Zaman ilerliyor, kuşaklar değişiyor ve Gördes hızla dejenere oluyor. Şehir duygusu, kaç asırlık heybetine inat soluklaşıyor. Bir zamanların nazenin şehri, şimdi aleladeliğin, sıradanlığın, vurdumduymazlığın kıskacında kıvranıyor.
Niçin mi?
Çünkü bugünün Gördeslileri, eskinin Gördeslilerine benzemiyor.
Şehrin eskisinden yenisine taşınmak, kolay bir iş değildi. O günün Gördeslileri, şehrin yenisini kurarken, çok sıkıntılar çekti. Evinin duvarları dururken, caddelere ağaçlar dikti. Evinin çatısını bitirmeden, cami yapımına, okul inşaatına koştu. Şehri sahiplenmek, onlar için bir kaderdi.
Bu yüzden hiçbir fedakârlıktan kaçınmadılar. Şehre sahip çıkmak, yaşamların vazgeçilmez bir parçası oldu hep. Hastaneyi, okulu, camiyi, Kuran Kursunu ve daha nicesini hep O Gördesliler yaptı.
Caddelerimiz pırıl pırıldı. Çarşı merkezinde yerlerde tek sigara izmariti göremezdiniz. O Gördeslilerin geleneksel terbiyesinde, şehri temiz tutmak vardı. Eski Gördes’te sokakların, evlerin ve dükkânların önü nasıl temizse, yeni Gördes’te de aynıydı.
Çarşı merkezinde her esnaf dükkânının önünde, mutlaka bir çöp kovası olurdu. Birde su ibrikleri olurdu. Sabah dükkânlar açıldığında, önü mutlaka sulanır, sonra süpürülürdü. Akşamüstü dükkânlar, süpürülmeden kapatılmazdı.
Sokakta, çarşı merkezinde çiğdem çekirdek yiyene rastlayamazdınız. Hele yerlere çöplerini atmak, asla düşünülemezdi. Görgü kuralları denen bir şey vardı. Çocuklar ailede öğrenir, okulda öğrenirdi.
60’lı, 70’li yılların belediyeleri, dar imkânlarına rağmen şehri tertemiz tutardı.
Zaman akıp geçti. Şehrin nüfus profili de değişti. O Gördeslilerin büyük bölümü. ömrünü tamamladı Sonra yeni kuşaklar geldi. Artık onların, o Gördeslilerle hiçbir irtibatı yoktu.
Böylece şehre sahiplenme duygusu da, kaybolup gitti bu yüzden.
Bugünkü Gördeslilerin, artık bir şehir duygusu yok. Gördes’te sıradan ve rastgele bir yaşam tarzı var. Tabii olarak herkesin elinde birer cep telefonu, kendi kendine yaşama gayretinde.
Koskoca çarşıda, bugün bir tek çöp kutusu ya da bidonu görüyor musunuz? Esnaf sigarasını caddeye atıyor. Kahvehane önleri sigara izmaritiyle dolu. Parke taşlarının arası, izmaritlerle yeni bir şekil almış.
Okumuşu, okumamışı, çocuğu yaşlısı ne bulursa sokağa atıyor. Bir şehir düşünün ki akşama kadar pislik içinde. Ne ailelerde eğitim var, ne okullarda eğitim var.
İşin ilginç tarafı, bu durumdan kimse şikâyetçi değil. Mülki idareyi rahatsız etmiyor. Mahalli idare heyecanını kaybetmiş. Halk desen, zaten umurunda değil.
Geçenlerde bir misafir geldi ilçemize. Bana aynen şunları söyledi: “Ahmet bey, ne bu şehrin hali?” Çarşıdaki sigara izmaritlerine hayretle bakmış. Hele ağaç diplerine atılan izmaritlere hiç akıl erdirememiş.
Gördes’e prestij caddesi yapılıyor şu aralar. Üç ayı geçti. Toprak, toz ve mikrop
soluyoruz. Yazıyoruz, çiziyoruz kimseden ses çıkmıyor. Halk sağlığı denilen bir şey var. Bir tek yetkili sesini yükseltmiyor. Bu felaket duruma, herkes rıza göstermiş durumda.
Geçen yıl Eskişehir’i gezdim. Medeniyet bu, şehir bu dedim. Yerlerde bırakın çöpü, yarım santim toz bile göremezsiniz. Bu yıl çok yer gezdim. Safranbolu’ya hayran kaldım. Şehir merkezinde
Gördes’in tarihi mezarlığı var. Gidin görün halini. Su şişesi, bisküvi kutuları ve daha nicesi yerlerde sürünüyor. Adam mezara geliyor. İkramları yiyor, çöplerini mezara atıyor. Allah rızası için mezarın hiçbir yerinde, bir çöp kutusu bulamazsınız.
Millet Bahçesi, ne kadar güzel değil mi? Her konaklama yerine çöp kutuları konmuş. Harika değil mi? Gel gör ki çöp kutuları kullanılmıyor. Yerler sigara izmaritiyle dolu. Bir zamanlar Kent Ormanımız vardı biliyorsunuz. Ne hale getirdik? İçki şişeleri, çocuk bezleri, her türlü rezaletle mahvettik.
Geçenlerde vatandaşın birisi, şaka yollu bana şöyle dedi: “Abi üşenmiyor musun? Gördes’le ilgili yazıp duruyorsun. Senin başka hiç işin yok mu?”
Eee ne yapayım? Adam haklı. Ben o Gördeslilerden numune kalmış, birkaç isimden birisiyim. Kendisi bu Gördeslilerden. Neyi anlatayım, nasıl anlatayım.
Şehri sahiplenme duygusuyla büyümüş, babalarımızdan bu terbiyeyi almışız. Yıllarca da bu şehre, bir şekilde hizmet etmişiz. Ben bu fıtratı değiştirebilir miyim? Elbette değiştiremem.
Bizim terbiye aldığımız nesilden, kimse kalmadı artık. Biz de bu şehirde, ömrünü tamamlamakta olan, birkaç keleynak kuşu gibiyiz. Yazıyoruz, bağırıyoruz davulcu osuruğu yerine geçiyor.
Yazacak daha çok şeyim var. Yazmaktan da yoruldum, kahrolmaktan da.
Ama beni teselli edecek bir gerçeği, sıklıkla kendime fısıldıyorum:
Üzme kendini, Bu Gördesliler, O Gördeslilere benzemiyor…
YORUMLAR