Düğün
Mecburi hizmetim YTÜ’ye devredilmişti. Ben göreve 1974 yazında başlamış oldum. O yaz evlenmeyi de düşündüğüm için iş yerime yakın bölgede ev kiralamak için arayışa girdim. Konuyu bölüm sekreterliğimizde dile getirdim. Bölüm sekreterliğinde görevli iki hanım vardı. Birisi uzun yıllardır çalışan ve yakında emekliye ayrılma planı yapan kibar ve nazik bir hanım olan Meral Hanım diğeri lisansüstünde sınıf arkadaşım Kâmil Eren’in nişanlısıydı.
Sekreterlikte kendilerine “Lisans üstünü bitirip bölümümüzde asistan olarak çalışmaya başlayacağımı, bu yaz evleneceğimi ve kiralık ev aradığımı, oturdukları mahallede kiralık ev varsa bana haber verirlerse memnun olacağımı söyledim. Bunun üzerine, bölüm sekreterimiz Meral Hanım bana dedi ki: “İbrahim, seni dört yıl süren lisans öğrenciliğinden ve iki yıldır da lisansüstü eğitiminden beri olmak üzere altı yıldır tanıyorum. Hiç olumsuz bir hareketini duymadım işitmedim. Benim buraya üniversitemize çok yakın Abbasağa parkının üst tarafında bir evim var. Yakında emekli olup Sarıyer’e taşınacağım. Senden daha iyisini mi bulacağım? Evimi sana kiraya verebilirim.” dedi. Hani ne derler “Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz” misali mahalle mahalle dolaşıp ev aramadan ve hem de işime çok yakın ayni iş yerinde çalışan bir insanın kiracısı olacaktım.
Kendisine çok teşekkür ederek evine bakabileceğimi söyledim. Daha sonra Meral Hanım ile buluşup evine gittim ve bana evini gösterdi. Üç katlı, duvarları kalın bir apartmandı. Kiralayacağım daire, girişin üstünde idi. İki oda, bir hol, bir tuvaleti bulunmaktaydı. Tavan yüksekti. Ev sobalıydı. Bodrum katında her dairenin kömürlüğü ve odunluğu vardı. Netice itibarı ile ev hoşuma gitti ve böylece Meral hanımın kiracısı oldum.
Böyle bir evde oturmakla, trafik sorunum olmayacaktı ve gerektiğinde öğle yemeği için bile gidip gelebilecektim. O sırada kayın biraderim Abbas Ataman, Kadıköy özel ABC lisesinde Fransızca öğretmenliğine başlamıştı. Evi onunla birlikte tuttuk. Kirasını birlikte ödeyecektik. Yaz dönemi olduğu için evle ilgilenebiliyordum. Evin temizliğini yaptım. Kayınbiraderim Fatih’te kalıyordu. Oradaki eşyalarını birlikte getirdik. Yatak ve perde işlerini birlikte hallettik.
Bölümden izin alarak evlenmek üzere Kıranköye geldim. Temmuz ayının sonlarıydı. Köyde herkes işinde gücünde çalışıyordu. Yaz işleri yoğundu. Her aile tahıl ekimi, tütüncülük, meyvecilik, bağcılık, vs. gibi akla gelebilen her türlü tarım işiyle uğraşır. Fakat bunları küçük çapta yaparlar. Hiçbir uğraşı başlı başına geçimini sağlamaya yetmez. Her bir işi pazardan para vererek almamak üzere yapmaya çalışırlar. Bu işlerin her birisi aile bütçesine katkı içindir. Tarımda daha henüz uzmanlaşmaya dayalı üretim yapılmamaktadır. Her aile anadan babadan gördüğü yöntemlerle üretimlerini sürdürmektedir. O nedenle de işler çok çeşitli olmakta ve her parça iş ile ilgilenmek gerekmektedir. Hele bir de çiftçinin tarlaları farklı yerlerde ise tarlaya ulaşım işleri de bu yoğun işlere eklenmektedir.
1974 yazında hem benim ailem hem de nişanlımın ailesi tarla işleri ile meşgullerdi. Evlenme işini, yaz tatili sırasında üniversitenin eğitim öğretime başlamasından önce tamamlama düşüncesinde idim. O nedenle durumu kendi aileme ve Emine hanımın ailesine anlattım. Benim ailem tamam dedi. Nişanlımın ailesi tütün işleri var şimdi olmasa da kasım ayına doğru olsa daha iyi olur dediler. Fakat kasım ayında okullar açılıp eğitim işleri devreye gireceği için bana uymuyordu. O nedenle yaz döneminde evlenme olayını bitirmek daha akılcı olacaktı. Bu düşüncemi makul gördüler ve nişanlımın ailesi de olur dedi.
Düğüne her iki aile de karar verince hemen hazırlıklara başladık. Rahmetli babam ile birlikte Oğulduruk köyüne rahmetli Davulcu Halil Bey ile görüşmek üzere yürüyerek gittik. Çünkü düğün davul ve zurna eşliğinde yapılacaktı. Oğulduruk köyündeki davulcu Halil Bey, benim çocukluğumda da köyün düğünlerinin hemen hemen hepsinde davul çalmış bir sanat emekçisidir. Kendisine yakında düğünümüz olduğunu ve gelip gelemeyeceğini sorduk. Sağ olsun kabul etti. Kendisi zurnacıya haber verecek ve düğün günü ikisi bir geleceklerini söyledi. Zurnacı Bayat köyündendi. Her iki usta birbirleri ile çok uyumlu çalışırdı. Yıllar sonra zurnacının haciz yüzünden intihar ettiğini duydum ve çok üzüldüm. Mekânı cennet olsun.
Düğünümüz Kıbrıs Barış Harekâtı haftasına rastladı. Geceleri karartma uygulanıyordu. Köy düğünlerinin aşamaları, pazartesi damat karşılaması, salı günü meciye gitme ve akşamına oturma ocağı ve davul zurna eşliğinde gençlerin oyunu, Çarşamba çeyiz önünde oyunlar ve horoz tutulması, akşam kına gecesi, Perşembe cirit, değnek oyunu ve akşamına gelin çıkarma şeklinde olur. Biz bunlardan bazılarını yerine getiremedik. Bununla birlikte düğünümüz konu komşu ile çok güzel geçti.
Düğünden sonra Gördes’ten bir kamyonet tutup, köydeki eşyalarımızı yükleyerek, gelin, damat, her iki baba olmak üzere İstanbul’a daha önceden kiraladığımız evimize geldik.
Babalarımız hem bize yardım ettiler hem de evimizin durumunu yerinde görmüş oldular. Birkaç gün kaldıktan sonra geri döndüler.
Beşiktaş Yeni Mahalledeki evimizden yakındaki işime gelip gidiyordum. Fakat eşim ilkokul mezunu olarak İstanbul’a gelmişti ve bir işi yoktu. İlk zamanlar çevreyi bilmediği için zorluk çektiği anlar olmuştur. Zamanla komşularımızla tanıştı ve onlarla ahbaplık kurdu. Birbirlerini çok sevdiler. Böylece çevreyi tanıdıktan sonra İstanbul yaşamı daha çekilir hale geldi. Günler bu şekilde ilerlemeye devam etti.
Ben de Harita Mühendisliği Bölümünün Ölçme Tekniği Ana Bilim Dalında değerli hocam sayın Prof. Macit Erbudak’ın asistanı olarak çalışmaya başladım.
Doktora hocam ve aynı zamanda Harita Mühendisliğinin kurucularından olan Macit Erbudak’ın kısa hayat hikayesini burada değinmeyi kendime bir görev addediyorum. Çünkü benim gibi nice öğrencinin yetişmesinde katkısı olan hocaların hocası bir bilim adamının gelecek kuşaklara tanıtılması bilim tarihine not düşülmesi bakımından önemlidir diye düşünüyorum.
YORUMLAR