ORTAOKUL DÖNEMİ
Birinci Sınıf
Ortaokulu Okurken İki Yıl Kaldığım Ev
1962 yılında Gördes’te orta okula kaydımı yaptırdım. Benimle birlikte “Kırklık” başlığı altındaki anımda adı geçen Softa Amca (Mustafa)’nın torunu Mehmet Özdemir de kaydını yaptırdı. Gördes’e en yakın köy, Kıran Köy ’dür. Yaklaşık 5 km uzaklıktadır. Gördes’te evimiz yoktu. Köyümüz Gördes’e yakın olmasına rağmen her gün bu yolu yürümek yine de zordu. Ayrıca yolun yarısı, oldukça eğimliydi. Bu dik yokuş “Yaronun Deresi “olarak adlandırılıyor. O zaman ulaşım aracı yoktu. Bütün köylüler şehre eşekleri ile gidip geliyorlardı. Peki nerede kalıp ortaokul eğitimimi sürdürecektim?
Benden önce ortaokulda okumaya başlayan köyümüzden iki kişinin kaldığı bir ev vardı ve hala orada kalmaya devam ediyorlardı. Bu arkadaşlardan biri Abbas Ataman diğeri İbrahim Kösem idi. Evin sahibi Halil isminde o dönemde Gördes Kuran Kursu’nda aşçılık yapan biriydi. Mehmet Özdemir ve benim babalarımız, gerekli girişimlerde bulunduktan sonra, bizim de ayni evde kalabileceğimizi söylediler. Böylece dört arkadaş ayni evde kalacaktık. Halil amca ve oğlu Mustafa ile birlikte altı kişi oluyorduk. Öğrenci velileri Halil amcaya para ve gıda desteği veriyorlardı. Halil amcanın evinde kalmaya başladığımda, topallayarak yürüyen, kambur, şaşı bakan, akli melekeleri az gelişmiş oğlu Mustafa Gördes Çarşılarında dilencilik yapıyordu.
Ev tek odalıydı. Musluk ve tuvalet dışarda idi. Evin tabanı zemin seviyesindeydi ve saçak suları duvar dibinden akardı. Halil amca bir başkasının kiracısıydı. Oturduğumuz ev asıl ev sahibinin bahçesinin bir köşesinde bulunuyordu. Mustafa abi akşama kadar şehirde dolaşır dükkanlara girer kendine verilen her türlü para, giyecek, ekmek, vs. erzakı alıp akşam eve getirirdi. Bizim gıdalarımız köyden gelirdi. Getirdiğimiz gıdalar da hep birlikte tüketilirdi. Mustafa amca getirdiği ekmekleri odanın pencere kenarında duran sandığa koyardı.
Bir ara sandıkta ne var acaba? diye kapağını kaldırdığımda burnuma ağır bir küf kokusu gelmiş ve hemen kapağı kapatmak zorunda kalmıştım. Sandık temizlenip havalandırılmamıştı. Bu evde oturan hiçbir arkadaşımızın velisi tek başına şehirde ev kiralayıp çocuğunu okutabilecek kadar ekonomik güce sahip değildi. Evimizin tek avantajlı tarafı, okula beş dakikada varabiliyor olmamızdı. Şimdi düşünüyorum da Halil amcaya ne kadar teşekkür etsem azdır. Ben bu evde yaklaşık iki yıl kaldım. Eve kapıdan girildiğinde sol tarafta sandık. Sandığın yanında avluya bakan bir pencere vardı. Karşı duvarda boydan boya bir ambar bulunuyordu. Ortada bir odun sobası kışın gelmesini bekliyordu. Derslerimizi yerde yapardık. Masa yoktu. Böyle bir ortamda orta okul eğitimime başladım.
Ortaokul Eğitimi ile Gelen Değişikliler
İlk okulda beş sınıfın, tek bir öğretmen tarafından eğitildiği sistemden, ortaokuldaki her dersin öğretmeninin ayrı olduğu sisteme geçiş yapmıştım. Köyde verilen eğitime göre çok daha disiplin isteyen ve her bir öğretmenin ayrı ayrı katkı verdiği eğitim sistemi, öğrencileri mutlaka daha fazla olgunlaştıracak ve daha bilgili kılacaktır. Çünkü her ders, o konuda eğitim almış uzmanlaşmış öğretmenler tarafından verilmektedir. Üç yıl boyunca devam edecek bu eğitim ortamı, öğrencinin kabiliyeti oranında onun yetişmesine çok önemli katkılar verecektir.
Çocuk böyle bir eğitim kurumuna girdiğinde, öncelikle farklı şehir ve köy ilkokullardan gelen yeni arkadaşlarla bir araya gelir. Bu durum bile başlı başına bir eğitim olayıdır. Çünkü farklı karakterdeki kişilerle karşılaşmak, Onların hal ve hareketlerini gözlemlemek, hoşuna giden, gitmeyen davranışları kendi hareketleri ile karşılaştırmak, başka arkadaşlarında gördüğü iyi hareketleri kendisi için de örnek almak, kötü hareketleri kendisi de yapıyorsa o hareketlerden vazgeçmek, eğitim kurumlarının sağladığı faydalardandır. Yani öğrencileri, sadece öğretmeleri eğitmez, öğrenciler de birbirini eğitir. Sınıf içinde davranışları, hareketleri, konuşmaları, giyim kuşamı, derslerdeki başarıları, sosyal yönü iyi olan öğrencileri, diğer öğrenciler örnek alır ve onun gibi olmaya çalışırlar. Kendi kusurlarını gidermeye, iyi yönlerini geliştirmeye çalışırlar. Bu olayın olmasında kimsenin bir eylem yapmasına gerek yoktur. Sadece gözleme dayanan bir eğitim işidir. Bir de öğretmenlerin öğrencileri yönlendirmesi, motive etmesi, çalışma azimlerini harekete geçirmesi eklenince öğrenciler istenen gelişmişliğe daha çabuk ulaşabilirler. Orta okul dönemimde eğitim ortamının sağladığı bu olanaktan yararlandım diyebilirim.
Derslere devam ettikçe hem öğretmenlerimi hem de arkadaşlarımı tanımaya başladım. Sebepsiz yere derslerimi ihmal etmedim. Derste öğretmenlerimi can kulağı ile dinledim. Her bir öğretmenimizden yeni bilgiler öğrendim. Dersler ilerledikçe sınıfta başarılı arkadaşlarımı tanımaya başladım. Onlar başarılı oluyorsa ben de başarılı olurum dedim ve ona göre çalıştım Birinci dönemin sonunda müzik dersim zayıf geldi. Diğer derslerim iyi ve orta seviyede idi. Dönem sonunda bir kız arkadaşımız “Mürvet Karadağ” iftihar listesine layık görüldü. İftihar listesi bir pano içinde duvara asılırdı. Koridordan geçen herkes bu iftihar listesini görebilirdi. Benim de hayalim bir gün bu iftihar listesinde yer almaktı.
Sart Gezisi
Bahar döneminde,sınıftan isteyenlerin Sart Harabeleri gezisi için isimlerini yazdırmaları istendi. Gezi başkanı, değerli tarih öğretmenimiz Albay Eşref Salur idi. Ben de babamla konuştum. “Tamam oğlum gidebilirsin” dedi. Gezi listesine ismimi yazdırdım. Çok heyecanlı idim. Çünkü bu gezi ile ilk defa Gördes dışına çıkacaktım. Her türlü hazırlık yapıldıktan sonra bir otobüs dolusu arkadaşımızla tarih hocamız başımızda olacak şekilde Gördes’ten Salihli’ye doğru yola çıktık. Otobüste bütün arkadaşlarımız, neşe içinde şarkılar söyleyerek yolumuza devam ettik. Önce yolumuz üstünde bulunan Köprübaşı Hidroelektrik santralını ziyaret ettik. İlgililer biz öğrencilere teknik açıklamalarda bulundu. Daha sonra Salihli’ye devam edip Sart harabelerine vardık. Tarih hocamız bize görkemli taş sütunlarının karşısında, Lidyalıların M.Ö.665-546 yıllarında hüküm sürdüğünü. Zengin bir devlet olduğunu, İlk para basan ve en önemli krallarının Krezüs olduğunu açıkladı. Lidya’nın M.Ö. 546 da Pers kralı Kyros tarafından yıkıldığını anlattı ve daha sonra harabeleri gezmemizi ve belli bir saatte işaret ettiği yerde toplanmamızı söyleyerek serbest bıraktı.
Gerçekten tarihi yapılar karşısında hayran kadım. Günümüzden yaklaşık iki bin beş yüz yıl önce yapılmış olan bu anıtlardaki taş işçiliği ve taşların sütunlara yerleştirilmesi, sütunların estetiği insanı hayran bırakıyordu. Şahsen buradaki yapıların güzelliğine doyamadan harabelerden ayrıldık. Daha sonra kendi kedime düşündüm Sart şehri çok verimli topraklar üzerine kurulmuş tarihi bir kent. Ulaşımı kolay olan ana yol üzerinde bir yer. Zenginliğin tesadüf olmadığı hemen görülüyor. Tekrar neşe içinde kazasız belasız gece vakti Gördes’e ulaştık.
YORUMLAR