ÖĞRENMENİN YAŞI YOKTUR
Sağlıklı çalışan bir insan beyni ve vücudu, çalışmaktan yorulursa dinlendikten sonra tekrar eski gücüne gelir ve yeniden çalışmaya başlayabilir. Beyin ve vücut boş durmak istemez. Mutlaka çalışmak isteyecektir. Beynin gıdası, onun önüne konan sorunlara çözüm bulma uğraşılarıdır. Eğer bu sorunlar ve problemler beynin önüne konmazsa, yemsiz bırakılan mahlukata benzer ve belli bir süre sonra hantallaşır ve kötürümleşir ve ölür. Beyni bu duruma düşürmemek için önüne ne kadar problem verilirse o kadar gıdasını almış olacaktır. Bu problem ve sorunlar: çiftçi için yapılacak tarım işleri, öğretmenler için gireceği dersler, doktorlar için hastalarını iyileştirmek, araştırmacılar için henüz tedavisi mümkün olmayan hastalıklara çare arayışları, öğrenciler için derslerine çalışmak vb.
Yukarıdaki görüş açısıyla, emeklilik uğraşlarımdan bir diğeri de İngilizce dil öğrenimidir. Bana göre, İngilizce dünyanın en önemli bilim dillerinden biridir. O nedenle bu dili öğrenmek istiyorum. Yabancı dil bilme ihtiyacı çok çeşitlidir. Yabancılarla iletişim kurmak en başta gelen amaçlardan biridir. Bilim insanları için kendi dillerinde tatmin edici nitelikli yayın olmaması yüzünden başka dillerde yayınlanmış olan kaynaklardan yararlanma gereksinimi insanları yabancı öğrenimine zorlamaktadır.
Orta okul, lise ve üniversitede Fransızca dil derslerini takip ettim. Üniversitede asistan olarak çalışmaya başladıktan sonra ve özellikle doktora çalışmasında Fransızcanın yetmediğini Almancayı da öğrenmem gerektiğini fark ettim. Doktora çalışmam tamamlandıktan sonra Almanca kurslarına devam etmeye başladım. Doçent olmak için koşullardan birisi olan Üniversitelerarası Kurul tarafından yapılan dil sınavını başarmak gerekmektedir. Üniversitedeki mesaim bittikten sonra saat 18.00 de başlayan Almanca kurslarına Karaköy-Beyoğlu Tüneli’nin çıkışına yakın bir yerde bulunan Goethe Enstitüsü’nde iki üç yıl devam ettim. Yabancı dil sınavına Almancadan girdim ve başardım. Diğer koşulları da yerine getirerek Doçent unvanını elde ettim. Almanca dil bilgimi, öğrencilerim için yazmış olduğum mesleki kitapları yazarken kullandım. Almanca mesleki kitaplardan birçok konuda yararlandım. Kendi mesleğimle ilgili Almanca olarak yazılmış ders kitaplarını yurt dışından getirterek kütüphaneme koydum. Ders notlarımı hazırlarken bu kitaplardan çok yararlandım.
Öğretim üyeliğim sırasında İngilizce bilmemenin de sıkıntısını çok çektim. Esasen İngilizce bilen arkadaşlarımdan bu konuda yardım alabiliyordum. İngilizce yazılmış ilgimi çeken bir konunun çevirisi gerektiğinde arkadaşlarım yardım yapmışlardı. Ancak “Taşıma su ile değirmen dönmez” öz deyişindeki gibi birilerine bağımlı kalarak insanın kendini geliştirmesi mümkün değildir. O nedenle araştırma yaparken, bir makaleyi veya kitabı okurken kimseye ihtiyaç duymadan anlamak çok güzel bir meziyettir. Ben mesleki kariyerim sırasında öğrenemediğim İngilizceyi emekli olduktan sonra öğrenmeyi hedef edindim. Bunun için ilkokuldan Üniversiteye kadar Millî Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı ne kadar İngilizce ders kitabı varsa hepsini edindim. Bunların hepsini baştan sona ne kadar alıştırmaları varsa çözdüm. Daha sonra Fono’nun Temel ve İleri İngilizce setlerini de edindim. Şimdi de onlara çalışıyorum.
Kendi kendine öğrenme konusunda, bir yazarımızın hayat hikayesini okurken öğrendiğim bir bilgiyi burada paylaşmak istiyorum. Mahmut Şevket Esendal 1883 yılında doğmuştur. Birbirini izleyen savaşlar yüzünden düzenli bir eğitim görmemiştir. Kendi kendine Fransızca, Rusça ve Farsça öğrenmiş, Bakü, Tahran, Kabil’de büyükelçilik yapmıştır. Milletvekili olmuş, CHP genel sekreterliğine kadar yükselmiştir. Birçok hikâye, roman ve anı kitabı mevcuttur. Bu kısa hikâyeyi anlatmamın sebebi, savaş yıllarında düzgün bir eğitim almamasına rağmen MŞE yukarıda sözü edilen dilleri kendi kendine öğrenmiş ve önemli mevkilere gelmiştir.
Ben kendi kuşağım adına savaş görmediğimiz ve düzenli eğitim aldığımıza göre kendimizi yetiştirme konusunda önceki kuşaklara kıyasla daha şanslıyız. Çünkü eğitim öğretim açısından İnternet gibi paha biçilmez bir olanağa sahibiz. Kendini yetiştirmek isteyen bir insanın yararlanacağı, danışacağı kaynaklar yeterince çoktur. Yeter ki insan öğrenmek istesin. Buradaki felsefem şu olmuştur. “Bilmek her zaman bilmemekten daha iyidir.”
Öğrenmenin yaşı yoktur, hangi yaşta olunursa olunsun bir şeye başlamak için hiçbir zaman geç kalınmış sayılmaz görüşünde olanlara selam olsun.
YORUMLAR