Esat gitti. Bizim cenahta, hamaset nutuklarının ardı arkası kesilmiyor. Biraz iç siyasete yönelik bu söylemler. Bence yakın tarihin gerçeklerinden ve yaşanan olaylardan oldukça uzakta. Esat sonrası Suriye projeksiyonunda, kesinlikle hamasete yer olmayacak. Libya ve Irak gibi ülkelerin yaşadığı trajediyi, bu defa Suriye yaşayacak.
Biraz geriye dönmek istiyorum.
Arap baharı hareketi aslında, 2010 yılında başlamadı. Amerikan Waterkeeper Birliğinin başkanı Robert F. Keneedy’nin ifadesiyle, 2000 yılında kademeli olarak devreye sokuldu. Arap-Trans boru hattı projesine, Esat çekince gösterince düğmeye basıldı. Buna göre, Suriye istikrarsızlaştırılacaktı.
Aynı yıllarda dünyada ekonomik açıdan, başka bir gelişme yaşanmaya başladı. Rusya’nın önderlik ettiği bu gelişmede, ticarette milli paraların kullanılmasının önü açıldı. Bazı ittifak ülkeleri ve mesela BRİSC gibi topluluklar, ticarette dolar yerine kendi paralarını kullanır hale geldi.
Zamanla ülkelerin merkez bankalarında, zorunlu tuttukları dolar rezervleri gerilemeye başladı. Bu düşüş, yaklaşık üçte bir oranına karşılık geliyordu. Dolayısıyla dünyadaki dolar saltanatı için, hiç te iyi bir durum değildi.
5 Şubat 2006 tarihinde, Suriye’de Başbakanlık bir genelge yayınladı. Bu genelgeye göre; kredi anlaşmalarında, ithalat ve ihracat sözleşmelerinde yer alan bedellerin, ABD doları yerine Euro olarak ödenmesini mecburi kıldı.
Amerikan İsrail ittifakı açısından, Suriye’nin sicili kabarıklaşıyordu.
Arap-Trans petrol boru hattı projesine çekince ve ticarette dolar yerine euro kullanılması.
Arap baharı henüz başlatılmamıştı. Türkiye-Suriye ilişkilerinin zirve yaptığı günlerdi. Esat bizim kardeşimizdi. Yaşananları elbette hatırlıyorsunuz. Türkiye’nin Suriye’ye ihracatı 1 milyar dolar civarındaydı. İki ülke, her konuda işbirliği içerisindeydi.
O günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, müthiş bir açıklamada bulundu. Şöyle dedi Gül; “PKK terörünü çözme konusunda hiç bu kadar yakın olmadık” Bu açıklama heyecan vericiydi. Şahsen büyük heyecan duymuştum.
Bu açıklamanın detayları, sonraki günlerde ortaya çıktı. Dağdaki terörist sayısı 5 bin civarındaydı. Bunların yarısı Suriye vatandaşıydı. Esat, Suriyeli teröristleri affedip, ülkesine getirmeyi vaat ediyordu. Türkiye için gerisini halletmek artık kolaydı.
Bu durum; Amerikan İsrail ittifakı için, kabul edilebilir bir durum değildi. Zira yıllarca, PKK terör örgütüne verdikleri desteği herkes biliyordu. Esat böylece, onların nazarında üçüncü sabıkasını almış oluyordu.
Sonrasında düğmeye basıldı. Suriye kaynamaya başladı. Cihatçı terörist guruplar devreye sokuldu. 15 yıl süren hikâyenin sonunda, Esat pes etti ve gitti.
Projenin mimarı olan Amerika, HTŞ’yi terör örgütü olmaktan çıkardı. Örgüt lideri Colani’nin başına konan, 10 milyon dolarlık ödülü de kaldırdı. Ne kadar güzel değil mi?
Başta petrol olmak üzere, dünyadaki enerji kaynakları üzerindeki tasarrufu ve dolar saltanatıyla hükümranlığını sürdüren bir güç var. Kim gücüne kafa tutuyor, hemen defterini dürmenin hesabını yapıyor. Dolayısıyla ortadoğuda hesap, hesap içinde. Proje, proje içinde.
Uzun yıllar terör listesinde yer almış, başına ödül konmuş bir isim Suriye’de devlet başkanı olacak. Etnisitenin, mezhepçiliğin, cihatçılığın hüküm sürdüğü bir coğrafyada düzen sağlayacak. Ekonomisiyle, alt yapısıyla, askeri yapısıyla tuz buz olmuş bir ülkeyi ayağa kaldıracak.
Bence bunun hiçbir tarihi ve mantıki bir tarafı yok.
Suriye meselesine, birde bu açıdan bakmak gerekir diye düşünüyorum.
YORUMLAR