Bildim bileli hep aynı derttir bu ülkede. Siyaset devletin kurumsal yapısına her daim darbe vurur. Maliyesi, Hazinesi, Belediyesi, SGK’sı bu darbelerden en fazla nasibini alan kurumlardır.
İktidar olma uğruna, oy kazanma hırsına neler feda etmedik neler. Bugün hala oturmuş bir vergi sistemimiz yok. SGK desen öyle. Ya Belediyeler? Onların durumu içler acısı. Yanlış tercihler, tarafgir uygulamalarla hepsini berbat ettik. Ceremesini vatandaş çekiyor. Sorumlulara ise hiçbir şey olmuyor.
İktidar nasıl olduysa, belediyelerin sigorta borçlarını hatırladı birden. Bakanlık hemen harekete geçti. Ardından siyasi tartışmalar geldi. CHP seçimlerde belediyelerin büyük bölümünü kazandı. Bunların çoğunluğu, AK Partiden geçen belediyeler. Dolayısıyla SGK borçları, ateş topu misali onların kucağına düştü.
Hâlbuki yıllardır yanlış giden uygulamalar vardı. 2019 Sayıştay raporlarında, her şey açık seçik ortaya konmuştu. Sonraki yıllarda da, Sayıştay benzer raporları yayınladı. Ancak iktidardan hiç ses çıkmadı.
Aslında dert büyüktü. Mesele sadece belediyelerin değildi. Onların bünyesinde kurulan şirketler vardı ve SGK borçları için bir işlem yapılamıyordu. SGK belediyelerin İller Bankası paylarından, %40 oranında tahsilât yapabiliyordu. Bu durumda siyaset devreye giriyor, tahsilâtlar engelleniyordu. Yine siyasi baskılarla, SGK’nın takibatları durduruluyordu.
Peki, yükü kim çekiyordu? Elbette hazine.
Bağ-Kur 1972’de kuruldu. SSK ile iki ayrı kurumdu. O günden bugüne, kaç yasa değişikliği yapıldı. Emeklilik yaşıyla kaç kere oynandı. Her seçim öncesi, oy kaygısıyla bir sürü düzenleme yapıldı. Süreç 38 yaşında emekli olanlarla başladı ve bugüne gelindi. İktidarlar adeta maden bulmuştu. Siyasi tercihlerle, önüne geleni emekli yaptı. Aktif pasif dengesi ters yüz oldu. En son EYT’liler emekli edildi.
Peki, bu yükü kim çekecekti? Elbette hazine.
Bugün bu ülkede, 16 milyon emeklinin olduğu söyleniyor. Yaklaşık her beş kişiden birisi, emekli durumunda. SGK’nın geçen yılki prim tahsilât oranı, %80’lerden %40’a düşmüş. Dünyanın hiçbir ülkesinde, böyle bir sosyal güvenlik sistemi yok. Ekonomi kötü, yönetim kötü, böyle nereye kadar dayanabiliriz. Bütçenin önemli bir bölümü, SGK’ya ayrılıyor.
Diyorum ki Sultan Süleyman’ın hazinesi olsa, buna dayanamaz.
Devletin bir sosyal güvenlik sistemi olur. Eşit, adil ve kararlı bir karaktere sahiptir. Ülkenin birliğini ve dirliğini gözetir. Değiştirilemez maddelerle donatılmalıdır. İktidarlar o karakter üzerine oynamamalıdır. Demek istediğim işin aslı budur.
Ama bizde, öyle olmadı maalesef. Eşitlik, adillik rafa kaldırıldı iktidarlar tarafından. Bugün sosyal güvenlik yapımız, ekonomimizdeki en büyük kara deliği oluşturuyor. İktidarlar geldi geçti bu ülkeden. Onların fahiş hataları ve uygulamaları sistemi mahvetti. Bu iş düzelir mi?
Bence zor. Zira SGK kurumsal olarak, 40 yamalı bohçaya döndürülmüştür.
Hala vergi sistemini konuşuyoruz. Hala yeni yasalar çıkarıyoruz. Sosyal güvenlik teşkilatımız neyse, Maliyemiz de aynı. Eşitlik ve adalet ilkeleri yok vergi sisteminin. Sistem başta, yanlış kaideler üzerine kurulmuş. Direkt vergiden vazgeçilmiş, dolaylı vergi tercih edilmiş. Bu yüzden vergi yükünü halk çekiyor.
Esas vergi vermesi gerekenler, bir şekilde sistemin zaaflarından faydalanıyor.
Mesela, şöyle bir şey hayal ediyorum.
Devlet şöyle bir sistem kursa diyorum. Bu ülke sınırları içerisinde bir vatandaş, bir menkul ya da gayrimenkul almak istediğinde, iki belgeyi ibraz etmek zorunda kalsa. Birisi devlete vergi borcu olmadığına ilişkin belge. Diğeri, Sosyal Güvenlik Kurumuna prim borcu olmadığına dair belge.
Nasıl olurdu? Elbette harika olurdu. Bir de şunu yapabilseydi vergi sistemi. Örnek; 2 milyona araç almak isteyen vatandaşa, devlete kaç para vergi ödüyorsun diye sorabilseydi.
Bunları yapabilmek için dahi olmaya gerek yoktur. Rasyonellik yeter. Memleketini ve geleceğini düşünmek yeter.
Devlet vatandaşın vergi borcunu affeder mi? Bizde defalarca affedildi. Mükellefler hep seçim dönemini beklediğinden, çoğu bilerek vergisini ödemedi. SGK’ya borcu olanlar da aynı yolu izledi. Borçlar ya affedildi ya da taksitlendirildi.
Neticede vergi sistemi de 40 yamalı bohçaya döndü.
Merkez Bankası zarar açıklıyor. Hazinesi açık veriyor. Belediyeleri borç batağında kıvranıyor. Vergi sistemi kümesteki kazları yoluyor. Eşitlik ve adalet duyguları darbe alıyor. O zaman bu ülkede ekonomi düzelir mi? Enflasyonla baş edilir mi?
İşimiz zor, hem de çok zor.
Kırk yamalı bohçaya dönmüş kurumlarımızla, bakalım nasıl düzlüğe çıkacağız??
YORUMLAR