Doç.Dr.İbrahim KOÇ

Doç.Dr.İbrahim KOÇ

49ibkoc@gmail.com

Anılarım-148

12 Nisan 2025 - 16:00 - Güncelleme: 12 Nisan 2025 - 16:01

 ÜRÜN DEĞİŞ TOKUŞU
Günümüzden yaklaşık 70 yıl önce yaşanmış bir olaydır. O günün koşullarını ve yaşam güçlüklerini genç kuşağın öğrenmesi açısından yaralı olacağı kanaatindeyim.
Bu anı, baba bir ana ayrı babamın kardeşi amcam Ahmet Koç’tan dinlediğim bir hikayedir. Amcam 1935 doğumludur. Dedem, aynı zamanda amcamın babası ölmüş, annesi Esmahan hanımla ana oğul birlikte yaşamaktadırlar. Tarih, tahminen 1952-53 yıllarıdır Ahmet Amcam 17-18 yaşlarındadır. Harmanlar kaldırılmış ve kış hazırlıkları yapılmaktadır. Bulgurların kaynatılması kurutulması, tarhanaların yapılması, yakacak odunların depolanması, kestanelerin toplanması, tarlaların nadas edilmesi, ... vb. gibi işler yoğundur. O dönemlerde tarlanın bir köşesine dikilip büyütülmüş olan ayva ve elmalar ağaçlardan toplanmış sandıklarda beklemektedir. Yalnız meyve çeşitliliği azdır. Kurtuluş Savaşı’nın üzerinden henüz 25 -30 yıl geçmiştir. Öncesi Çanakkale ve Balkan Savaşlarıdır.
Savaşlar bittikten sonra, insanların psikolojik yönden kendilerini toparlaması, yaralandıysa yaralarının iyileşmesi belli bir süre alacaktır. Şehit verildiyse acısının geçmesi yılları alır. Savaşa gidenler iş görebilecek güç ve kuvvette olan gençlerdir. Geride kalanlar kadınlar, çocuklar ve yaşlılardır. Onların da akılları, savaşa gönderdikleri eşlerinde oğullarında kalmıştır. Acaba sağ olarak geri dönecek mi kaygısını taşımışlardır. Savaş dönemleri boyunca bu psikolojik ortam her türlü üretimin yanı sıra tarımsal üretimin gelişmesine ket vurmuştur.
Gençler bilgi ve becerilerini geliştirip ülke kalkınmasında kullanmak yerine, kendini geliştirmek şöyle dursun şehit olmak, yaralanmak veya savaşın psikolojik yıkımına maruz kalmışlardır. Durum böyle olunca tarla bağ bahçe işleri morali bozuk geride kalan hanımların, çocukların ve yaşlıların üzerinde kalmış ve sonuç olarak üretim düşmüş, uzun vadeli bir yatırım olan meyvecilik gelişememiştir.    İnsanlar sakin bir dönem geçirememişlerdir. Bu yüzden günümüzde görülen meyve bolluğu ve çeşitliliğini, o günlerde ara ki bulasın.
Bu olumsuz koşulların sürükleyip getirdiği 1950’li li yıllarda kış mevsiminde gıda çeşitliliğini artırmak maksadıyla eldeki ürünleri para kullanmadan değiş tokuş yapmak revaçtadır. Böylece insanlar sadece kendi yetiştirdikleri ürünlerin yanı sıra başka bölgelerde yetişen ürünleri de tüketerek daha dengeli bir beslenme imkanına kavuşmaktadırlar. Henüz köye inilmemiş tarla damlarında durulmaktadır.  Bir güz günü amcam Ahmet Koç, annemin kardeşi dayım Mehmet Bağırgan, köyümüzden bir diğer hemşerimiz Hasan Korkmaz eşeklerine ayvaları yükleyerek 70 km uzaklıktaki Akhisar’ın Süleymanlı Köyü’ne müteveccihen eşekleri önde kendileri arkada olacak şekilde yola çıkarlar. Bu üç yol arkadaşı hakkında biraz bilgi vermek yerinde olur,
Amcam şu anda yaklaşık dört yıldan beri yatağa bağımlı olarak yaşamaktadır. Gezip dolaşamamaktadır. Bakımı çok iyi yapılmaktadır. Hafızası çok iyidir. Eskileri çok iyi hatırlayıp anlatabilmektedir. Ziyaretine geç gittiğim zaman bana gücenir. Ben de elden geldiğince ziyaretlerimi aksatmamaya çalışırım. Oğlu Mehmet Koç, Gördes Ziraat Odası başkanıdır. Dayım Mehmet Bağırgan, daha önce anlattığım dedem Mahmut Bağırgan’nın oğludur. Şu anda rahmetli olmuştur. Okulların tatil olduğu dönemlerde köye geldiğimde ziyaretime sık sık gelirdi. Ben de kendisini ziyarete giderdim. Bu ziyaretlerin birinde çay servisi yaparken dayı şeker istiyor musun? dediğimde bana “Sevgili yeğenim şu ince belli çay bardaklarının alt kuşağını niçin yaptılar zannediyorsun? Bu kuşağı, boşuna çizmemişlerdir. Bu şeker işaretidir. İşaretin olduğu yere kadar şeker isterim” demişti. Toprağı bol olsun. Yine köyümüzün saygıdeğer kişilerinden biri olan Hasan Korkmaz babamın iyi ahbaplarından biriydi. Sözü sohbeti iyiydi.
Eşeklerin üzerinde ayva çuvallarına ilaveten yorgan ve gıda maddeleri de bulunmaktadır. Çünkü varacakları yere ulaşamadan karanlığın basması söz konusudur. Gümbürt Dere Yolu denilen orman içi yoldan geçerek Tekke Mevkii’nden Akhisar yoluna çıkarlar. O dönemlerde motorlu vasıtalar olmadığı için yükleri eşeklerle götürmek gerekmektedir.  Üç can yoldaşı, gün boyu sürecek uzun yürüyüşün bilincinde olarak yüklü hayvanlarının arkasında sabırla yürümeye başlar.  Tavşan Alanı denilen yerden geçilerek Pekmezci kahvelerine varmadan yol kenarında bulunan bir su başında mola verirler. Vakit öğle civarıdır ve yaya yürümekten ayaklar acımaya başlamıştır.
Eşeklerdeki yükü indirirler yemlerini boyunlarına asarak onları dinlendirmeye bıraktıktan sonra kendileri de gıda maddelerini çıkarıp yerler. Susuzluklarını giderdikten sonra tekrar yükleri eşeklere sarıp yola çıkarlar. Bu defa yürümek biraz daha zorlaşmaya başlar. Çünkü ayaklar kabarmıştır. Ama acılara dayanmaktan başka çare yoktur. Bazı yerlerde kestirme gitmek için yoldan çıkılıp devam edilip tekrar araba yoluna girilir. Bu şekilde devam edilerek Şimdi Su Deliği denilen yerdeki çay geçilerek belli süre gittikten sonra hava da karardığı için yol kenarında uygun bir yerde havanların yükü tekrar indirilip geceyi geçirmek için gerekli önlemler alınıp uykuya geçilir.
Sabah olduktan sonra kalkıp kahvaltılarını yapar tekrar yola çıkılır. Zaten Süleymanlı Köyü yakınlaştığı için yolculuk fazla sürmeden Süleymanlı Köyü’ne varılır. Amcam buradaki değiş-tokuş işini şöyle anlatır: “Köyün meydanına vardıktan sonra, hayvanların yükünü indirdik. Hayvanlarımızı uygun bir yere bağlayıp yem torbalarını başlarına geçirip dinlendirmeye bıraktık. Ayva çuvallarını önlerimize koyup müşteri beklemeye başladık. Gelen müşteriler ben küçük olduğum için benim yanıma gelmiyorlardı. Büyüklerin yanına gidiyorlardı. Böyle giderse ben getirdiğim ayvaları satamam tekrar geri götürmek zorunda kalırım kaygısı beni sarmaya başladı. Bunun üzerine arkadaşlarıma “Benim ayvalarıma göz kulak olun. Ben ayvalarımı sokak aralarında değiştirmeye gideceğim” dedim. Onlar da tamam dediler. Bunun üzerine yarım çuval ayvayı sırtıma alıp sokak aralarını dolaşmaya ve “Hoş kokulu yemesi güzel Gördes ayvası getirdim, ayvacı geldi ayvacı!” diye seslenmeye başladım.
Bu şekilde dolaşmam işe yaradı sağdan soldan evlerinden çıkarak gelen hanımlara üzüm karşılığında ayvalarımı değiştirmeye başladım. Yarım çuval ayvayı bitirdikten sonra tekrar gidip yarım çuval ayva daha sırtlayarak değişim işine devam ettim. Bana en zor gelen iş sırtımda ayvaları dolaştırmak oldu. Çünkü Gördes’ten beri yürüyerek geldiğim için yarım çuval ayva dolaştırmak bana işkence gibi geldi. Sonuçta üç dört kilo dışında geri kalan ayvaların tümünü üzümle değişmiş oldum. Vakit de akşam olmuştu. Fakat üzümlerin kalitesi pek hoşuma gitmedi. 
Arkadaşlar da değişimlerini yapmışlar ve toparlanma zamanı gelmişti. Birlikte yardımlaşarak yüklerimizi eşeklerimize sardık. Alaca karanlıkta Süleymanlı Köyü’nden Gördes’e doğru yola çıktık. Her birimiz eşeklerimize binmiştik. Gelişimize göre dönüşümüz daha rahat olacaktı. Üç can yoldaşı sabaha kadar yolumuza devam ettik. Şafak sökerken Gördes’in yakınındaki Tekke Mevki ’sine vardık. Oradan da tarla damlarımıza geldik.
Eve geldikten sonra yol yorgunluğunu birkaç günde atlatabildim. Anama “Bundan sonra ne üzüm yerim ne de bir daha ayva değişimi yapmak için Süleymanlı Köyü’ne giderim” dedim. Anam da beni git diye bir daha zorlamadı.

Bu yazı 29 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum