Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Kur'an Nasıl Okunmalı?

01 Mayıs 2019 - 13:40

Allah, varlığından hep haberdar etti insanı. Kitaplar ve nebiler gönderdi. Yaratılış gayesini ve sorumluluklarını hatırlattı. Buna rağmen, insan hep muhalefet tarafında kaldı. Bazen nebileri, bazen de kitapları değersiz hale getirdi.
            Kur'an, önceki ümmetlerin yaptığı hataları bir bir sıraladı. Son kitaptı ve bu yönüyle insanlığa, can alıcı ikazlarda bulundu. Nitekim şu ayet, bu gerçeği gösteriyor.
            'Onlara, bir ilme göre açıkladığımız kitabı getirdik. O, inanan ve güvenen bir topluluk için bir rehber ve bir ikramdır.' (Araf–52)
            Mademki Kur'an, inanan bir topluluk için bir rehberdir, o zaman şunu sormak gerekir. Müslümanların bugünkü perişan hali ne anlama geliyor. Şu anlama geliyor: Müslümanların hayatında, Kur'an rehber olmaktan çıkarılmıştır.
            Ne yazık ki önceki ümmetler de aynı gaflete düşmüştür. Kur'an onların durumunu anlatarak, bizi uyarmış ve dikkat etmemizi istemiştir:
            'Ve Gerçek Şu Ki, zikirden (Tevrat'tan) sonra Zeburda da şöyle yazmıştık'' (Enbiya–105)
            Allah kitapların değersizleştirilmesi konusunda, nasıl bir sonuç ile karşılaşılacağını şöyle bildirmiştir:
            'De ki ‘Ey Ehl-i Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirilmiş olanı(Kur'an'ı) tam olarak yerine getirmedikçe dayanaksız kalırsınız.''' (Maide–68)
            Müslümanlar bugün dayanaksız kalmış, neticede Kur'an'ı hayatlarından çıkararak, en hakikatli rehberi kaybetmişlerdir.
            Çok acı ve çok acıtıcı bir gerçek ile karşı karşıyayız. Bu konuşulmuyor, anlatılmıyor. Üzeri örtülüyor ve yok farz ediliyor. Bilenler dahi anlatmıyor. Kur'an'ı kendilerinden uzaklaştıran Müslümanların durumunu,  Kur'an bizzat kendisi anlatıyor.
            Ahiret gününde nebimiz Muhammet Aleyhisselam, ümmetinden şikâyetçi olacaktır. Şikâyet konusu, ümmetin Kur'an'ı kendilerinden uzaklaştırmalarıdır. Ayet şöyledir:
            'Kıyamet günü kavminden şikâyetçi olan Resul de dedi ki: ‘ Ey Rabbim! Gerçekten kavmimden birçokları, bu Kur'an'ı kendilerinden uzakta tuttular.' ' (Furkan–30)
            Kur'an'ın bütün ikaz ve ısrarlarına rağmen, Muhammet ümmeti nasıl oldu da önceki ümmetlerin düştüğü çukura yuvarlandı?
            Bunu anlatmak istiyorum.
            Kur'an bir anda ciltli, kapaklı, lüks sayfalı bir kitap olarak nebimize gönderilmemiştir. 23 yıl boyunca hayatın içine, insana ve olaylara indirilmiştir. Dolayısıyla Kur'an kelamdır yani sözdür. Bu söz, Allah'a aittir ve uyarılan kavmin diliyle indirilmiştir.
            Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Kur'an'ın Arapça harflerle yazılı olmasının, ilahi hiçbir tarafı yoktur. Bu gerçeği, Kur'an bizzat kendisi ifade ediyor:
            'Eğer Biz onu yabancı (dilde) bir Kur'an yapsaydık ne derlerdi?
            Hiçbir şey anlamıyoruz, neden Arapça değil? (Kur'an'ın her dile çevrilmesi farzdır)' (Fusssilet–44)
            Yine bir başka ayette, bu konu şöyle dile getirilmiştir:
            'Apaçık kitaba ant olsun.
            Biz onu Arapça (anladıkları dilde) bir Kur'an kıldık.' (Fussilet 2–3)
            Konuyu tartışmaya yer bırakmayacak şekilde açıklayan, şu ayete bakalım:
            'BİZ HER ELÇİYİ; Mutlaka kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara iyice açıklasın.' (İbrahim–4)
            Netice itibarıyla; Kur'an'ı okumak demek, Allah'ın sözünü yani kelamını anlamak demektir. Anlamadan yapılan okumanın, insana hiçbir faydası yoktur. Çünkü insan; Allah'ın kelamını anladığı müddetçe iman eder, hayatını düzene koyar.
            Kur'an bu hakikati, olmazsa olmaz kabul etmiştir. Ne gibi mi diyeceksiniz?
            'Hepsi bir değildir; Ehl-i kitap/kitaplarında uzman olanlar içinde dik duruşlu bir topluluk vardır. Onlar gecenin bölümlerinde Allah'a boyun eğip O'nun ayetlerini derleyerek okurlar.' (Al-i İmran–113)
            Aynı surenin diğer ayetinde de, benzer gerçeğe vurgu yapılmıştır:
            'Allah, içlerinden bir elçi çıkararak bu müminlere iyilikte bulunmuştur. Bu elçi onlara, Allah'ın ayetlerini derleyip okur, onları geliştirir, onlara Kitabı ve Hikmeti öğretir. Hâlbuki onlar daha önce açık bir sapkınlık içindeydiler.' (Al-i İmran–164)
            Her iki ayette geçen ‘derleme' sözü; birbiriyle bağlantılı olan ayetlerin, sıralanmasıyla yapılan okuma anlamındadır. Bu okuma,  anlamada kullanılan çok önemli bir metottur.
            Şimdi, beynimizi zorlamamız gereken bir soru var. Allah niye ısrarla, bu kitabı anlayarak okumamızı istiyor?
            O, hüküm ve hikmet sahibi olduğunu söylüyor. Bu kitabı anlayarak okuduğumuz sürece, hikmete ulaşabileceğimizi ikaz ediyor. Ancak bu sayede; bu kitabın bir rehber, bir ışık olabileceğini bize hatırlatıyor:
            'İşte bu şekilde; Sana da emrimizden bir ruhu (Kur'an'ı) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu, bir ışık/ yol gösterici yaptık.' (Şura–52)
            Anlamak, anlamak ve anlamak'
            Hüküm ve Hikmet sahibi olan Rabbimiz, bizden bunu istiyor. Zira ayetleri açıklayan ve elçisi vasıtasıyla bize ulaştıran O'dur. Şu iki ayete, bu yönüyle dikkat kesilmenizi isterim.
            ' BU, AYETLERİ sağlamlaştırılmış bir kitap'tır. Sonra (Allah tarafından) iyice ( detaylı olarak) açıklanmıştır. Hüküm ve hikmet sahibi, her şeyden haberdar olanın katından indirilmiştir.' (Hud–1)
            'Bu Kur'an, Rahman ve Rahimden indirilmiştir. (Araştıran, okuyan, düşünen, öğrenmek isteyen) bilgi toplumu olmaya çalışanlar için ayetleri açıklanan, Arapça okunan (okuyanların anladığı dilde) bir Kitap'tır.' (Fussilet, 2–3)
            Peki, nebimiz Muhammed Aleyhisselam Kur'an'ı nasıl okumuştur. Şimdi bu soruya sıra gelmiştir.
            Müzemmil suresine ait ayetler, Mekke döneminin en erken ayetleridir. Alak ve Kalem'den sonra inen ayetlerdir. Şunu belirtmek istiyorum. Daha vahyin başında; Rabbimiz elçisine, kitabı nasıl okuması gerektiğini öğretmiştir.
            Gecenin bir yarısında ya da bölümünde kalkmasını istemiş ve elçisine şöyle seslenmiştir:
            ''Ve Kur'an'ı ağır ağır / üzerinde düşüne düşüne oku, anlamaya çalışarak.' (Müzemmil–4)
            Konunun daha iyi kavranabilmesi için, son derece çarpıcı bir ayet daha aktarmak istiyorum. Namazı emreden ayetlerde; namazın insanı kötü işlerden, fenalıklardan koruyacağı ifade ediliyor. Ancak bir şartla. Namazda okunan ayetlerin, anlamını da bilmemizi istiyor Rabbimiz.
            Yani; namazda anlamını bilerek okuduğumuz ayetler, devamlı bize hatırlatıyor, bizi titretiyor, imanımızı güçlendiriyor. Bu sayede fenalıklara ve kötülüklere bulaşmıyoruz. Şu ayeti, hiç hatırınızdan çıkarmamanızı umut ediyorum:
            'Kitap'tan sana vahyedileni oku / düşün
            Ve namazı ( ayetlerin anlamını düşünerek huşu ile) kıl
            Gerçekten (okunan ayetlerin manasını anlayarak kılınan namaz) utanç verici davranışlardan ve uygunsuz işlerden alıkoyar!
            Elbette ki Allah'ı ( Kur'an okuyarak) anmak / düşünmek.. işte bu en büyük ibadettir / mutluluktur.' (Ankebut–45)
            Rabbimizin emrettiği şekilde ‘derleyerek', Ankebut–45 ayetini şu ayetle okuyorum:
            'O kimseler ki Allah'ın kitabını gereği gibi / anlamaya çalışarak okurlar, namazı ikame ederler / namaza devam ederler'' (Fatır–29)
            SONUÇ:
            An itibarıyla Müslümanlar;
            Allah kelamının Arapça yazılmasını; ilahi bir emir kabul ederek, vahyin hakikatini anlamayı iptal etmişlerdir.
            Anlama ve amel etme Müslümanların hayatından çıkarılmış, ikame inanışlar yerine konmuştur. Kur'an ölülerin ruhuna üfürülen, güzel okuma yarışmalarında kullanılan bir metin haline getirilmiştir.
            Hatim ve mevlit benzeri ikame usullerle, Kur'an ticari ve menfaat sağlayan bir karaktere büründürülmüştür.
            Bir rehber, bir ışık, bir yol gösterici olarak gönderilen Kur'an, hayatın içinden çıkarılmıştır.
            Önceki ümmetlerin düştüğü çukura yuvarlanan Müslümanlar; hikmeti kaybedince, problem çözemez hale gelmiş ve daha kötüsü problemin bir parçası olmuştur.
            Abdestsiz el sürülmez, onu herkes anlayamaz gibi çarpık kabullerle, kitaba kozmik bir karakter giydirilmiştir.

Bu yazı 1181 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum