Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Duvara Kafa mı? Kafaya Duvar mı?

23 Mart 2017 - 11:19

            Siyasetin ağır, ürkütücü ve rahatsız edici dili hepimizi kaygılandırıyor. Sert ithamlar, hakaret dolu söylemler, ruh sağlığımıza ciddi darbeler indiriyor. Bel altından vuruşlar, kinayeli küfürler, ölçü tanımayan tehditler aklımızı zorluyor.
            Sonrada birlik ve beraberlik çağrıları yapılıyor. Ayet, hadis okunuyor. Hamaset nutukları atılıyor. Dünyanın neresinde böyle bir düzen var?
            Peki, niye böyle?
            Siyaset, ruh ürpertilerinden uzak. Vicdani teamüllere itibar etmiyor. Aklı, sirk gösterisi gibi kullanıyor. Bu yüzden kupkuru. Bu yüzden yavan. Tehlikeli bir taraftarlık duygusunu pompalıyor topluma.
            Bizden ve sizden olanlar var sadece. Gri tonları kaybetmiş. Yalnızca ak ve kara renklerine mahkûm ediyor bizi. Ve değerler aşınıyor, tahrip oluyor.
            Hâlbuki bu hayat sadece siyaset midir? Nerede bizim mukaddeslerimiz? Nerede bizim güzelliklerimiz?
            Küfür etmeden konuşamaz mıyız? Hakaret etmeden anlatamaz mıyız? Tehdit etmeden kabul ettiremez miyiz? İstismar etmeden söyleyemez miyiz?
            Acı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Evet; konuşulamaz, anlatılamaz, kabul ettirilemez ve söylenemez' Neden mi diyorsunuz?
            Çünkü siyasetçinin başarısı için kabul edilen, temel ölçütler vardır tüm dünyada.
            Siyasetçinin çocukluğu, gençliği ne kadar verimli geçmiş, ne kadar mutluluk tatmış, ne kadar hakkıyla yaşayabilmiş, onun siyaset tarzında birebir etkili oluyor.
            Başka; sanat dallarına ilgisi siyasetine tesir ediyor. Mesela musikiyle uğraşan, spor yapan, şiir yazan, edebiyata ilgi duyan, tarihe meraklı, nükteye yatkın siyasetçiler daha yapıcı, daha kucaklayıcı, daha üretici bir karakter sergiliyor.
            Günümüz siyasetçilerine bu cepheden baktığımızda, ciddi bir fakirlikle karşılaşıyoruz. O zaman, niye bu kadar sert ve katı olduklarını anlayabiliyoruz.
            Bu yüzden, gittikçe çoraklaşan bir siyaset iklimimiz var. Dün ve bugün arasında ürkütücü bir uçurum var.
            Demirel ve Özal, her ikisi de rahmetli oldu. O yılların özellikle bütçe görüşmelerinde yaptıkları konuşmalar, kelimesi kelimesine hafızamda. Belagat var, nükte var, kendine güven vardı konuşmalarında. Her ikisini de dinledikten sonra, birini diğerine tercih etmekte zorlanırdı insan.
            İsmet Paşa hakkında, 50'li yıllarda bir laf ortalıkta dolaşmaya başlamış Ankara'da. ‘Paşa ağzına hiç Allah kelamı almaz' diye.  Meclis kürsüsünde konuşurken, Demokrat Parti milletvekilleri Paşa'ya bunu hatırlatmışlar. Sert ve kaba hitaplarla, ‘Allah de, Allah de' diye bağırmışlar.
            İsmet Paşa hiç oralı olmamış. Kürsüden inerken elini kaldırarak şöyle hitap etmiş: 'Allahaısmarladık. Allahaısmarladık..'
            İnsanlık onurunun dini, dili, ırkı olmaz. Birdir ve bütündür. Siyasetin de olmaz. Onurdan yoksun bir siyaset dilinin, hiçbir getirisi yoktur.
            Özellikle Anglo-Sakson kültüründe, siyaset diline ait geniş bir tecrübe vardır. Bu tecrübe, siyasette onları güçlü ve kudretli hale getirmiştir. Yani hiçbir başarı, hiçbir güç ve kudret sıradan değildir.
            19yy'da İngiltere'de Waig Partisi iktidardadır. Waig Partisi kadar ünlü olan, Sheridan isimli parlamenteridir. Sheridan, dünya belagat sanatının en parlak isimlerinden birisidir. Bu ününü, nüktedanlığı ile pekiştirmiştir.
            İktidardaki partisi tarafından, meclise gayri popüler bir yasa teklifi getirildiğinde, Sheridan adeta çıldırır. Yasa teklifine şiddetle karşı çıkar. Parlamentoda bu teklif, neticede reddedilir. Fakat Sheridan hızını alamaz. Partisini, bu teklifi getirdiği için şiddetle eleştirir ve şu ünlü konuşmasını yapar:
            ' Çaresizlik içinde bunaldıklarından, ne yapacaklarını bilemeyen insanların; kafalarını zaman zaman duvara vurduklarını işitmiştim. Ama kafalarını duvara vurmak için, onların özel olarak bir duvar inşa ettiklerini ilk defa görüyorum..' (Bkz. Nejat Muallimoğlu-Politikada Nükte-sf:31)
            Siyasetin ağır ve tahrip edici diliyle 16 Nisan'da referanduma gidiyoruz.
            Benim merak ettiğim; kafamızı duvara mı vuruyoruz yoksa kafamızı vurmak için duvar mı inşa ediyoruz.
            Bekleyip göreceğiz'

Bu yazı 1505 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum