90’lı yıllardı, büromda oturuyorum. Kendisini yakından tanıdığım, müşteri ilişkilerimizin olduğu bir isimdi. Köyde oturan, çiftçilikle uğraşan mütevazı bir insandı. Çay ikram ettim, hayrola buradasın dedim.
Laf lafı açtı, işte öyle havadan sudan konuşuyoruz. Sonra dikkatimi çekti, bana söylemek istediği bir şey var ancak konuya giremiyor. Ne yapmam lazım? Tabii zemin hazırlamam.
Sonunda sadete geldi. Oğlu bu yıl İmam Hatip Lisesini bitiriyormuş. Üniversite sınavlarına girecekmiş. Anlatım buraya kadar gayet güzeldi. Arkasından ne gelecek diye merakla bekliyorum.
Asıl mevzuya girmekte gecikmedi. O kadar sakin ve kendinden emin biçimde anlattığının özeti şuydu. Oğlu Üniversite sınavına girecek torpil arıyordu. İsteğinin tek cümlelik talebi şöyleydi: Bir adamını bulabilir miyiz?
Donup kalmıştım..
Bir kazan kaynar su, tepemden aşağı dökülmüş gibiydim. Üniversite sınavında torpil, bir adamını bulmak nasıl bir şeydi. O yıllarda karda leke olur, sınavlarda olmazdı. Türkiye sınav sisteminde, gerçekten prestij sahibi bir ülkeydi. Sınavda torpil, bir adamını bulmak hayal bile edilemezdi.
Kendimi zorlukla toparladım. İçimde dev bir öfke ateşi cayır cayır yanıyor.
Hiç olmazsa, bu vatandaşın anlayabileceği şekilde anlatayım dedim.
Her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattım. Böyle bir şeyin asla mümkün olamayacağını dile getirdim. Beni dikkatlice dinledi. Hiç araya girmedi. Velhasıl benim izahatlar bitti. Oturduğu yerden hafifçe doğrularak, aynen şunları söyledi:
“Ahmet Bey! Burası Türkiye, adamını buldun mu her şey olur”
Sözün bittiği yerdi. Adam gitti. Gece sabaha kadar uyuyamadım. Yaşananlar münferit bir olay mıydı? Yoksa toplumu içten kemiren bir çürümüşlüğün ayak sesi miydi? Köydeki sıradan bir vatandaşı, böylesine anormal bir talepte bulunmaya iten etkenler neydi?
O gün şunu yapsaydım, adam rahatlayacaktı. Abi ben bu işi çözerim, ne de olsa gazeteciyim, şu kadar paranı alırım deseydim, gereğini yapacaktı. Oğlu sınavı kazanırsa benden bilecekti. Kazanamazsa, kader deyip geçecekti. Enayi yerine konmamak için, kimseye tek kellime etmeyecekti.
İlginçtir aynı adam daha sonra, aynı taleple bir siyasetçiye takıldı. Siyasetçi uyanıktı. Talebi karşıladı. Yani fırsatı kaçırmadı. Olayı takip ettim. Mümkün olmayan bir torpili, siyasetçinin yapması zaten mümkün değildi. O parasını aldı. Çocuk sınavı kazanamadı, köylü vatandaş kimseye tek kelime söylemedi.
Yıllar hızla akıp giderken, Türkiye kurumsal anlamdaki pek çok değerini de yitirmeye başladı. Toplumu ayakta tutan bu değerler aşındıkça, huzur kayboldu, güven duygusu yitirildi.
2000’li yıllardan sonra ülke, o zamanki adıyla cemaat iktidar muhabbetine sahne oldu. Eleman alımında, kurumsal sınavlarda cemaatten icazet almak gerekli hale geldi. Bu gidişat iyi değildi. Aklı başı yerinde olan, memleketin selametini düşünen kim varsa, bu gidişata karşı iktidarı uyardılar.
Fayda vermedi ve 15 Temmuzda her şey bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı.
ÖSYM’den askeri sınavlara kadar, pek çok sınavda soruların çalındığı, bizzat belli kesimlere verildiği ortaya çıktı. Bu felaket üstü bir durumdu. Hak ve hukukları gasp edilen yüz binlerce insan, mağduriyetlerini ancak 15 Temmuz sonrası anlayabildi.
Sınavlar toplumun delinmez bir suru gibiydi. Adaleti ve hakkaniyeti konusunda asla şüphe duyulmazdı. O zamanki adıyla cemaat yani FETÖ, bu surda öyle bir delik açtı ki tamir etmek mümkün olmadı.
Çünkü yüz binlerin ve hatta milyonların hak ve hukukunu iade etmek, yerle bir olan güven duygusunu tesis etmek kolay bir iş değildi.
Yaralar henüz sarılmamış, güven duygusu henüz tamir edilmemiş ve üstelik tüm acılar taptaze duruyorken, bu defa son yapılan KPSS ile ilgili iddialarla sarsıldık. Bir yayınevinin bazı soruları, şıklarına kadar aynı biçimde KPSS’de soruldu iddiasıyla, ortalık bir kez daha karıştı.
Yaralar birden depreşti, duygular alt üst oldu.
ÖSYM başkanı görevden alındı. İddialarla ilgili soruşturma başlatıldı. İşin sonu nereye varacak, bekleyip göreceğiz.
Pek çok alanda olduğu gibi, Türkiye sınav konusundaki prestijini de kaybetmiştir. Sadece bu kadar değil elbette. Mülakat sistemi, pek çok sınavda uygulanmakta ve “bir adamını bulma” yolunu açmaktadır.
Yaşananlar toplumsal çürümenin işaretidir.
30 yıl önce bana gelip, “Burası Türkiye, adamını buldun mu her şey olur” diyen köylü vatandaş demek ki haklıymış.
Ben anlayamamışım, özür dilerim…
Not: Bu yazı yayına konduktan saatler sonra KPSS iptal edilmiştir.
YORUMLAR