Okul yıllarımdı İstanbul'da. Çok samimi olduğum 4 arkadaş evde kalıyordu. Arada bir davet ederlerdi. Bu kadar haşarılık ve savrukluk, akıl alacak gibi değildi. Bulaşıklar günlerce banko üstünde kalır, yorgan döşek dört bir yana savrulurdu.
Bir gün yine çağırdılar. Eve geldiğimde gözlerime inanamadım. O darmadağınık ve köhne görüntü, yerle bir olmuştu. Sanki bir saray odasına girmiştim. Hayretle sordum bizim yarenlere; 'Bu ne iş arkadaşlar'
En kıdemlisi, cevap verdi hemen: 'Kadın Eli'
Yusuf'un Sivas'tan annesi gelmiş, evi bir güzel toparlamıştı.
Kadın elinin mahareti ve inanılmaz gücü, o gün beynimde fırtınalar estirmişti.
O el merhametle çalışır. Sevgiyle düzenler, adaletle hükmeder. Sabırla şekil verir. Sadakatle yoğurur. Fedakârlıkla büyütür.
Hayatın içinde bin bir misaliyle, kadına hep dikkat nazarıyla baktım. Öyle hikâyelere tanık oldum, hepsi benim için ders konusuydu. Çünkü bu toplumda, 'Kadın Eli' henüz hakkı teslim edilmemiş devasa bir hakikattir.
25 yıl önce, 'Zebil Ana'yı' yazdım yine bu sayfalarda. Mutlaka hatırlayan vardır. Gökseki dağlarında; zamanın bütün yalanlarına, devrin bütün çürümüşlüklerine, alay eder gibi kafa tutan bir kadındı o.
Evinin önünden geçip de ayran içmeden, o dağlara gelip de sofrasına oturmadan, hiç kimse nefes bile alamazdı. Oğulları, gelinleri, eşi ve torunları ile Gökseki dağlarında hükümet gibi bir kadındı.
Kadın elinin ne muhteşem bir hakikat olduğunu, o dağlarda Zebil Ana ile yaşamıştım. Sonra yazdım Zebil Ana'yı. Gökseki dağlarının yankısıyla seda buldu bu yazı. Kadın elinin kudret ve ihtişamını, yüreğimin bütün hücrelerine zerk ettim.
Bir devir geldi sonra. Değerler altüst olmuş. Akıl paramparça, bitpazarında satılıyor. Vicdan yerlerde sürünüyor. Laf, para etmiyor. Nasihat, sinek vızıltısı yerine geçiyor.
Hicranla bastım tuşlara ve 'Neredesin Küsüm Teyze' dedim.
Çocukluğumun, gençliğimin ve bugüne kadar süren ömrümün şahikasıydı o. Dinarlıların Küsüm Teyzeyi yazınca, on binlerce kişi okudu. Kadın elinin kudretini ondan öğrendim, onunla yaşadım.
Toplumu ayakta tutan, devleti yaşatan o eldir.
Nicesini ve nicelerini, sayfalara sığdırabilmek mümkün değil. İş, cemiyet ve toplum hayatında, icra ettikleri faaliyetlere asla paha biçemem. Fakat hüzünle belirtmeliyim; bugün hak ettikleri itibarı ve takdiri, kendilerine teslim edememiş bir toplumuz.
Bende silinmez tesirleri olan, yaşadığım bir hikâyeyi anlatarak devam etmek istiyorum. Kadın elinin muhteşemliğine sizde şahit olun.
Çok uzun yıllar önceydi. Manifatura dükkânımızın müşterileri genelde köylerdendi. O köylerde nice analar, nice kadınlar tanıdım ben. Her biri kadın elinin ne demek olduğunu, mühür gibi kazıdılar hayatlarına.
Dikkat eden, fark eden, takdir eden olmadı.
O kadının ismini ve köyünü yazamıyorum.
Yıllarca alış veriş yaptık. İyi ve kötü yılları beraber yaşadık. Evde oğlanlar, gelinler vardı. Müthiş çalışırlardı. Yılda 4050 balyadan aşağı tütün yapmazlardı. Ancak kocasının eli fazla iş tutmazdı.
O kadın her şeye rağmen, evin yükünü sırtlanır gıkını çıkarmazdı.
Kocasıyla beraber, bir gün dükkâna geldiler. Sinirliydi, öfkeliydi. Çalışıp kazanıyorlar, ancak ele avuca bir şey koyamıyorlardı. Kocasına kızmıştı. Her yılın tütün parasını, ona buna borç olarak kaptırıyordu.
Herkes yavaş yavaş traktör alırken, kendileri ona buna muhtaç oluyordu. Kocasına laf anlatamayınca, bardaktaki su taşmıştı.
O gün, kocasına rest çekmiş ve 'Yürü, Zehir Ali'nin yanına gideceğiz' demişti.
Kadın eli işe müdahale etmişti bir kere ve kocası artık çaresizdi.
Olanı biteni anlattı babama. Ben de dinliyorum.
Kadın en sonunda şunu söyledi babama: 'Ali, bugün traktör alacağız. Bu sinameki adam, ona buna nam olsun diye verdiği paraları toplasın.'
Adam traktör lafını duyunca irkildi. Kısık sesle 'Hanım nasıl alacağız?' dedi.
Öfkesi dinmemişti kadının, eşine dönerek şöyle dedi: 'Bugün bu traktör işi olmazsa, seni boşarım adam!!'
Tık diyemedi kocası.
Ve o kadın sol elini, sağ mintanındaki cebe attı. Bir torba çıkardı. Yıllardır biriktirdiği para ve altınlar vardı. 'Bunları bozduralım Ali, geri kalanını bankaya sen kefil olursun.'
Doğru Ziraat Bankasına gidildi birlikte. Traktöre yazılındı. Peşinat ödendi, geri kalanına babam kefil oldu. Bir haftaya kadar, traktör teslim edilir dediler.
O kadının dirayeti ile aile, kazançlarını tasarrufa dönüştürdü. Ardından başka traktörler ve arabalar aldılar. Oğlanları sonraki yıllarda, analarının kadın eli' sayesinde önemli mal varlıklarına kavuştu.
O muhteşem kadın ve eşi, birbiri ardınca bu dünyadan göçüp gitti. Çocukları ve torunları, onların varlığını hala kullanıyor.
Bunları niçin yazıyorum?
Toplumda ötekileşmenin, kutuplaşmanın, sevgisizliğin uç noktalarını yaşıyoruz.
Siyaset ağır ve katranlı bir dil kullanıyor.
Hukuka güven darbe almış.
Adalet duygusu irtifa kaybetmiş.
Liyakat hançerlenmiş, sadakat geçer akçe olmuş.
İş ve aş kaygısı zirve yapmış.
Akıl pazara çıkmış, vicdan yerlerde sürünüyor.
Bize bir şey lazım. Bizi kendimize getirecek bir şey. Derleyecek, toparlayacak, kucaklayacak, ayağa kaldıracak bir şey lazım.
Böyle devam edemeyiz.
Bize bir 'Kadın Eli' lazım.
Çünkü başka seçeneğimiz kalmadı'.
YORUMLAR