YOLDA GELEN ACI HABER
Bölümümüzde ölçme Tekniği Anabilim Dalı Başkanlığını sürdürdüğüm dönemdi. Yıl 2014. Kendisine patron diye hitap ettiğim kayın biraderim Abbas Ataman ve eşi 2010 yılı civarında Kapadokya’daki otellerini satmışlar ve İstanbul Şişli’de Harbiye’ye yakın bir apart hotel alarak işletmeye başlamışlardı. Zaten sohbetlerimizde “Ben yatırımımı Kapadokya yerine İstanbul’da yapsaydım çok daha isabetli olacaktı” dediğini anımsıyorum.
Patron rehberlik yapıyor, otel işletiyor ve Rusça öğreniyordu. Yaşam böyle akıp giderken bir gün Patron’ un hastalandığını haber aldık. Uzun tahliller ve testler den sonra ameliyat olmasına karar verildi. Hastaneye kaldırılıp ameliyat edildi. Ben de Davutpaşa’daki dersimden sonra kendisini hastanede ziyaret ettim.
Hastanede belli bir süre kaldıktan sonra taburcu oldu. Eşim düzenli olarak abisini ziyarete gidiyordu. Bu ziyaretlerin birinde abisine “Eğer Eşin de uygun görürse seni Kilyos’a götürelim bizde kal. Böylece iş yerinin eksiği gediği ve müşteri telaşesinden kurtulur sakin bir ortamda daha çabuk iyileşirsin” teklifini yapar. Patron bu teklifi eşi ile değerlendirdikten sonra bize gelmeyi kabul eder.
Birkaç gün sonra geldiler. Hemen kapıya gelip kendilerine hoş geldin dedik. Birbirimize sarıldık. Patronu ilk kez çok zayıflamış gördüm. Kapıdan bahçemize girerken Patron’ un bize “beni yok sayın” demesini unutamıyorum. Siz işinize bakın, benim için plan program yapmanıza gerek yok demek istiyordu. Ben de kendisine “Patron, öyle şey mi olur? Bak bu sözüne alındım. Sen bizim başımızın tacısın” diyerek evimize buyur ettik. Evimizin giriş katını patrona tahsis ettik. Şöminenin yanındaki pencere kenarına yatağını da yaptık.
Patron bizimle birlikte kalmaya başladı. Eşim Emine Hanım ve Patron iki kardeş olarak birbirlerini çok severlerdi. Emine hanım kardeşinin yemeklerini hazırlayıp kendisine haber verir ve birlikte yemeklerini yerlerdi. Hafta sonları ben de bu yemeklere katılırdım. İşten eve geldiğimde patronun yanına uğrar nasılsın dediğimde “Şekil 1 de görüldüğü gibi iyiyim” diyerek esprisini patlatırdı. Birkaç koli kitabı yanında demirbaşıydı. Kahvaltımızı yaparken günlük işlerden bahseder ve arkasından tarih sohbetleri başlardı. Gücünün elverdiği ölçüde bu sohbetler devam ederdi. Yarım saatten sonra bu günlük yeter diyerek istirahate geçerdi.
Bazı günler Kilyos içinde gerek benimle gerekse Emine Hanım’la kısa geziye çıkardı. Bu yürüyüşlerde yanımızda sandalye olur ve yorulduğunda oturarak dinlenir ve sonra tekrar yürürdü. Bazen de arabamızla deniz kenarındaki Kilyos çay bahçesine götürürdük.
Tahlil ve test zamanı geldiğinde, hastaneye götürülüp gerekli işlemleri yaptırılıp Patron tekrar bize getirilirdi. Yapılan test sonuçlarındaki küçük iyileşmeler her birimize moral verir ve sevinirdik.
Patronun tıraş zamanı geldiğinde, berber çağrılır ve balkonda tıraşı yapılırdı. Seveni çok olduğu için kendisiyle görüşmek ve hâl hatır sormak amacıyla telefonla ararlardı. Başlangıçta bu aramalara cevap verdi. Fakat bu telefonlar da kendisini çok yormaya başladı. Daha sonra telefonları kabul etmemeye başladı. Bu yüzden bazı alınganlıklar oldu. Hatta Patron telefonumuza bile cevap vermiyor diyenler oldu. Oysa telefonda uzun süre sohbet edecek hali yoktu.
Patronun tahlil ve test yaptırma zamanı gelmiş ve bizim de Gördes’e gitme durumumuz söz konusu olmuştu. Emine Hanım abisine danışarak durumu anlatmış ve eğer uygun görürsen Gördes’e birkaç günlüğüne gidip geleceğiz dediğinde “Gayet tabi gidebilirsiniz Köylü, planınız neyse uygulayın. Ben de bu vesileyle özlemiş olduğum evime gider hem hasret gideririm hem de tahlil işlerine bakarız” demişti. Patron İstanbul’a otellerine gitti. Bizde o günlerde hazırlığımızı yapıp arabamızla Gördes’e geldik. Amacımız memleket hasreti gidermek annemi, babamı görmek ve emekliliğimizde oturmak için aldığımız evin tadilat noksanlarına bakmaktı. Köye gelerek anne baba ziyareti yaptık. Daha sonra Evin noksanları ile ilgilendik. Akşamları yeğenim İbrahim Esen’in evinde kaldık. Bu arada gelinimiz Şennur’un araba ehliyeti alması için onu cesaretlendirdik. Geldiğimizin üzerinden birkaç gün geçmişti ki patronun eşinden telefon geldi ve patronun ağırlaştığı haberini verdi. Vakit gece saatiydi. Bizde Gördes ziyaretimizi kısa keserek sabahleyin yola çıkmaya karar verdik.
Sabahleyin hazırlıklarımızı yaparak Esen Ailesi ile vedalaşıp yola çıktık. Patron sevenleri ve ülkemiz için çok değerli bir şahsiyetti. Bir an önce iyileşmesini bekliyorduk. Ancak aldığımız haber bizi üzmüştü. Bu duygularla yolculuğumuza devam ettik. Akşam saatlerine doğru İstanbul’a doğru yaklaştık ve yönümüzü Fatih Sultan Mehmet Köprüsüne doğru çevirerek ilerlemeye başladık. Köprüye yaklaştıkça trafik artıyor ve yavaş ilerliyordu. O Esnada Emine Hanım’ı patronun eşi tekrar aradı.
Hâl hatır konuşmasından sonra Emine Hanım bir anda “olamaz abim bizi bırakıp gidemez, o bizim evimizin direğiydi, o çevresindeki herkesin önünü aydınlatan bir projektördü, bir sorunumuz olduğunda görüşüne başvurduğumuz bir büyüğümüzdü, o bizim sanata, kültüre, çağdaşlığa, insanlığa açılan penceremizdi, sırtımızı güvenle dayadığımız bir dağdı, o sevenlerini bırakıp gidemez “diye hem konuşuyor hem ağlıyordu. Ben de direksiyon başında duyduğum bu haber ve konuşmalar sonucunda şaşkına döndüm. Bir anda ne olduğunu anlamadan yanımızda giden bir tır, önce arabamızın sol yanından sürttü daha sonra arabamızı sağ ön tekerleğine takarak yarım metre civarında sürüklendik. Bereket trafik yoğunluğundan dolayı bütün araçların hızı düşüktü. Tır hemen durdu. Emine hanım sağ koltuktan kolayca dışarı çıktı. Ben sürücü koltuğundan kalkıp yine arabanın sağ kapısından dışarıya çıktım. Polisler geldi zabıt tutuldu. Çekici çağırıp arabamızı 4. Levent’teki araç servis istasyonuna getirilmesini sağladım. Eşim dördüncü Levent’te indi ve hastaneye gitti. Ben çekici ile birlikte servis istasyonuna gittim. Aracı tamir için servise bırakıp oradan Kilyos’taki evimize yorgun argın ulaşabildim.
Bu olaydan sonra, trafikte tır gibi büyük araçlara çok dikkat edilmesi gerektiğini, yaşayarak öğrenmiş oldum. Bu deneyimimi okurlarımla paylaşmak istiyorum. Büyük, uzun ve tonlarca yük taşıyan araç sürücüsü, küçük arabaların sürücülerine göre yüksekte oturduğu için kendine çok yakın seyreden küçük araçlar kör noktalara girdiğinde onları göremediği için kazalar meydana gelmektedir. Bizim başımıza gelen bu kaza da bir kör nokta kazasıdır. Böyle bir kaza yapmamak için onların olabildiğince uzağından gitmek veya sollamak gerekir. Başka bir ifade ile aracımızın, büyük araç sürücüsünün dikiz aynasında görünür olması sağlanmalıdır. Özet olarak büyük araçların sağ ön tarafları büyük tehlike arz eder, onun için uzaktan geçmek lazımdır.
Ertesi gün Zincirlikuyu Mezarlığı’nda buluştuk. Cenaze oraya geldi. Patron’ un sevenleri orada toplandı. Toplantıda söz alıp konuşanlar ve onunla anılarını paylaşanlar oldu. Hepsi onun cana yakın bir dost olduğunu, yokluğunu kabullenmenin zor olduğunu ve yaşasaydı neler planladıklarını anlattılar. Sanıyorum sağlığında beni kendi köyümün mezarlığına gömün dediği için cenazesi, Kıran Köy Mezarlığı’na büyük bir kalabalıkla defnedildi. Mezarında rahat uyu sevgili Patron.
YORUMLAR