Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Kitap ve Kitapsızlık!

22 Temmuz 2020 - 16:44

Henüz okula başlamamıştım. Aynı evin içinde, dedem ve ninemle birlikte kalıyordum. Bu odada yaşadıklarım, sonraki yıllarda hayat akışımı ve dünyaya bakışımı şekillendirecekti. Dedem Tayyareci Cevdet Efendi, Selanik Rüştiyesi mezunuydu. Gördes'in kadim tarihinde, birkaç devre tesir etmiş bir münevverdi.
            Duvara iliştirilmiş birkaç rafta, sıra sıra kitapları vardı. Çoğunluğu eski yazıydı. Ben henüz, yazının eskisini ve yenisini bilecek yaşta değildim. Onları kurcalar, bazılarını elime alır karıştırırdım. Tek kelime etmezdi. Çoğu kez bir kitabı alır, ‘dede ne olur okusana' derdim. Hiç üşenmez, okumaya başlardı.
            Ninemle her fecirde ayakta olurlardı. Sabah namazını kıldıktan sonra okumaya başlarlardı. Ninem de yeni yazı bilmezdi. Battalname ve cönknameleri vardı. Sesli okurdu. Battal Gazi hikâyeleri beni mest ederdi.
            Kitapla böyle tanıştım.
            İlkokula başladığımda, hiç oyuncak merakım olmadı. Hep kitap alıyordum. Dedem ölünceye kadar, beni kitapsız bırakmadı. Birikmiş kitaplarım için bir sevda düştü içime. Bir kitaplığım olmalıydı. Babam ısrarlarım karşısında; 'Mahir amcana söyleyelim, sana bir kitaplık yapsın.' dedi.
            O gece sabaha kadar uyuyamadım.
            Bana kitaplık yapılacak ve ben kitaplarımı raflara sıra sıra koyacaktım.
            Mahir Arıkan, babamın arkadaşıydı. Metal ve demir işleri yapıyordu. Beraber gittik yanına. Babam; 'Mahir Usta, Ahmet bir kitaplık istiyor.' dedi. Hoş karşılamıştı bu isteği Mahir Usta. ‘Haftaya gel' diye beni sevindirdi.
            O bir hafta geçmek bilmedi. Süre dolduğunda yanına gittim. İşleri çokmuş, bir hafta sonra dedi. Burulmuştum ama içimdeki heyecanı kim söndürebilirdi. Haftalar böyle geçti, ancak benim kitaplığım bir türlü yapılamadı. 2 ay sonra müjdeli haber geldi. Yıldırım hızıyla koştum Mahir amcaya.
            80cm uzunluğu ve 50cm yüksekliği olan, üstü muşambalı bir tahtayla kapatılmış, bir kitaplıktı bu. Hepsi iki raftan ibaretti. Dünyalar benim olmuştu. Kaptığım gibi eve geldim. Kitapları raflara döşemeye başladım.
            Dedem artık hayatta değildi. Bir hazine gibi sakladığım eski yazı kitaplarını, üst üste bir tarafa koydum. Şimdi hayatta olsaydı ve kitaplığımı görseydi diye iç geçirdim.
            Benimkisi kitapsızlığa inat, bir kitap hikâyesiydi ve böyle başlamıştı.
            Okumak bir tutku haline gelmişti. Sınırsız bir arzuydu bu. İlkokul 5.sınıfta Nihal Atsız'ın ölümsüz eseri, ‘Bozkurtların Ölümü' ve ‘Bozkurtların Dirilişi' romanlarını okudum. Ortaokula başladığımda, fikir ve düşünce kitaplarıyla tanıştım. İlk okuduğum fikir kitabı; Alpaslan Türkeş'in ‘Türkiye'nin Meseleleri' isimli kitabıydı.
            70'li yılların şiddet, kan ve gözyaşı ortamında, İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsünde kitap yine olmazsa olmazımızdı. Günde bir değil, birkaç kitap bitirdiğimiz günlerdi. İdealist ve memleket meselelerine sevdalı, bir avuç kitap tutkunuyla sabahları ediyorduk.
            Hocamız Seyyit Ahmet Arvasi'nin evine sohbetlere gidiyor, saatlerce kendisinden faydalanıyorduk. Mehmet Akıllıoğlu, Muhittin Arar ve isimlerini sayamadığım bu gurupla beraber, günde birkaç kitap bitirip öyle gidiyorduk hocamızın yanına. Düşünmeyi, fikretmeyi, tefekkürü ondan öğreniyorduk.
            Yıllar kitaplarla, yazılarla su gibi akıp geçti.
            Benim için ömür kemale erdi. Ancak toplumsal anlamda, kitaba karşı duyarsız ve bu kadar mesafeli duruş içimi acıtıyor. 'Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?' hakikati önünde ezilip büzülüyorum.
            Bunun nedenleri konusunda, şimdiye kadar yüzlerce makale yazdım, konuşma yaptım. Ancak asırların ihmali ve yanlışları öyle kolay düzelmiyor. Kitap yoksa okuma yok, okuma yoksa kelime yok. Günde ortalama 100–150 kelimeyle konuşan bir toplum; neyi düşünebilir, neyi akledebilir?
            Hele günümüzün şartları, kitap adına felaket bir ortam sunuyor. Cep telefonları, internet, sosyal medya vesair kitabı iptal etmiş gibi. Okumayan, okuduğunu anlamayan çocuklarımızın, sınavlardaki hali içler acısı. Türkçesi yok, olmayınca Matematiği dip yapmış. Geometrisi aynı şekilde.
            Hüzünle söylemeliyim ki bu durum, ülkede hiç kimsenin derdi olmuyor.
            Ben yine de üzerime düşeni, yapabileceğimin en iyisini yapmaya gayret ediyorum. Ömür bitiyor, gelecek kuşaklara bir örnek bırakmak lazımdır diye düşünüyorum.
            Son bir aydır, güzel bir çalışma başlattım. Bir gazete alana bir kitap hediye ediyorum. Çocuk ve gençlerimize yönelik uygun kitapları, yayınevlerinden toptan fiyatına getirtiyorum. Son bir ay içerisinde, 2 bin civarında kitap dağıttım.
            Benim gibi kitap sevdalısı olan Prof. Dr. Süleyman Sami İlker, bu çalışmaya büyük destek çıktı. Şimdi o da kitaplar gönderiyor. Bu sayede dağıtımımız genişliyor. İsmimiz hiç önemli değil. Çocuklarımızın, gençlerimizin eline geçsin yeter. Bir tanesinde bile kitap sevgisi ve tutkusu oluşturabilirsek, bu bizim için bu dünya hayatında, en büyük ameli saliha olacaktır.
            Esasında neler yapılmaz neler. Ne gibi mi diyeceksiniz?
            Siz hiç, sünnet çocuğuna kitap hediye edeni gördünüz mü? Gelin ve damata, kitap hediye edene rastladınız mı? İş yerinde, ticarethanesinde müşterilerine kitap hediye edeni duydunuz mu?
            Maaşını alan memur anne ve babanın, ‘çocuğum bu ay sana maaşımdan şu kitabı aldım' diyeni hiç bildiniz mi?
            Kaç anne ve babanın, küçük yaşta çocuğunu bir kitaplıkla buluşturduğuna şahit oldunuz?
            Ömrün başı ve sonu birdir. Hangi değerle ve hangi kıymetle başlarsanız öyle devam ediyor ve öyle sonlanıyor. Bunu yaşıyorum.
            Torunum Cemre 7 yaşında. Okula yeni başlayacak. Okumayı sökmeye çalışıyor kendince. Aile ortamımız kitaplarla dolu. Kokluyor, teneffüs ediyor. Dahası merak ediyor. Ona sürekli kitap okuyorum.
            Kitapları indiriyor bindiriyor. Biliyorum ki karakteri şekilleniyor, hafızası güçleniyor. Algı gücü, yaşının üzerine çıkıyor bu yüzden.
            Beni kitap okurken gördüğünde, bir kitap ta o açıyor ve okumaya çalışıyor. Ben çizerek okurum. İçine işlemiş. Şimdi kitapları okumaya çalışırken, özenti içerisinde boyalı kalemle satırları çiziyor.
            Dedemin odasında başlayan kitap hikâyemin devamına, şimdi Cemre talip oldu. 6 ayını dolduran Ahmet Bora'nın da, ablasıyla beraber bu hikâyeyi devam ettireceğini görüyorum.
            Bu toplum kitapsızlıktan çok çekti.
            Bugün başlamak erkendir. Çocuklarınıza kitapla dokunun, bir kitaplık alın. Onun ruhunu sadece oyuncaklarla değil, kitaplarla da mutlu edin.

Bu yazı 2129 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum