Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Futbol Öldü mü?

18 Ağustos 2022 - 16:26 - Güncelleme: 18 Ağustos 2022 - 16:26

Futbol çocukluğumdan bugüne, en büyük tutkum oldu. Mahalle aralarında, naylon topla yaptığımız maçların keyfine doyum olmazdı. İki taşla oluşan kaleler yüzünden; gol mü, değil mi tartışmaları yapardık.
            1965-66’da Beşiktaş iki yıl üst üste şampiyon oldu. O yıl bütün çocuklar, Beşiktaş’a gönül verdi. Maçların ikinci yarısını radyodan dinliyorduk. Her evde radyo yoktu. Bir evde toplanır, birlikte maç yayınını dinlerdik.
            Beşiktaş’ın şampiyon kadrosunu, bütün çocuklar ezberlemişti. Yıllar akıp geçti, o kadroyu hiç unutmadık. İsterseniz size kadroyu sayayım:
            Necmi- Erkan, Fehmi, Sami, Süreyya, Kaya- Fethi, Coşkun, Kuzman, Ahmet Şahin, Faruk.
            Sonra uzun yıllar, amatör olarak futbol oynadım, takım çalıştırdım. Futbolun benim için, estetik bir tarafı ve heyecanı vardı. Bugüne kadar Beşiktaş’ın değil, tüm takımların maçlarını seyrettim. Başka takımların futbolundan da zevk aldım, onları yakından takip ettim.
            Her taraftarın, renk ve forma sevgisi vardır ve asla tartışılmaz. O sevgiyi oluşturan, aslında formayı terleten futbolculardır. Fenerbahçe hala Lefteri, Galatasaray Kral Metin Oktayı, Beşiktaş Metin-Ali -Feyyaz üçlüsünü unutabilmiş midir?
            Minik taraftarlar takımlarındaki o isimlere özenmişler, onların forma numaralarını hayal etmişlerdir.
            Bu yıl hayatımda ilk defa, futbola karşı bir soğukluk var. Canım maçları seyretmek istemiyor. Beşiktaş’ın maçlarını bile zoraki seyrediyorum. Bunun elbette sebepleri var. Renk ve forma aşkının kaybolduğu bir devirde, heyecanlarımız da pörsüyor.
            Yoksa futbol öldü mü?
            Aslında ölmedi. Ancak Türk futbolunun ruhu, estetiği, heyecanı asla eskisi gibi değil.
            Endüstriyel hale gelmiş bir futbol düzeni var. O düzenin içinde takımlarımız boğuşuyor. Alıyor, satıyor, transfer ediyor, kitlelerin gözünü boyuyor. Harcanan paraların, yapılan transferlerin haddi hesabı yok.
            Son yıllarda, işin ayarı iyice kaçtı.
            Bugün takımlar ilk on birde 8 yabancı, en az üç yerli futbolcu oynatıyor. Yedek kulübesinde, 6 yabancı hakkı bulunuyor. Afrika futbolu, Türk pazarına açılmış. Gelen gidenin çetelesini tutmak mümkün değil.
            Son üç yılda, üç büyük kulübün yaptığı transferlere bakın. Her sene on, onbeş yabancı transferi yapılıyor. Menajerler canavar gibi. Müthiş pazarlama güçleri var. Kulüp yöneticileri de maşallah çok maharetli. Çoğuna sazan gibi atlıyor. Bu sene 15 transfer geliyor, seneye 10’u gönderiliyor, yenisi bir on, onbeş daha alınıyor.
            Kulüpler olmuş yabancı futbolcu çöplüğü.
            Verim alınamayan bir sürü futbolcu var. Sözleşmeler ateşten gömlek. Kadro dışı bırakıyorsun, yıllık 2 milyon dolar para ödüyorsun. Memleketinde 100–150 bin dolara top oynayan futbolcular, bizde hiç oynamadan milyon dolarlar kazanıyor. Dünyada bunun başka bir örneği yok.
            İşin garip tarafı, garip bir spor medyasının varlığı. Sıradan bir futbolcu geliyor mesela takıma, hemen manşet atıyorlar: YILIN TRASFERİ. Tabii ki böyle bitmiyor. Filan takım, dünya yıldızını getiriyor diye süslü püslü haber yapıyorlar. Taraftar gazı alınca, dünya yıldızını karşılamak için hava alanına koşuyor.
            Türkiye’de kulüpler borç batağında. Kredilerle, sponsorluk antlaşmalarıyla işi götürmeye çalışıyorlar. Bol transferlerle taraftarın gazını alıyorlar. İşler iyi gitmeyince, hemen savunma mekanizması geliştiriyorlar. Bütün suçu hakemlere yüklüyorlar. Onları hedef tahtasına koyarak, kendi günahlarını ve beceriksizliklerini gizliyorlar.
            Eee tabii olarak yabancı futbolcu çöplüğüne dönmüş Türk futbolunda, bir milli takım çıkmıyor. Nasıl çıksın? Takımlarımızın Avrupa maceraları hep hüzünle son buluyor. Peynirin içindeki kurt gibi, sonra kendimizi yemeye devam ediyoruz.
            Hangi takımı tutarsanız tutun, bugün gururla ve heyecanla ismini haykırabileceğiniz bir yerli futbolcunuz var mı? Beşiktaş Emirhan İlkhan’ı niçin bağrına bastı. Transferine niye karşı çıktı. Fenerbahçe taraftarı, Arda Güler için niye tempo tutuyor. Galatasaray Kerem için niye heyecanlanıyor.
            Çünkü onlar birkaç numune kalmış. Taraftarın heyecan ve aşkla sarılabileceği sadece birkaç isim.
            Geçmişte transfer böyle değildi. Bilinmiş, kariyeri belli birkaç oyuncu alınırdı. Diğerleri yerli oyunculardan oluşurdu. Galatasaray’ın Avrupa şampiyonu olduğu kadroyu göz önüne getirin. Hagi dünya yıldızıydı. Gerçekten büyük güç kattı. Popescu dünyanın en iyi stoperlerinden biriydi. Yerliler; Arif, Okan, Emre, Hasan Şaş ve diğerleri başarıyı getirdiler.
            Bugün takımınızın ilk on birini ezbere sayabilir misiniz? Bırakını saymayı, o futbolcuların ismini bile telaffuz etmekte zorluk çekersiniz. Sizi heyecanlandıran, gururlandıran yerli bir oyuncunuz var mı mesela.
            Elbette yok. Geriye ne kalıyor. Sadece forma renkleri. İşte bu durum beni futboldan soğutmaya başladı. Heyecan yoksa, yerlilik yoksa, forma aşkı yoksa, ben nasıl varım?
            84 milyonluk dev bir ülkeyiz. Bu ülkenin futbolda böyle bir garabete sürüklenmesi, ruhumu acıtıyor.

Bu yazı 651 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum