Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Levlake Levlake!

20 Şubat 2025 - 15:10 - Güncelleme: 20 Şubat 2025 - 15:10

            Nebilere kul olmalarının ötesinde ilahi vasıflar yüklemeyi, Kur’an şiddetle reddetmiş ve bu konuda Muhammed Aleyhisselamı ve ümmetini uyarmıştır. Bu illetli anlayış, Nebilerin ilahlaştırılmasıdır. Kur’an; Hıristiyanların İsa’yı nasıl ilahlaştırdığını, tüm yönleriyle anlatarak dikkatli olmamızı istemiştir. (Bkz, Maide–72)
            Kur’an’ın bu öğretisinden dolayı, Muhammet Aleyhisselam da ümmetini sık sık uyarmıştır. Şu sözler ona aittir: “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı derecede methettikleri gibi sakın sizler de beni methederken aşırı gitmeyin. ŞÜPHESİZKİ BEN SADECE ALLAH’IN KULUYUM. Allah’ın kulu ve resulüyüm.” (Buhari, Enbiya, Ahmet Bin Hanbel)
            Konunun ciddiyetine dikkat çekici şu sözlerde, Nebimize aittir: “Sizden öncekilerin izlerini kuşkusuz arşın arşın takip edeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girmiş olsalar, siz de gireceksiniz. Dedik ki ‘ Yahudi ve Hıristiyanlar mı?’ ‘ Ya kim olabilir?’” (Buhari, Sünne, 14)
            Vefatından 5 gün önceydi. Şanlı Nebi ağır hastaydı. Mescidi Nebevide hutbe irat etti ve şöyle seslendi: “Allah Yahudi ve Hıristiyanları helak etsin. Onlar peygamberlerinin mezarlarını mescit edindiler.” (Sahihu’l Buhari, 1/62)
            Meselenin ne kadar vahim olduğunu bilen Şanlı Resul, şu ikazı da yaptı: “Benim kabrimi tapılan bir put eylemeyin.” (İmam Malik, Muvatta, sf: 65)
            Bu illetli anlayış, İsa’nın vefatından sonra Pavlus tarafından dinin içine sokuldu. Pavlus şunları söyledi: “Bizim için tek bir Tanrı Baba vardır. O her şeyin kaynağıdır ve biz O’nun için yaşıyoruz. Tek bir Rab var, O da İsa Mesih’tir. HERŞEY O’NUN ARACILIĞIYLA YARATILDI. Biz de O’nun aracılığı ile yaşıyoruz.” (Bkz, İncil, Pavlus’un Korintlilere 1. Mektubu)
            325 yılındaki Ekümenik İznik Konsilinde ve 451 yılındaki dördüncü Kadıköy Konsilinde, Pavlus’un görüşleri neticesini verdi ve İsa’nın gerçek tanrı olduğu ilan edildi.
            Bu görüşler dehşetli bir şirkti. Şirke batan Hıristiyan dünyasında bu görüş, bugün itibarıyla şu şekilde tescillenmiş oldu: “ İSA OLMASAYDI, KÂİNAT YARATILMAZDI. Göklerde ve yeryüzünde görünen ve görünmeyen şeyler; tahtlar, egemenlikler, yönetimler ve hükümranlıklar… Her şey onun aracılığıyla ve ONUN İÇİN YARATILMIŞTIR.” (Bkz, Katolik Kilisesi, Din ve Ahlak İlkeleri, par. 33)
            Batıl inançlar, bulaşıcı hastalık gibidir. Çok çabuk yayılır ve taraftar bulur. Tarihi tecrübe göstermiştir ki Allah’ın kitaplarını tahrif edenler, nebilerini ilahlaştıranlar hep din adamları olmuştur.
            Hıristiyanlar İsa Nebiyi ilahlaştırır da, Müslümanlar geri mi kalır? Kur’an’ın açık ve net bilgisine, Muhammet Aleyhisselamın ısrarlı uyarılarına rağmen, ne yazıktır Müslümanlar da aynı yoldan yürümüştür. Önemli olan kapıyı açmaktır. Müslümanlar o kapıyı nasıl mı açtı?
            Levlake levlake diyerek açtı. Levlake, ‘sen olmasaydın’ anlamındadır. Konuyla ilgili rivayet şu şekildedir:
            “Levlake levlake lema halaktu’l eflak”. Anlamı; “Sen olmasaydın, sen olmasaydın.. Ben kâinatı asla yaratmazdım.”
            Peki, bu rivayet nedir? Hadis mi? Ayet mi? Yoksa başka bir şey mi?
            Konuyla ilgili yaptığım detaylı araştırma sonucu, şunu gördüm. Levlake söylemi, kesinlikle mevzu yani uydurulmuş bir hadis. Senet yönünden, dil yönünden ve mana yönünden böyle bir hadisin, söylenmesi asla mümkün değildir.
            Her şeyiyle şirk olan bu görüş, İslam’ın içine tasavvuf ve tarikatlar yoluyla sokuldu. Zamanla bir inanç ve itikat haline getirildi. Mehmet Demirci hoca, konuyla ilgili olarak şu tespitleri yapmış:
            “ Tasavvufta Resulullah’ın manevi şahsiyetini ifade etmek için kullanılan; ama Kur’an ve sünnetten uzaktan yakından alakası olmayan Hakikat-i Muhammediye inancı şöyledir: ‘ Hz. Peygamberin altmış üç senelik zamanla sınırlı cismani hayatından ayrı bir varlığı daha mevcuttur. Allah’tan başka hiçbir şey yokken ilk defa Hakikati Muhammediye var olmuş, bütün yaratıklar bu hakikatten ve onun için halk edilmiştir. Âlemin var olma sebebi, maddesi ve gayesi bu hakikattir.
            Tasavvufta sık sık kullanılan ve kutsi hadis olarak ta rivayet edilen ‘sen olmasaydın ben kâinatı yaratmazdım’ ifadesiyle bu husus anlatılır.” (DİA, cilt: 15, Sf: 180)
            Levlake’nin ardından, Hakikati Muhammediye uyduruldu böylece.
            Âlemler Muhammet Alehisselamın yüzü suyu hürmetine yaratıldı. Allah’tan başka hiçbir şey yok iken, O vardı. O olmasaydı, Allah bu âlemleri yaratmayacaktı.
            Levlake uydurma hadisiyle açılan kapı, daha sonra sonuna kadar aralandı.
            Muhammet Aleyhisselam bir nurdu. Teri kokmazdı. Çölde yürürken iz bırakmazdı. Nebilerin serdarıydı. Ümmetine şefaat edecekti. Cennetin kapıları ardına kadar kendisine açıldığında, ‘ümmetim girmeden, cennete girmem’ diyecekti.
            Son yüzyılda; dehşetli bir şirk olan bu görüşleri, Said Nursi şöyle bayraklaştırdı:
            Kur’an’ın batini ve zahiri anlamları vardı. Muhammed Aleyhisselam batini manasını sadece Hz. Ali’ye söylemişti. Dersimi Ali’den alıyorum diyerek, Kur’an’ın batini anlamına kavuştuğunu ifade eden Said Nursi, sonra şunları ifade edecekti: “Bu risaleler. Kur’an ayetlerinin ayetleridir.” Bu şu demekti; risaleler olmasaydı Kur’an ayetleri açıklanamazdı.
            Fethullah Gülen de her şeyiyle şirk olan, bu görüşlerin takipçisi oldu.
            Okuyucularımın takdirine bırakıyorum. Hıristiyanların İsa’ya yaptıklarıyla, Müslümanların Muhammed Alayhisselama yaptıkları arasında ne fark var. Nebileri ilahlaştırma çabalarında, aynı şirk sözler ve rivayetler yer almıyor mu?
            Levlake hikâyesi, mevlitlerde okunur. Kandil gecelerinde anlatılır. Kutlu doğum haftalarında, ballandırıla ballandırıla dile getirilir. Vaaz ve hutbelerde iç geçirilerek sunulur.
            Kur’anda yok. Nebimizde yok. Sahabede yok böyle bir rivayet.
            Bu konuyu niye anlattım?
            Nebiler ilahlaştırılınca, başka bir makama geçmiş oluyor. Peki, onların boşluğunu kim dolduracak? Tarikatlar, cemaatler ve diğerleri. Bu yapıların uzun asırlar boyu, İslam’ın içinde hayat bulmalarının sebebi budur. Muhammed’i ilahlaştırdılar. Mührünü birilerine bırakması lazımdı. Bugün tarikat ve cemaatlerde gizli bir çekişme vardır. Nedir o diyeceksiniz; “Muhammed Aleyhisselamın mührü bizde çekişmesi.”
            Böyle bir söylemi, inanç ve itikat haline getirmek demek; Kur’an’ın ayetlerini tahrif, Muhammed Aleyhisselamı da tasfiye ediyorum demektir.
            Şüphesiz bu yüzden; Kur’an’ın pek çok ayeti yok farz edilmiş, görülmezden gelinmiş, anlatmaktan imtina edilmiştir. Mesela, Allah’ın yaratmasıyla ilgili şu ayetini duydunuz mu?
            “Cinleri ve insanları, kulluğu sadece bana yapsınlar diye yarattım.” (Zariyat–56)
            Mesela, Muhammet Aleyhisselamın görev sorumluluğunu anlatan, şu ayeti hiç duydunuz mu?
            “ Biz seni; bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı olarak gönderdik.”
            Muhammed Aleyhisselam bir ‘ŞAHİT’tir. Nedir diye merak ettiniz mi? Vaaz ve hutbelerde hiç duydunuz mu?  Duyamazsınız. Çünkü bu ayette yok farz edilmiştir. Şayet Müslümanlara anlatılırsa, Levlake hikâyesinin nasıl bir şirk olduğu anlaşılır.
            Önümüzdeki günlerde, Muhammed Aleyhisselamın “şahitliğini” de yazacağım…

Bu yazı 407 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • Ali iLHAN
    3 gün önce
    Bu bilgiler için çok teşekkür ederim Ahmet Abim.Ben hep, kitabımız bir iken neden türlü türlü tarikatlar var diye merak eder dururdum.
  • Selma Sofuoğlu
    4 gün önce
    Uyarıcı olduğunu , müjdeci olduğunu biliyorduk.. Şahitliği de okumak isteriz.. Kaleminize güç versin Rabbi m..