TURİZM GRUPLARININ KONAKLADIĞI ŞEHİR GÖRDES
Değerli okurlarım bu yazımın başlığını önce “Evliya Çelebi Kayacık Kalesi ve Kayası’nı Anlatıyor” başlığı altında yazmıştım. Fakat daha sonra bu başlığı “Turizm Gruplarının Konakladığı Şehir Gördes” olarak değiştirdim. Zaten birinci başlık, ikinci başlığın atılmasına zemin hazırlıyor. Bir an için Turizm şirketlerinin Gördes bölgesini de listelerine alıp tur düzenlemeye başladığını hayal ettim. Gördes’imiz böyle bir listeye girmeyi hak ediyor. Zira Gördes’imiz yemyeşil çam ormanlarına sahip olup mis gibi tertemiz havası ile güzel bir doğaya sahiptir. Diğer yandan Kuvayı Milliye şehri olması nedeniyle yürekli ve vatansever insanların yaşadığı şehirlerden biridir. Ayrıca heyelan nedeniyle, uzun araştırmalardan sonra zemini çok daha sağlam olan bu günkü yerine taşınmıştır.
Böyle olması nedeniyle şehircilik açısından caddeleri ve sokakları modern anlayışa göre tasarlanmıştır. Yunan işgali sırasında Gördes halkı, “sizler, Kuvayımilliye’cilere lojistik destek veriyorsunuz, onlara yataklık yapıyorsunuz denilerek” çok eza cefa çekmişler ve hatta canlarından olmuşlardır. Farklı zamanlarda, Yunan İşgal Güçleri tarafından yakılması da bu yüzdendir. Bu nedenle Eski Gördes olarak adlandırılan yer, heyelanın ve işgalin izlerini taşıması yüzünden insanların merakını çeken tarihi duraklardan biri olmaya adaydır. Ayrıca yeni yapılan yol sayesinde grupların gelip gitmesi de kolaylaşacaktır.
Gördes’in tarihi hakkında gerçek bilgileri, tarihçiler ve arkeologlar verebilir. Antik çağlardan günümüze bütün tarihi evreleri yaşadığını söylemek yanlış olmaz.
Gördes’in bir turizm durağı olmasını sağlayacak başka bir tarih hazinesi daha bulunmaktadır. Kayacık Kalesi ve Kayası olan bu tarih hazinesini, Evliya Çelebi’nin kendine has anlatımı ile okurlarımı buluşturmak istiyorum:
Evliya Çelebi Kayacık Kalesi ve Kayasını Anlatıyor.
“Eğer bu kal ’anın düşmanı olsa cihangirlerden başka hiç kimse ve hiçbir mahluk bu kaleyi alamaz. Dört tarafı gayya kuyusu gibi derin ve tehlikeli derelerle çevrilidir. Kendisi ise semaya baş çekmiş upuzun, yalçın tehlikeli, kara, şahin görünüşlü küçük bir kaledir. Tam iki saatte tepesine çıktık. Sanki üstat bir mühendis elinden çıkmış sağlam bir binadır. Ama ne zaman inşa olduğunu Allah bilir. Eski bir kilise ve zemin altında bir su sarnıcı vardır. Etrafındaki köy ve kasabalar bir kitap gibi apaçık görünür. Kapısı güney doğuya açıktır. Velhasıl, sığınılıp saklanılabilecek acayip muhkem ve sağlam bir kal’a dır.
Bu kayanın güneyinde, iki saate yakın bir yalçın kaya vardır (Bizim Kayacık Taşı dediğimiz). Gök renkli yalçın bir kayadır. Üçer konak uzaklardan görünür. Allah bilir, bu kaya Nuh Tufanı’nda hasıl olmuştur. Adına Naldöken derler. Yolu dahi atların nalını döker. Taş dolu bir yoldur.”
Şahin Kayası
Evliya çelebi devam ediyor: “Ey dostlar, 32 senedir 18 padişahlık yer seyahat ettim. Böyle bir tanrı yapısı heybetli bir dağ görmedim. Güneş zevale varmayınca kalenin tepesindeki kale burçlarının duvarları görülmez. Bu derece yüksek, renkli, acayip, garaip bir yalçın dağdır. Kayanın dört tarafı şahin yuvaları ile dolu olduğundan, “Şahin Kayası” derler. Amma Eski Yunan’ın “Yenvan” tarihinde bu kayaya “Petromir” derler. “Edmir” adlı kraliçenin yaylağı imiş. Kale dahi onun binası olduğundan kapısının sağ tarafında, kendi yüzüne timsal olmak üzere taştan peri yüzlü bir kadın çehresi vardır.
Burası; Rum, Arap, Acem, Hint ve Sind diyarlarını dolaşan büyük seyyahlar ve ünlü gemiciler arasında “Şahin Kayası” diye meşhurdur. Van Gölü sahilindeki Subhan Dağı’na benzeyen”
bu kayanın dört tarafı öyle parlak ve yüksek kayadır ki dibinden en usta okçular ok atsa yarısına ancak eriştirebilirler. Kayanın tepesine varmak için kayayı keserek yol etmişler. 3050 basamak kesme merdivenle çıkılır. Her basamağı, yarım ziradır. (Bir zira, dirsekten orta parmak ucuna kadar olan uzunluk ölçüsüdür.) Bu yol üzerinde dinlenme ve durma yerleri de vardır. Kayanın etrafında dolanarak gidilir. Ama at, katır ve eşek çıkmaz. Amma ben adamlarım atları aşağıda bırakıp eteklerimizi de toplayarak var kuvveti pazıya verip bin zahmet ve meşakkat ile çıktık. Rengarenk yer yüzünü seyrettik. Yeryüzü sanki işlenmiş nakış gibi idi. Bulutlar arasında sonsuz ormanlar, yeşillikler görülüyordu. Yedi konak batıda Akdeniz görünüyor gibiydi. Bu derece yüksek bir dağdır. Bu yüksek tepeye ancak mavi bulutlar ve uçan kuşlar engel olabilir. Amma burada oturan insanlardan eser yoktur. “Kıdafe” ve “Ezmir”in meliklerinin sarayları daha yeni yapılmış gibi durmaktadır.
Yağmur sularının bir damlası zayi olmaması için burada su sarnıçları vardır ki su ile doludur. En tepede Ferhat misali kayaları kesip kanallar açılmış, kayaların yüzünden süzülen yağmur sularının bir damlası zayi olmadan bu kanallardan sarnıçlara ve mağaralara akar. Bu tertip üzere imar edilmiş yüksek tepedir. Bu kayanın ta tepesinde üç adet büyük köknar ağacı vardır. Bunlardan başka yılan ve çıyandan başka bir şey yoktur. Sonra buradan inip atlarımıza binerek ve kayanın dibinden geçerek batıya doğru yola koyulduk. Şahin Kayası’nın tepesi mavi bulutlar içinde idi. “([1], s.35-37)
Gördes ve Çevresinin Roma İmparatorluğu’na Geçişi
M.Ö. 4. yüzyılda kayacık ve çevresi Bergama Krallığı’na bağlıdır. Şahan (Şahin) Kayası’nın üstünde ünlü ve tahkimatlı büyük bir kale mevcuttur. Bu kalenin adı, Bergama Kralı Aristonikos’un başkaldırması olayında tarih kitaplarına geçer. Hadise özet olarak şöyledir: Bergama Kralı III. Attalos, krallığını Roma İmparatorluğu’na bıraktığını vasiyet ederek M.Ö. 133 tarihinde ölür. Aristonikos bu vasiyeti tanımayarak krallığın başına geçer. 3 sene de krallık yapar. Fakat Roma Devleti’nin gönderdiği ordu karşısında yenilerek o tarihlerde “Thyatira” denen Akhisar üzerinden Kayacık’a oradan da Gördes taraflarına kaçmıştır. Fakat Gördes’te kendisine yüz verilmemiş aksine ona karşı Romalılar yanında yer almışlardır.
Bunun üzerine Aristonikos, tekrar Kayacık yöresine gelerek Şahin Kayası üzerindeki kaleye sığınıp saklanmıştır. Ne var ki Roma askerlerinin Şahan Kayasını kuşatması sonunda açlık yüzünden teslim olan Aristonikos M.Ö. 130 tarihinde Roma’ya götürülüp boğdurulmuştur. Böylece Bergama Krallığı’nın bütün ülkesi Roma İmparatorluğu’na bağlanmış oldu. Haliyle bu tarihten sonra Kayacık ve Gördes de Roma idaresine geçmiş oldu. M.S. 395 de Roma’nın yıkılması ile Gördes ve çevresi Bizans Devleti’ne tabi olmuştur. ([1], s.31)
Yine Zekeriya Yurdoğlu. kitabının bir başka yerinde Şahan (Şahin) Kalesi hakkında şu bilgileri vermektedir: “1962 yılında Prof. Louis Robert burasının Bizans Kalesi (Platia Petra) olduğunu ve daha eskiden de Romalılara başkaldıran Bergamalı Aristonikos’un önemli kalelerinden biri olduğunu bildirmiştir. Bizans Kralı V. Leo (815-820), yerleşmiş kilise inanışlarına karşı çıkan başrahip Athasius’u, sürgün olarak bu kaleye göndermiş ve Aziz Peter de bu kaleye onu ziyarete gelmiştir. Burası anlaşıldığına göre devlete ve iktidara muhalif olanların bir müddet sürgün yeri ve hapishane olarak kullanılmıştır.
Nitekim o dönemde Arap Coğrafyacılarından İbni Haykal 10. Yüzyılda Şahin Kayası’ndaki kalenin Bizans’ın bir hapishanesi olduğunu yazmaktadır. Bu kale 13. Yüzyıla kadar Bizans’ın elinde kalmıştır.([1],s.40)
Görüldüğü gibi böylesine tarihi değere ve doğa harikasına sahip bir yer olan Şahin Kaya bir turizm durağı olmayı fazlasıyla hak ediyor. Bu nedenle Şahin Kale’yi ve Kayası’nı tanıtmak için gerekli alt yapı yatırımları yapılarak, Gördes gelecekte düzenlenebilecek turizm turlarının bir durağı haline getirilebilirse önemli bir yatırım yapılmış olur kanaatindeyim.
[1] Yurdoğlu, Z., Gördes Tarihi, Gördes Belediyesi Kültür Yayınları, No:2,2010 Manisa
YORUMLAR