Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Akıllılık ve Sarhoşluk

02 Haziran 2019 - 14:57

Yine böyle bir Mayıs ayı idi. Ramazan ayı girmiş, tarla işleri de sıkıştırmıştı. Çekirdeksiz üzüm bağımız vardı. Yılda en az, iki kere çapalanırdı. Son çapa, Ramazana tesadüf etmişti.
            Oğulduruk köyünden çapacılarımız, her yıl bu işin abonesiydi. Gençlik yıllarımın en ateşli günleriydi. Sabah erkenden köye gittim. Çapacıları alarak tarlaya geldim. Bağda diz boyu ot vardı.
            Benim görevim, onların su ihtiyacını karşılamaktı. Erken saatte işe başladılar. 8 kişi çapayı vurdukça, topraktan alev çıkıyordu. Testiyi doldurup, su yetiştiriyordum onlara. İşçilerden birisi, verdiğim suyu ‘sağol' diyerek geri çevirdi.
            Niyetli misin dedim, başıyla evet işareti yaptı. Öğleye doğru sıcak basmış, işçiler kan ter içinde kalmıştı. Ben devamlı oruçlu adama bakıyordum. Dayanamadım, ‘ abi sen dinlen biraz' dedim.
            Kabul etmedi, çalışmaya devam etti. Öğle molasında, ‘nasıl dayanıyorsun' diye sordum. ‘Niye dayanmayayım' dedi. ‘Zor olmuyor mu' diye bir soru daha sordum. Şöyle cevap verdi: 'Zor diye orucumu tutmazsam, yarın çocuklarıma nasıl oruç tut diyebilirim.'
            Bu katışıksız bir imandı. Pazarlığı, mazereti olmayan bir imandı. Hem nafakasını çıkaracak, hem ailesinin maişetini temin edecekti. Sadece bu kadarla sınırlı değildi imanı. En zor şartlarda yaptığı kulluk gösterisiyle, çocuklarına örnek olacaktı.
            O adamla, uzun yıllar dostluğum oldu. Ona hep gıptayla baktım. Her görüşmemizde, kendisini hayranlıkla süzdüm.
            Yıllar akıp geçerken, Oğulduruklu çapacı hafızamdan hiç silinmedi. Okumaya meraklıydım. Yıllar okumakla araştırmakla ve yazmakla geçti. Oğulduruklu çapacının izleri tazeliğini korurken, gençlik yıllarımda ilginç bir bilgiye rastladım.
            Yavuz Sultan Selim'in Güney seferi; askeri başarıların yanında, siyasi sonuçları bakımından da büyük öneme sahiptir. Memluklu devletine son veren, iki savaştan ibarettir bu sefer.
            1516'de Mercidabık ve ardından 1517'de Ridaniye savaşıyla, Yavuz kesin sonuç almış ve mukaddes emanetleri İstanbul'a getirmiştir. Tarihi kaynaklar; Yavuz'un Sina çölünü, 4 günde geçtiğini bildirmektedir.
             Reşidüddin'in Tacüttevarih adlı eserinde, bu seferin Ramazan ayına denk geldiği anlatılır. Asıl önemli olan, bir not daha vardır. Sina çölünü 4 günde yaya geçen ordunun, tamamı oruçludur.
            Bütün mesele, hakkıyla Allah'a kulluk edebilmektir. İbadet, kulluğun numunesidir. Özelilikle oruç, istense bile içine gösteriş kaçmayan tek ibadettir. Bir başka orijinal tarafı vardır oruç ibadetinin. Onun mükâfatının ne olduğu; dünya hayatında bildirilmemiş, ancak ahiret hayatında insanın karşısına çıkacağı söylenmiştir.
            Bir Ramazan ayının daha sonuna geldik. Bayrama hazırlanıyoruz. Din Gününün sahibi Allah'a itaat edip, oruçlarını tutanlara ne mutlu. O gün yani din gününde; insan ne getirdiğini, ne getirmediğini bilecektir diyor Kur'an.
            Gerçek akıllılık; bu dünyada hiçbir zaman, Din Gününü akıldan çıkarmamaktır. İnanış, iman ve yaşayış, Din Gününe göre şekillenebilirse, insan için bundan büyük bir bahtiyarlık olabilir mi?
            İnsan yaşı ilerledikçe, bu dünyadaki vaktin sonuna geldiğini iyice hissediyor. Bir gün vakit tamamlanacak. İlahi emir böyle. Ancak önemli olan, heybeyi ne kadar doldurabildiğindir.
            Hayatımdan kaç Ramazan geçti deyip, arkaya bakmak lazım. Hepsi de dopdolu, bir gününü bile aksatmamışım diyebilenlere selam olsun. Böyle bakıyorum, böyle bakmak lazımdır diye düşünüyorum.
            Oruç böyle, namaz böyle, doğru ve dürüst yaşamak böyle, adaletli olmak, kul hakkı yememek, haramlardan uzak durmak böyle'
            Bundan daha büyük akıllılık olabilir mi?
            Necip Fazıl'ı, şairliği ve metafizik gerilimi yönüyle çok beğenirim. Çile şiiri, onun metafizik gerilimlerinin zirveye çıktığı mısralarla örülüdür. Çile şiirinde, şöyle diyor Necip Fazıl:
            Bir bardak su gibi çalkandı dünya
            Söndü istikamet yıkıldı boşluk
            Al sana hakikat, al sana rüya
            İşte akıllılık, işte sarhoşluk.
            İşin özeti bu. Bu dünya hayatında hakikate sarılıp, gerçek akıllılığı parıldatanlar bir tarafta; dünya hayatına meyledip, hakikati ihmal edenler bir tarafta.
            Bugün; Oğulduruklu çapacının, çok gerilerde kaldığı bir devirdeyiz. Oruçtan uzaklaşanları, namazı süratle terk edenleri gördükçe hüzün kaplıyor içimi.
             Bizi bu mübarek aya çıkaran, bahşettiği sağlıkla ve nimetlerle oruç tutmamıza imkân veren, Din Gününün sahibi Rabbimize, namütenahi şükran duyguları içerisindeyim.
            Bu duygularla, mübarek Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum'.

Bu yazı 964 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum