Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Bu Hikaye, Hikaye Değildir!

21 Temmuz 2023 - 12:48 - Güncelleme: 21 Temmuz 2023 - 12:49

O gün, Ankara’da sıcak saatler yaşanıyordu. 70’li yılların sonuna doğruydu. Ülkü Ocaklarının merkezine geldiğinde, Muhsin Başkana heyecanla haberi verdiler. Ünlü bir Amerikan gazetesinin yazarı, Muhsin Yazıcıoğlu ile Ülkü Ocakları hakkında röportaj yapma talebinde bulunmuştu. Hatta Büyükelçilik, bu talebe aracılık etmişti.
            Muhsin Başkan masasına oturdu. Derin düşüncelere daldı. Arkadaşları vereceği cevabı merak ediyordu. Sonra seslendi: “Bu konuda cevabımı, üç gün sonra vereceğim.” Arkadaşları önce garipsedi. Dünya çapında bir gazete, kendileriyle konuşmak istiyordu. Üç gün bekletmek olur muydu?
            Muhsin Başkan, arkadaşlarının kaygısını anlamıştı. Kısa süren sessizliği şöyle bozdu: “Arkadaşlar! ‘Köse Kadı’ romanını okudunuz mu? Hepsi ‘okuduk’ cevabını verdi. “O zaman bir daha okuyun” dedi.
            O yıllarda bütün ülkücüler, Bahattin Özkişi’nin Köse Kadı romanını mutlaka okumuştur. Cihan devleti Osmanlı’nın, istihbarat sistemini anlatan müthiş bir romandı. Bu yüzden Ülkü Ocakları ve mensupları, istihbarat bilgisine büyük önem verir, şekil ve şemali konusunda derin bilgi sahibi olurdu.
            Üç gün boyunca Ülkü Ocakları mensupları, Amerikalı gazeteciyi araştırdı. Kimdi, neyin nesiydi, Başkana rapor edildi. 3 gün sonra görüşme talebine olumlu cevap verildi.
            Görüşmeden önceki gece, Muhsin Başkan hiç uyumadı. Yarınki görüşme, son derece önemliydi ve tarihi bir noktaya eşlik edecekti. Zira o adam gazeteci değildi. Amerikan servisinin, Ortadoğu ve Türkiye masasına bakan çok önemli bir ismiydi. O ünlü Amerikan gazetesinin elemanı olarak takdim edilmişti.
            Dış servisler, Ülkü Ocakları için devredeydi. Muhsin başkan gece boyunca, kendini sözde gazetecinin yerine koydu, sorular sordu. Sonra Muhsin başkan oldu, cevaplar verdi.
            Ertesi günü öğleden sonra, sözde gazeteci ile Ülkü Ocakları merkezinde tarihi görüşme başladı. Gazeteci mükemmel Türkçe kullanıyordu. Ne de olsa servisin, Ortadoğu ve Türkiye sorumlusuydu.
            Gazetecinin sorduğu sorular, gazeteci sorusu gibi değildi. Muhsin Başkan zaten buna hazırlıklıydı. Ve verdiği cevaplar, bir gazeteciye söylenecek sözler değildi. Dünyanın altını üstüne getiren bir servisin, üst düzey yetkilisi şaşkınlık içindeydi. Kısa sürede, Muhsin başkanın kendisini fark ettiğini anladı. Ancak hiç bozuntuya vermedi.
            Görüşme 2,5 saat sürdü. Sorulması gereken her soru soruldu ve cevabı verildi.
            Sonra, evet sonrasında, bu servis elemanı Ülkü Ocakları ve MHP konusundaki izlenimlerini merkezine rapor etti. Bu raporu belli başlıklar altında anlatmak istiyorum.:
            “Servisimiz uzun zamandır, Türklerde yeni bir imparatorluk kurma fikrinin olup olmadığını merak ediyordu. Çünkü onların tarihi genlerinde bu vardı. “Hayal kuran son Türk Atatürk’tü”. Edindiğim izlenimler, Ülkü Ocakları benzer bir hayalin temsilcisi olmuş. Anadolu’nun dört bir yanında, köy ve mezralara kadar bu hayali paylaşıyorlar.
            Genç, dinamik ve ateşli bir kitlesi var. Her geçen büyüyor, halka tesir ediyorlar. Tıpkı Osmanlı’nın ‘uç beyleri’ ve ‘deliler’ gurubu gibi. Bir yönüyle ‘Kolonizatör Türk Dervişlerini’ andırıyorlar.
            Müthiş bir teşkilat yapıları var. Yüz binlercesi aynı anda ayağa kalkabilir, aynı anda aynı sloganı atabilir. Muazzam bir haberleşme ağları var. İstihbarata önem veriyorlar. Teşkilat içindeki yerli servis elemanlarını ortaya çıkarıp, çalışamaz hale getiriyorlar.
            Bunlar fanatik bir cemaat, örgüt elemanı asla değil. Ocak, adeta akademi gibi. Türkiye’nin her yerinde seminer ve konferanslarla, insanları kurdukları hayale hazırlıyorlar. Hemen hepsi bilgili, araştırmacı ve soruşturmacı bir kimliğe sahip. Kurdukları Türkiye hayalini, şu şekilde ifade ediyorlar: “Üç Hilalli Bayrak Dedelerimizin Azameti İdi, Torunlarımızın İhtişamı Olacak.”
            Devletin bekasına göz diken hareketlere karşı, aşırı bir duyarlılıkları var. Bu yönüyle, toplumda büyük bir direnç merkezi oluşturuyorlar.
            Osmanlı tarihindeki “Fena Fid Devle” anlayışı, Ülkü Ocaklarında yeniden yeşermiş.
            Bu yüzden, bir zaaf bulmak mümkün görülmüyor. Aralarına ikilik sokmak, hareketi yozlaştırmak imkânsız gibi bir şey.
            Bu hareket, Türkiye’de iktidar olursa, pek çok denge alt üst olur, sıkıntı yaşarız.
            Kanaatim odur ki Ülkücülerin iktidar olması demek, Amerikan jeopolitiğine darbe vurmak demektir.
            Vakit geçirmeden gereği yapılmalı ve tedbir alınmalıdır…..”
            Neticede, evet neticede gereği yapıldı. Acele edildi. Gereği ve tedbiri için, “Bizim Çocuklar” hemen görevlendirildi.
            Onlar bir müddet, işin ”olgunlaşmasını” bekleyip, olgunlaştırdıktan sonra gereğini yaptılar.
            12 Eylül’den sonra, nelere şahit olmadık. Ülkücülere ve devrimcilere sıkılan kurşunların balistik raporlarında, aynı silahlar ortaya çıktı. Mezhep kışkırtmalarını ve olaylarını, kimlerin tertiplediği artık sır değil. Baş edilemez sanılan terör örgütlerini, devlet eliyle koymuş gibi, 6 ayda toplamayı başardı.
            Bütün bunların sebebi, verilen görevi “olgunlaştırmak” içindi.
            Nihayetinde olmadı, olamadı ve hepsinden önemlisi oldurulmadı.
            Dava ve Kitap başlıklı yazıma, yorum yazan Adnan Akdağ kardeşim şöyle demiş: “Geçmişi bilip, bugünü yaşamak ölümden beter.”

Bu yazı 924 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 3 Yorum
  • Ahmet Yıldırım
    1 yıl önce
    Teşekkür ederim Ahmet Abi.Kalemine ve yüreğine sağlık.
  • Kenan durmuş
    1 yıl önce
    Elinize ve kaleminize sağlık çok güzel bir yazı...herkesin okuması ve bilinçli bir türk evladı olduğunu fark etmesi lazım.,.
  • S. Sami İlker
    1 yıl önce
    Hay aklına, kalemine, vicdanına sağlık Ahmet Kardeşim. NATO, gladyo talimatlı sözde "devlet" adamları eliyle, kendi evlatlarını, çocuklarını maddeden ve manen yok ettiler. Ama maya biraz kurusa da aslı köklerde mevcut. Çok selâmlar.