araştırma yaptım. Öncelikle olayın cereyan ettiği yer hiç belirtilmemiş. Resulullah nasıl oluyor da, bu müşriklerle rahat biçimde konuşabiliyor. Kendisini öldürmeye bile yeltenen bu gurupla, nasıl başa baş görüşebiliyor. Bu görüşme esnasında, âmâ Abdullah’ı niye görmezden geliyor. Sebep sadece, bu Kureyş’in ileri gelenlerini darıltmamak olabilir mi?
O dönemde Kâbe, herkes tarafından emin bir yer olarak kabul ediliyordu. Orada kavga dövüş olmazdı. Peygamberimiz bir gün Kâbe’ye geldiğinde, ismi geçen bu Kureyş ileri gelenlerini, bir köşede oturuyorken buldu. O tebliğ ediciydi. Hazır fırsatını bulmuşken, tebliğ etmek amacıyla yanlarına gitti.
Onlara anlatmaya başladığı sırada, âmâ olan Abdullah geldi. Abdullah kendisinden, “Allah’ın sana tebliği ettiğini bana söyle” dedi. Muhammed Aleyhisselam, o esnada tereddüt geçirdi. Kureyş’in ileri gelenlerini, bir daha böyle bir arada bulamazdı. Onlara tebliğde bulunmalıydı. Diğer yandan açıkça inanıp gelmiş bir Abdullah vardı ve tebliğ isteğinde bulunuyordu.
Muhammed Aleyhisselam, hangisini tercih etmeliydi?
Ama Abdullah’a nasıl olsa tebliğde bulunurum. Fırsatını bulmuşken Kureyş ileri gelenlerine tebliğde bulunayım diye düşündü ve tercihini bu yönde yaptı. Allah Muhammet Aleyhisselam’ın bu tercihini, şiddetle eleştirmiş ve Abese ayetleri birbiri ardınca gelmiştir.
Süleymaniye Vakfı Kur’an mealinde, bu tercihle ilgili şu görüşlere yer verilmiştir:
“Allah Teala bu gibi davranışları, Nebimize yasaklamış ve şöyle demiştir. ‘Bir şey sorana ilgisiz kalma’ (Duha–10) ‘Sabah akşam dua edip Rablerinden ilgi bekleyenleri yanından kovma! Onların hesabı senden sorulmaz. Senin hesabında onlardan sorulmaz. Onları uzaklaştırırsan yanlış yapanlardan olursun.’ (En’am–52)”
Bu olaydan sonra, Muhammed Aleyhisselamın Abdullah’a ikramda bulunduğu, ‘Merhaba hakkında Rabbim’in bana sitem ettiği kişi’ diyerek ihtiyacını sorduğu rivayet edilir. Taberi ve Zamahşeri tefsirlerinde; Nebimizin onu Medine’de iki gazasında yerine bıraktığı ve Abdullah’ın Medinelilere namaz kıldırdığı anlatılmaktadır. Enes b. Malik, Abdullah’ı Kadisiye savaşında zırhlı ve bayraklı olarak gördüğünü söylemiştir. Bu savaşta şehit olduğu, bir başka rivayette Medine’ye dönüşte vefat ettiği söylenir.
Abese ayetlerinin bugün bize anlattığı ve öğrettiği nedir?
Nebiler yalnızca tebliğ edicidir. Bu onlara Allah’ın yüklediği bir görevdir. Bunu yaptıklarında, görevlerini yerine getirmiş olurlar. İnsanların doğru yola gelmeleri ya da gelmemeleri, onların sorumluluk alanı içinde değildir. Bu yönüyle bakıldığında, insanları doğru yola erdirici değildirler.
Bu hakikat, dinde zorlama yoktur akidesinin aynı zamanda göstergesidir. Müslümanlar anlatmakla ve anlatmakla mükelleftir. Hiçbir Müslüman’ın oldurmaya gücü ve yetkisi de yoktur.
YORUMLAR