Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Beka Meselesi mi??

14 Şubat 2018 - 17:56

Tarih 30 Temmuz 2012. Yine bu sütunda 'Sınırda Şimal Tehlikesi' başlıklı bir yazı yazmışım. Ve şunları söylemişim:
            'Suriye, homojen bir yapıya sahip değil. Baas rejimi 42 yıldır yönetime egemen. Yönetim %12–13 civarında Nusayri Arap azınlığına dayanıyor. Ülkenin asıl çoğunluğunu, %60 civarında Sünni Araplar oluşturuyor. Yüzde 10 ile 12 arasında Hıristiyan Kürt azınlık var. Dürziler %3'lük bir bölümü oluşturuyor.
            Bunun anlamı şudur: Suriye derin bir etnik ve mezhep yapısına sahiptir. Arap baharının yaşandığı ülkelerdeki gibi, siyasi ve felsefi yapıya sahip istekleri yoktur. Rejime karşı bir başkaldırı vardır ve ne yazık ki dış ülkeler tarafından desteklenmektedir.
            Bu mücadeleden sağlıklı bir yapı doğar mı? Asla doğmaz. Esad sonrasının ne olacağına kimse cevap veremez. Homojen yapısı bulunmayan bir ülkenin, kanlı bir savaştan sonra üniter kalması kesinlikle mümkün olmaz. Peki, ne olur?
            Akdeniz kenarında, Lazkiye merkezli Nusayri Arap çoğunluğuna dayalı bir devlet. İç kesimlerde Sünni Arapların oluşturduğu bir devlet. Bizim sınırımızda Hıristiyan Kürt nüfusunun hâkim olduğu bir devlet. Bu olmazsa, üç federatif bölgeye ayrılmış bir Suriye olur.
            Bunun anlamı gayet açıktır. Etnik ve mezhep ateşinin yangına çevireceği Suriye'de, kesin çözüm sağlamak yıllar alır. Savaş hiç dinmez. Bu durum bize, uzun yıllar sonra, yeni bir Balkan faciasının kapıda olduğunu gösteriyor. Şunu söylemek lazım, bu yangın sadece Suriye topraklarında sınırlı kalmaz. Bugün Suriye'deki isyancılara destek veren ülkeleri de yakar.
            Türkiye'nin Suriye'deki iç savaşa destek vermesi, mültecilere kucak açması, masa başındaki hesapların tutmayacağını gösteriyor. Nusaybin'in karşısındaki Kamışlı gibi Kürt bölgelerinde, Esad yönetimi otoritesini kaybetmiştir. Burası Suriye'nin şimalidir(kuzeyi) ve sınırımızda Şimali Suriye derdi ortaya çıkmıştır. Türkiye'deki PKK'nın uzantısı olan PYD, yörede bayraklar asarak bağımsızlığını ilan etmeye hazırlanmaktadır.
            Olup bitenlere kafa yormak isteyenler için, mutlaka atlas gerekiyor. Haritayı açıp gözden geçirmek gerekiyor. 900km civarında Suriye sınırı. Bunu takiben toplamda 1200km Irak sınırı. Her iki coğrafyanın kuzey ekseninde bir bütünlük ve bu bütünlüğün, Büyük Kürdistan hayalinin ayakları olduğu görülecektir.
             Suriye meselesi bölge ülkeleri arasında, en çok Türkiye'yi ilgilendirmektedir. Çünkü şu anda, ateş topu bir şekilde bizim kucağımıza bırakılmıştır. Sonuçları ilerleyen günlerde hep birlikte göreceğiz. Esad rejimi devrilip, yerine demokrasi mi gelecek? Yoksa iki kuzey ekseninde, Türkiye'nin başına yeni çoraplar mı örülecek?'
            Tarih 6 Ağustos 2012. Yine bu sütundan 'Diye Diye Suriye' başlıklı yazımda şunları söylemişim:
            'Gerek hükümetin izlediği politika, gerek hariciyenin takip ettiği stratejide, bölünmüş bir Suriye öngörüsü yoktu. Fakat bu tehlike, şimdi ortaya çıkmıştır. Dış politikada, dereyi geçerken at değiştiremezsiniz. Bu yüzden Ankara bocalamaktadır. Zira Suriye'deki ateş, Türkiye'ye sıçrama istidadı göstermektedir.
            Ana hatlarıyla bakıldığında, niçin böyle olduğu görülecektir.
            Suriye'nin kuzeyinde, Kürtlerin idareyi ele alması, Türkiye'nin güneydoğusunu harekete geçirmiştir. Bu büyük hayalin ayakları, sanki yerine oturmak üzeredir. Başbakan Erdoğan, ‘Suriye'nin kuzeyinde olup bitenlere eyvallah demeyiz' açıklamasını yapmak zorunda kalmıştır. Ancak reel politik, bölgede yaşanan vahim tabloyu, bu tür açıklamalarla örtbas edemez. Nitekim sınıra yaptığımız sevkıyat ve yığınak, ABD temsilcisi tarafından abartılı bulunmuştur.
            Diyarbakır Belediye başkanı Baydemir'in, ‘Kürtlerin siyasi ve idari bağımsızlığını ilan etme zamanı gelmiştir' şeklindeki açıklamasını, PKK'nın bir numarası Karayılan'ın açıklamaları takip etmiştir.
            Ortadoğu'nun pimi Suriye'dir. Bu pimi kim çekiyor. Hangi hesapla çekiyor? Türkiye bu hesabın neresinde? Fazla merak etmeye gerek yok. Yakın zamanda her şey ortaya çıkacak..'
            Bu coğrafya'da siyaset yapmak için, çok hem de çook okumak lazım. Son bir asrın tarihini, didik didik etmek lazım. Antlaşmaları, ittifakları, isyanları bir bir elden geçirmek lazım. Ortadoğu'nun ruhunu, ciğerlere nüfus etmek lazım.
            Bu coğrafyada siyaset yaparken; hayalle gerçeği, ideallerle gerçeği asla birbirine karıştırmayacaksınız. Aksi halde bedelini ağır ödersiniz.
            Bugün konuşulanı ve başımıza sarılacak badireyi, o günlerde böyle yazmışım. Beka meselesi mi? Biraz sabırlı olun, arka plana gitmek zorundayım.
            2. Dünya savaşından sonra, ABD dünya siyasetinde gaddar ve acımasız bir yol izlemeye başladı. Şahinleri, CİA'sı ile milyonlarca insanın kanına girdi. Petrol kaynaklı bu siyaset, Ortadoğu'da huzur bırakmadı.
            Kısaca birkaç not düşeyim. İran'da Musaddık'ı onlar devirdi. Şah Rıza'yı onlar başa geçirdi. Irak'ta Şükrü el Kuvvetli'yi iki kere alaşağı ettirdiler. Menderes, Sadabat Paktını imzaladı. Ardından 27 Mayıs gerçekleşti.
            Hangisini yazsam acaba?
            PKK, yalnızca bir terör örgütü değildi. Bunlar uzun vadeli programlardı. Biz anlayamadık bir türlü. Çekiç Güç'ün marifetlerini, gözümüze battığı halde anlayamadık.
            Suriye Hafız Esad döneminde, ABD şerrinden kurtulmak için sırtını Rusya'ya dayamak zorunda kaldı. 1977 yılında Rusya, Lazkiye'de ilk defa üs kurdu. Baas rejimi, böyle bir zorunluluktan doğdu.
            Rusya, Akdeniz'e uzanacak ayağını böyle bulmuştu. İran, mezhep yönüyle Suriye'nin yanındaydı ve aynı zamanda Akdeniz'e ulaşabiliyordu. Alman'ı, İngiliz'i, Fransız'ı el altından bölgede günlük siyasetler gerçekleştiriyordu.
            ABD, Arap baharı ile çarşıyı karıştırdı. Özellikle Suriye ile ilgili, vadeli planlar yaptı. Fakat hesaplar birbirini tutmadı. Şimdi PYD-YPG kartına oynayarak cevap veriyor. Bu, elinde yıllarca hazır olan bir senaryo idi.
            Rusya zaten yıllardır bölgede, İran öyle. ABD çarşıda bana yer ayırmadınız diyerek çöktü ve Kürtlere sarıldı. Hesap, hesap içinde.
            Türkiye, olup biteni geç fark etti. Hayallerle gerçeklerin, bu coğrafyada farklı şeyler olduğunu öğrendi. Uzun yıllar bölgede kolay dinmeyecek, bir dertle karşı karşıya kaldı.
            Bu dert; Türkiye'nin beka sorunu mudur? Evet, beka sorunudur. Zeytindalı Harekâtında, Türkiye sonuna kadar haklıdır.
            Ancak, bu mücadele kısa sürede netice elde edilecek bir mücadele değildir. Zira bölgenin aktörleri, ikiyüzlü değil on iki yüzlüdür.
            Reel politiğe daha çok ihtiyacımız var. Bir asırlık tarihi tecrübeye göz atma ihtiyacımız var. Diplomatik hamlelere daha çok ihtiyacımız var.

Bu yazı 1640 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum