Bir istiklal marşından da öteye, mana ve ruh taşır o mısralar. Diz çöktürülen bir devletin, ahvalini anlatır. Çaresizlikten başka çaresi kalmamış sanılan bir milletin, nasıl ayağa kalktığını haykırır.
Belki bu yüzden mısralarına, 'Korkma' diye başlamıştır Mehmet Akif.
Nedir bu korkma hitabı. Düşmandan mı? Çaresizlikten mi? Makûs bir talihi kabullenişten mi? Acizlikten mi? Kaybetmekten mi?
O mısralarda tarih var. O mısralarda hicran var. O mısralarda gurur ve sevinç var.
Sökün edip gelen çözülmenin zirvesi, Bab-ı Ali baskınıyla zirveye çıkar. İttihatçı komitenin devletin başına geçişi 1909 yılıdır. Hepsi iyi niyetlidir, hepsi milliyetçidir. Hepsi fedaidir.
Koca devletin çöküşünü önleme adına, maceradan maceraya koşarlar.
Ancak her macera, çöküşü adeta hızlandırır. 1920'ye kadar olan 11 yıllık sürede, felaketler üst üste yaşanır. Balkan faciası, Birinci cihan harbi derken, yaklaşık 2 milyon kilometrekare vatan toprağı elden gider.
Son sığınak, son liman, son umut Anadolu topraklarıdır.
9 cephede milyonlarca ölü, bir o kadar malul. Evlerden duman değil, hüzün ve korku yükselir göklere.
Güç yok. Takat tükenmiş. Umut dağların ardında. Bu ahvalde kimin mandası olalım tartışmaları var.
Anadolu'da taş taş üstünde değil. Aşını kaybedenler ağlar, eşini kaybedenler ağlar.
Ne ordusu kalmış, ne ordu kuracak parası.
Bu ahval ve şerait içerisinde, birisinin yürek derinliğinden haykırması lazım:
KORKMAA!!!
Bu asil bir korkudur. İnsan olmanın, millet olmanın olmazsa olmazıdır. Topraklarını kaybetmekten, vatanın istilasından, boyunduruk altına girmekten duyulan asil bir korkudur.
Umudunu yitirmiş, diz çökmüş bir milleti yeniden ayağa kaldıracak bir korkudur bu.
Korkma, kalk ayağa. Korkma, kaldır başını. Korkma, korkma, korkma.
O ses, o sada, o haykırış Mustafa Kemal'dir. 'Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur' diyerek, bu asil korkuyla kaldırmıştır milletini ayağa.
Toplum; asil korkusu, asil kaygısı olan evlatlarıyla ayakta kalır.
Mehmet Akif, bu tarihi hakikatle başladı mısralarına. Bu şafaklarda yüzen al sancak sönmez dedi. Sancağın sönmesi, bayrağın inmesidir. İnen bayrağın yerine başkalarının bayrağı çekilir.
Bundan daha elim ve daha vahim ne olabilir. Korkarsan, bundan kork. Bu asil bir korkudur. Yüreğine işlerse imik imik, kendine gelirsin. Ayağa kalkarsın. Sonra kükremiş sel olursun. Bendini aşar geçersin.
Bu coğrafyada, bu topraklarda hayat, al gülüm ver gülüm mü sanıyorsunuz. Kaç asırlık tarih, kaç asırlık tecrübe bize bir şeyler söylüyor. Kulak vermezsek, dikkate almazsak asil korkularımızı, asil kaygılarımızı kaybedebiliriz.
Duble yollarımız olmayabilir. Barajlarımız dolmayabilir. Asma köprülerimiz kurulmayabilir. Metrolarımız yapılmayabilir.
Ekmeğimiz yetmeyebilir, Suyumuz akmayabilir.
Yeter ki asil korkularımız olsun. Günü gelir, hepsi de olur, hepsine de kavuşuruz.
Bizi diri tutacak, bir yapacak, başımızı eğdirmeyecek asıl maya o dur:
Korkma, Korkma, Korkma'
Bu tarih, bu tecrübe bizi biz yaptı. Ruhumuza işledi. Masallarımıza, hikâyelerimize konu oldu.
En yanık türkülerde, en hicranlı şarkılarda hep o asil korku dile geldi.
Suat Sayın'ın o ölümsüz bestesini, bilmeyen var mı?
Her dinleyişimizde, yüreğimizde sızılar oluşturur. Aşk başkadır artık. Sevda bambaşkadır. Zira asil korku, şarkılarımızın ciğerine işlemiştir.
'Sevmez Kimse Seni' şarkısını bu ülkede kim sevmez acaba?
'Her an seni düşünür
Her an seni yaşarım
Seni sevmekten değil
Kaybetmekten korkarım.'
Bu nasıl sevmektir. Bu nasıl sevdadır. Her an düşünürsün. Her an sevdiğini yaşarsın. Yüreğinle, beyninle ve tüm hücrelerinle. Ne zahmetli bir iştir bu. Ne büyük sanatkârlıktır bu.
Fakaaat ya kaybedersem. Sevdiğimi ya kaybedersem?
YORUMLAR