Tarikat ve cemaatler, tarih boyunca siyasetle hep iç içe olmuşlardır. Bu ilişkiler uzun asırlar boyunca, belirli bir denge üzerinde yürümüştür. Ancak son yüzyılda, İslam coğrafyasında ve özellikle Ortadoğu’da, tarikat siyaset ilişkileri farklı bir boyut kazanmıştır.
Cemaat ve tarikatlar hızla büyürken, iktidarları ve ülke siyasetini etki altına almaya başlamıştır. Bir yandan vakıf ve dernek çalışmalarına hız verilirken, bir yandan da ekonomik büyümenin yolları aranmıştır. Günümüzde hızla holdingleşen, ticarileşen ve devasa iktisadi güce kavuşan tarikat ve cemaatler vardır.
Böylesi bir yapılanmanın, elbette bir gayesi olmalı. Bu gayenin siyasi olduğu, son yüzyılın acılı örneklerinde görülmüştür. Hiçbir tarikat ve cemaat, anlattığım şekilde kendi başına asla büyüyemez. Gizli servislerin, istihbarat birimlerinin katkısı olmadan bunu başaramaz.
Yıl, 21 Mart 2003. Irak, ABD tarafından işgal edildi. 20 gün sonra Bağdat ele geçirildi. Saddam’ın 33 yıllık iktidarı sona erdirildi. Kimyasal silah var diye başlatılan askeri harekât, böylece başarıyla sonuçlandı. Ancak yıllar sonra, ABD başkanı Bush bir itirafta bulundu. Saddam’ın elinde kimyasal silah yoktu dedi. Bu işgalin neticesinde, çok sayıda Müslüman hayatını kaybetti.
O günden bugüne, pek çok soru akıllarda kaldı.
Ne gibi mi diyeceksiniz.
Tek kurşun atmadan, tek tank çalışmadan, tek uçak havalanmadan Saddam teslim oldu. O günlerde, Saddam’ın ünlü devrim muhafızlarından bahsediliyordu. Yerin altında tünellerde bekliyorlardı. ABD’yi içeri çekip imha edeceklerdi. Fakat onlardan da bir ses çıkmamıştı.
Gerek ABD ve gerekse CIA, aradan geçen bunca zamana rağmen, konuyla ilgili herhangi bir açıklama yapmadı. Ama böylesi bir teslim oluşun, mutlaka bir hikâyesi olmalıydı. Araştırmacılar sonraki yıllarda, bu konu üzerinde çok çalıştı. Kitaplar yazıldı, araştırmalar yayınlandı. Özellikle Irak halkından, bazı itiraflar geldi.
Bu hikâyenin bir aktörü vardı: KESNİZANİ TARİKATI.
Irak’ın Süleymaniye vilayetinde, faaliyet gösteren bir tarikattı bu. Kadiri koluna bağlı, iki asırlık bir geçmişi vardı. Adını Kürt kökenli bir aşiretten alıyordu: Kesnizani aşireti. O yıllarda, tarikatın şeyhi Muhammed Kesnizani idi. Bu tarikatın büyümesine, 1950’li yıllardan itibaren CIA büyük destek veriyordu. Kürtlerin yanı sıra, Arap ve Türkmen nüfusta tarikata büyük ilgi gösteriyordu.
Körfez savaşı sonrası, 1980’lerden itibaren, tarikat Saddam’a yanaşmaya başladı. Şeyh Muhammed Kesnizani, büyük bir strateji değişikliğine gitmişti. Sonraki araştırmalar gösterdi ki bu değişikliğin arkasında, MOSSAD’ın önemli bir katkısı vardı.
Kesnizani kelimesinin anlamı; “Kimse Bilmiyor” idi.
Saddam’a yakınlaşma, bu hikâyenin giriş bölümüydü. Sonunun nasıl biteceğini kimse bilmiyordu. Tek istisnası, Kesnizani tarikatıydı.
Kadiri koluna bağlı olmasına rağmen, tarikat ritüellerini de değiştirmeye başlamıştı. Toplu gösterilerde müritler vücutlarını şişliyor, alevleri yutuyor, cam parçalarını ağızlarında çiğniyor ve hiçbir şey olmuyordu.
Bu gösteriler, Saddam’ın sarayında ve etrafında büyük hayranlık uyandırıyordu.
Hikâyenin yazılımı devam ediyordu.
Saddam’ın karısı Sacide Hayrullah
Saddam’ın kardeşleri Vatban ve Barzan
Saddam’ın ikinci adamı İzzet el Duri
Saddam’ın Genelkurmay Başkanı El Rayi
Saddam’ın Hava kuvvetleri Komutanı Hamid Saban
Saddam’ın Askeri İstihbarat Başkanı El Samahrayi
Saddam’ın Muhaberat elemanları, Şeyh Muhammed Kesnizani’nin ayaklarını öperek mürit oluyorlardı.
Bağdat’ta “Dünya Tasavvuf ve Maneviyat Merkezi” ve “Şeyh Muhammed el Kesnizani Üniversitesi” ve Irak’ın her bölgesinde tekkeleri ile tarikat faaliyetine devam ediyordu.
Kesnizani tarikatı, Saddam rejiminin ciğerlerine kadar nüfuz etmişti. Nasıl mı diyeceksiniz. Iraklılar bu durumu şöyle ifade etmişti; “Tarikat, Saddam’ın yatak odasına kadar hâkim olmuştu.”
Mesele üzerinde yazılan yazılara, yayınlanan kitaplara, yapılan yorumlara dikkatlice baktım. Ortaya konan iddia gayet açık ve netti. Kesnizani tarikatı ABD ile anlaşmış ve devlet içindeki gücünü kullanarak gereğini yapmıştı. Saddam durumun farkına vardığında, artık vakit çok geçti.
Sonra görüldü ki Saddam’ın ünlü MİG uçakları çölde saklanmış. Ünlü devrim muhafızları da parayla satın alınmış.
Bu tarihi gerçeklikleri niçin anlattım?
Hikâye size, mutlaka yakın geçmişte yaşadıklarımızı hatırlatıyor. Diyorsunuz ki bu nasıl benzerlik.
Önemli olan, hem bu hikâyeden ve hem bizim yakın zamanda yaşadıklarımızdan ders çıkartmaktır.
Bugünkü gelişmelere bakarak, ders çıkarttığımız söylenebilir mi?
Cevabı sizlere bırakıyorum…
YORUMLAR