Kadına şiddet, kadın cinayetleri, sağlık çalışanlarına şiddet, sağlıkçı cinayetleri, aile içi şiddet, aile cinayetleri münferit asayiş vakaları olmaktan çıkıp, bugün sıradan hale gelmiştir. En son Konya’da bir hekimin, İstanbul’da bir avukatın öldürülmesi, bu topluma ne oluyor sorusunu da beraberinde getiriyor.
Toplumsal yapıyı kemiren, bu şiddet sarmalının çok yönlü sebepleri elbette var. Eğitim, psikolojik etkenler, ekonomik sıkıntılar, siyasi söylemler gibi nedenler sıralanabilir. Şiddeti ve cinayetleri önlemede, yasal boşluklar dile getirilebilir. Ancak bunların ötesinde, toplumsal düzeni ve toplumsal psikolojiyi yerle bir eden, sebepleri arayıp bulmak gerekir.
Yüzde 99’u Müslüman, ana omurgası muhafazakâr olan bir toplumda, böylesine şiddet ve acımasız cinayetler neyin habercisi acaba. Allah’ın dinini halkın dini haline getirenlerin, elbirliği ile gelişmeleri seyretmesi, akıl alacak bir iş değildir. Yaşamın içine giremeyen, üstelik ötelenen, fıkıh, kelam tartışmalarında boğulan bir din anlayışının, topluma bir şeyler vermesi elbette düşünülemez.
Muhafazakâr bir toplumda, kadın erkek ilişkileri hangi boyuttadır. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, tamamen Kur’an öğretisi ve bilgisinin dışındadır. Kadını ikinci plana atan mezhep görüşleri, dinmiş gibi yıllardır topluma empoze edilmektedir. Diğer yönüyle, Kur’an bilgisine mesafeli kesimlerde, kadın erkek ilişkileri çığırından çıkmıştır. Nikâh dışı beraberlikler, ilişkiler sonunda şiddet ve cinayetle bitmektedir.
Bir hekim nasıl dövülür, nasıl öldürülür?
İnsan için, sağlıktan daha önemli ne olabilir. İnsanı tedavi eden bir hekim, kaç yılda yetişir. Hasta tıbbın el verdiği imkânlar çerçevesinde tedavi edilebilir. Bunun ötesinde her hasta, iyi olacak diye bir durum söz konusu değildir. Tedavi eden, insanı sağlığına kavuşturan hekime ancak saygı duyulur, minnet duyulur.
Dolayısıyla hasta ile hekim arasında, nazik bir sınır mutlaka olmalıdır. Son yıllara gelinceye kadar böyleydi. Fakat son zamanlarda, kantarın topuzu iyice kaçtı. Sağlık personeline saldıranlar, personeli darp edenler, hekimleri öldürenler tehlike işaretleri vermeye başladı.
Ülkenin sosyal yapısının, bozulmaya başladığının resmidir bu tablo.
Bunu fevkalade önemsiyorum. Zira sağlıktan ötesi yoksa sağlıkçılara karşı bu şiddet neyin nesi?
Demek ki bazı noktalarda fahiş hatalar yapılıyor, olmaması gereken olaylar, olur hale geliyor.
Aslında siyasi söylemlerin, bu negatif gelişmede önemli bir rolü var. Bir zamanlar bu ülke, seçilmiş-atanmış tartışması yaşadı. O tartışmanın, zamanla pratiğe geçişini gördük. Sağlık sektörü, en fazla nasibini alan kesim oldu. Seçmen her şeyin üstüne çıkarıldı. Seçilmiş, atanmış ve görevlendirilmiş bütün kesimler, seçmen karşısında el pençe hale getirildi. Ve böylece ok yaydan çıktı.
Hastaneye gelen, bambaşka bir havada geliyor. Personelin ve hekimlerin, o psikolojiyi okumaları mümkün değil. Hasta, burada karşılanmayı, bir an önce iyileştirilmeyi, hata yapılmamasını istiyor. Aksi sonuç düşünmüyor. Sıra bekleyemez mesela. Hekimin hekimliğinden şüphelidir mesela. Ya dediği gibi olur ya da vurur.
Niye? Çünkü hasta ile hekim arasında, olması gereken nazik çizgi yerle bir olmuştur.
İstanbul’da bir avukat öldürüldü. Bugüne kadar kaçıncı avukat cinayetidir bu?
Hukuk düzeni sarsılmasa, hukuka olan güven tükenmese, bu şiddete tanık olur muyuz?
Vatandaşın hak ve hukuku, adli makamlarda karşılık bulmadığı zaman ne olur? Bence şu olur, ihkak-ı hak arayışı başlar. Bunun anlamı, şiddet kullanarak, adaleti sağlamaktır. Bu yöneliş, toplumsal huzur bakımından büyük bir felakettir.
Son zamanlarda, asayişin ötesine taşan ve herkesi düşündüren cinayet olaylarıyla sarsılıyor ülke. Anasını öldüren var, babasını öldüren var, oğlunu öldüren var, akrabalarını kurşuna dizen var. Cinnet geçirip, ailesini nüfus kütüğünden silip atan var.
Elbette ekonomik sıkıntılar söz konusu. Sadece bununla kalmıyor. Aile içi geçimsizlikler, boşanma davalarındaki olumsuzluklar, şiddete yönelmede önemli rol oynuyor.
Netice itibarıyla; eğitimsizliğin bel büktüğü bir toplumda, ekonomik sıkıntılar, adalete olan güvensizlik, siyasetin tahripkâr dili, idarecilerin vurdumduymazlığı, bireyleri şiddet sarmalının içine sokuyor.
Eskiden cinayet sebepleri belliydi. Ya sınır kavgası, ya miras tartışması, ya namus davası gibi sebepler olurdu. Fakat son yıllarda yaşadığımız olayların, kategorik olarak yön değiştirmesini, derin derin düşünmek zorundayız.
Zira şiddet münferit bir olay olmaktan çıkmış, toplumsal bir yaraya dönüşmüştür. Eğer gerekli tedbirler alınmazsa, bu yara bünyeyi çürütebilir.
YORUMLAR