Seyirciler Önünde Oynadığımız “İstiklal” Piyesi
İlkokul son sınıfta, öğretmenimiz Niyazi Sarıgüney, hazırlık çalışmaları ve provaları dört beş ay süren piyes çalışması yaptırmış ve yıl sonu etkinlikleri çerçevesinde bu piyesi bütün köylünün karşısında oynamış ve izleyicilerden büyük alkış almıştık. Anılarım arasında bu piyes hakkında da bir şeyler yazmak isteyince, aklımda sadece piyes oynadığımız ve oynanan rollerden birkaçının adının kalmış olduğunu fark ettim. 1961 yılında oynadığımız bu piyesin içeriği neydi? Konusu nasıl bir şeydi? Kim yazmıştı? Topluma vermek istediği mesaj ne olabilir? Diye bir sürü soru kafamda cirit atmaya başladı. Bunları araştırıp bulmayı amaç edindim.
Piyese dair aklımda kalan sadece, piyesteki bazı rollerdi. Benim bu piyesteki rolüm “Hapishane Müdürü” idi. Ayrıca İlçe Kaymakamı, Adalı Hüseyin gibi roller vardı. Araştırma dayanağım sadece rollerin isimleriydi. İnternette arama motoruna “Adalı Hüseyin, Hapishane Müdürü, Kaymakam “yazıp enter tuşuna bastıktan sonra çıkan sayfadan; Piyesin yazarının Reşat Nuri Güntekin, Piyes adının İstiklal olduğunu öğrendim. Benim hatırlamadığım diğer roller ise, İhtiyar Köylü, Savcı, Adliye Müfettişi, Bir Ecnebi Subay, Tercüman, İki jandarma şeklinde dağılıyordu.
Çıkan sayfada piyes, olduğu gibi anlatılıyordu. Bu piyes İstiklal Savaşı sırasındaki bir mahkeme sürecini anlatmaktadır. Yani Türkiye Cumhuriyeti kurulmamış ve bağımsızlığımız başka ülkeler tarafından tanınmamıştır. Piyesin içinde geçen olaylar ülkenin o günkü koşullarını yansıtmaktadır.
Ben burada piyesin özetlenmiş halini yazıyorum. 1961 yılında ilkokul son sınıfta iken “Hapishane Müdürü” rolünü üstlendiğim İstiklal piyesinin özeti:
Adalı Hüseyin, Terma adası sakinidir ve çalışmak için Türkiye’ye gelir ve yaşamını sürdürür. Daha sonra bir kadın meselesi yüzünden bir başkasının canına kıyar. Bu yüzden idama mahkûm olur. Öldürdüğü kişinin babası piyeste “İhtiyar Köylüdür”. Mahkeme bitmiş ve Adalı’nın idamına karar verilmiştir. İdam için yetkililer hapishaneye gelmiş hükmü infaz edeceklerdir.
Fakat Terma Adası Osmanlı egemenliğinden çıkıp başka bir ülkenin egemenliği altına girmiştir. Terma adasının belediye başkanı Adalı Hüseyin’in kardeşidir. Osmanlı hükümetinin Kapitülasyonlar yüzünden azınlıklara karşı eli kolu bağlıdır. Terma Belediye başkanı kardeşinin Türkiye’de idam edileceğini öğrenmiş ve kendi hükümetine ve silahlı kuvvetlerine haber vermiştir. Ayrıca Saraya bağlı validen de Adalı Hüseyin’in Terma adasına geri gönderilmesi onayını almışlardır. İdamın önlenmesi için Düşman torpidoları yönlerini Türkiye’ye çevirmiş ve aynı zamanda Yabancı Subay ve Tercüman, idam yapılmadan önce hapishaneye gelmişlerdir. Tercüman ve yanındaki subay hapishanede bulunan Türk yetkililere durumu anlatmışlar ve ilgili kararları bir zarf içinde takdim etmişlerdir.
Yetkililer zarfı açıp ilgili kararları inceledikten sonra büyük şok geçirmişler ve ne yapacaklarını şaşırmışlardır. Çünkü mevcut yasalara göre bir mahkeme süreci işlemiş ve sonunda yasaların amir hükümleri çerçevesinde bir zanlının eylemine uyan cezaya çarptırılması karara bağlanmıştır. Ancak daha sonra başka bir ülkenin zoru ile verilen hukuki kararlar yok sayılmış ve suçlu sanki hiçbir şey olmamış gibi kendi memleketine gönderilecektir. Bundan dolayı hapishanedeki yetkililer, Türk Ulus’unun onurunun ayaklar altına alınmasına dayanamamış ve çok üzülmüşlerdir. Şok geçirmeleri bu yüzdendir. Fakat mevcut hükümetin kararına karşı elleri kolları bağlı olduğu için yapılacak bir şey kalmamıştır. Yukarıdan gelen talimatlara uymak zorundadırlar. Adalı Hüseyin’in teslim edilmesi sonucuna varmışlardır.
Fakat ihtiyar köylü ile birlikte Adalı Hüseyin’in idamını dört gözle bekleyen insanlar İdam yerine gelmişlerdir.
Ecnebi Subay ve tercümana teslim edilmek üzere Adalı Hüseyin koğuşundan eli kelepçeli olarak yetkilerin yanına getirilir. Adalı, kendisinin idam edileceğini düşünmektedir. Yetkililer durumu Adalı Hüseyin’e bildirir kendisinin idam edilmeyip serbest bırakılacağını söylerler ve ellerindeki kelepçeyi çıkarıp özgür olduğunu bildirirler. Bu defa Adalı Hüseyin çok şaşırır. Olanlara bir anlam veremez. Adalı Hüseyin, Türk topraklarında yaşadığı ve bu topraklarda karnı doyduğu için yabancı bir hükümetin kendi lehine aldığı bu kararları elinin tersiyle iter ve Türk kanunlarının kendisi hakkında verdiği hükme uyacağını bildirir ve kelepçenin tekrar ellerine takılmasını ister.
Bu durumu uzaktan izleyen İhtiyar Köylü, Adalı Hüseyin’in yanına gelir ve onun boynuna sarılır. Adalıya “Eğer sen, Türkiye’yi terk etmek için yabancı subaya teslim olsaydın şu hazırladığım bıçakla canını alacaktım. Ancak sen gözünü kırpmadan Türkiye’de kalır cezam neyse çekerim dediğin için benim de sana olan düşmanlığım kar gibi eridi. Bundan sonra öldürdüğün oğlumun yerine seni evladım sayacağım diyerek birbirlerine sarılırlarken perde kapanır.
Ulusal bağımsızlığın hava, su ve ekmek kadar yaşamsal olduğunu bu piyes bize sergilemektedir. Böylesine bir piyesi bizim oynamamızı sağlayan ilkokul hocam Niyazi Sarıgüney’e çok teşekkür ediyorum.
YORUMLAR