Doç.Dr.İbrahim KOÇ

Doç.Dr.İbrahim KOÇ

49ibkoc@gmail.com

Anılarım-47

10 Ocak 2024 - 09:48 - Güncelleme: 10 Ocak 2024 - 09:49

Prof. Mustafa Aytaç’ın Asistanlığı
İzmir Hacılarkırı’ndaki dört aylık kısa dönem askerliğimi tamamlayarak tekrar görevimin başına döndüm. Ancak askerlik süresi boyunca maalesef doktora çalışmalarına da ara vermiş oldum.
Üniversiteye döner dönmez bir taraftan eğitim ve öğretim işlerini devam ettirirken diğer taraftan doktoramla ilgili konular üzerinde çalışmalarımı sürdürmeye başladım.
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde de YTÜ’deki gibi harita mühendisi yetiştiren bir bölüm bulunmaktadır. Gerek YTÜ’deki gerekse İTÜ’deki bölümlerin o zamanki isimleri Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü idiler. Şu anda İTÜ’deki bölümün adı Geomatik Mühendisliği, YT.Ü.’dekinin adı Harita Mühendisliği Bölümü oldu. Jeodezi ve Fotogrametri Bölümü’nden Prof. Mustafa Aytaç, YTÜ Jeodezi ve Fotogrametri Bölümü’ne birinci sınıflara Ölçme Bilgisi dersi vermeye geliyordu. Bizim bölümün hocaları da İTÜ’ne ders vermeye gidiyorlardı. Böylece bölümler arası yardımlaşma ve kaynaşma da sağlanmış oluyordu.
Esasen Prof. Macit Erbudak’ın asistanıyım fakat belli bir süre için İTÜ’den bizim bölümümüze birinci sınıfların Ölçme Bilgisi dersine gelen Prof. Mustafa Aytaç’ın da asistanlığını yaptım. Derslerini takip ediyor ve uygulama derslerinde kendisine yardımcı oluyordum.
Prof. Mustafa Aytaç ders tahtasını çok iyi kullanan, yazısı çok güzel ve hitabeti kuvvetli bir hocamızdı. Dersi çok güzel anlatır. Elli dakikalık derste öğrencinin dikkatini ders üzerinde tutmasını bilirdi. Öğrencilere karşı tatlı-sert bir davranış sergilerdi. Ders sırasında esprili konuşmaları ile öğrencileri güldürür ve onların dağılmakta olan ilgilerini tekrar ders üzerine çekmesini bilirdi.   Öğrencilere karşı çok kibar konuşurdu. Ama kaba hareketlerini de affetmezdi. Kendisinden çok şeyler öğrendim.
Sınav yapıldığında, kağıtların değerlendirilmesini bana bırakırdı. Fakat, kopya olasılığını sıfıra indirgemek için sorularını değişik bir tarzda sorardı.  Öyle bir soru sorardı ki, sanki her öğrencinin sorusu ayrı olurdu. Bu durumda sınıfta altmış kişi varsa altmış ayrı veriye göre soruların çözülmesi ve değerlendirmesi gerekiyordu. Böyle bir değerlendirmenin ne kadar zaman alacağını tahmin edebilirsiniz.  Ben de bu sınav kağıtlarını tek tek okuyarak değerlendirmiş ve kendisinden takdir almışımdır. Hiçbir öğrenciden dikkat çeken bir itiraz gelmemiştir.
O zaman daha yeni asistan olduğum için kendisine “Hocam bu soru tarzı, cevap kağıtlarının değerlendirilmesinde çok zaman kaybına neden oluyor, o nedenle bütün öğrencilere sayısal verileri ayni olan soru soralım ve sınav yaparken de gerekli önlemi alarak kopya çekmelerini önleyebiliriz” teklifinde bulunamadım. Boşu boşuna değerlendirme hamallığı çekmiş oldum.
Bir defasında, değerlendirip notlarını verdiğim sınav kağıtlarını hocam Prof. Mustafa Aytaç’a teslim etmek üzere İ.T.Ü. Taşkışla binasına gittim. Beni çok iyi karşıladı. Masasının yanındaki koltuğa oturmam için yer gösterdi. Görevliye çay getirmesini söyledi. Çaylarımızı içerken sınıfın durumu ve öğrencilerin başarısı üzerinde sohbet ettik. Not değerlendirmeleri ile ilgili bilgileri verip sorularını yanıtladıktan sonra müsaadesini isteyip ayağa kalktım. Gösterdiği nazik ilgiye teşekkür edip ayrılırken not değerlendirmelerim için bana teşekkür etti. Bunun görevim olduğunu, sınıftaki öğrencilere yaklaşımından, ders anlatışından, öğrencilerin dikkatini ders boyunca anlatılan konu üzerinde tutabilmesinden, ayrıca sanki bir hattat gibi kara tahtaya yazdığı ders notlarına hayran kaldığımı belirterek kendisinden çok şeyler öğrendiğimi, iyi ki kısa süreliğine de olsa yardımcısı olduğum için kendimi şanslı hissettiğimi söyledim.
Beni uğurlamak için ayağa kalktı, benden önce davranarak paltomu alıp sırtıma giydirmek için harekete geçti. Bütün itirazlarıma rağmen paltomu elinden alamadım ve sırtıma giydirdi. “Hocam beni mahcup ettiniz” diyerek elini öpüp makamından ayrılırdım. Beni kapıya kadar uğurladı.  Böylesine kibar ve nazik bir insandı.
Doktora Konusunda Soğuk Karşılama
Bir gün doktora konusunda kitap, makale, dergi ve görüş almak üzere X şehrindeki Y üniversitesindeki Prof. Z isimli bir hoca’nın ziyaretine gittim. Kendimi tanıttım. Beni soğuk karşıladı. Buna rağmen doktora konumu kendisine söyledim. Bu konuda tavsiyeleri olup olmayacağını söyledim. Bunun üzerine “Senin konun ile aynı içerikte benim asistanımın da doktora çalışması var. Benden nasıl böyle bir şey istersin? Doktora çalışmanı başka bir alana kaydırmalısın.” Diyerek bana cevap verdi. Ben de kendisine “Özür dilerim, bu konuyu Prof. Macit Erbudak hocam ile birlikte kararlaştırdık. Ayrıca asistanınızın konusunu bilmiyordum” dedim. Bu hocanın odasından böyle bir atmosfer içinde ayrıldım. Ama moralim iyice bozuldu. Çünkü doktora tezim üzerinde bir yıldan fazla bir zamandan beri çalışmışım ve konu üzerinde temel kavramları özümsemiş ve kendimi belli bir aşamaya getirmiştim.
Bu saatten sonra doktora konusunu değiştirme düşüncesi tepemden aşağıya kaynar suların dökülmesi gibi bir etki yaratıyordu. Neredeyse ağlama noktasına geldim.  Bu duygu ve düşünceler içinde oradan moral bozukluğu içinde İstanbul’a geldim. Ertesi günü Macit Hocamın odasına giderek olayı anlattım. Hocam beni can kulağı ile dinledi. Yanıt olarak neler söylediğini anımsamıyorum. Fakat özet olarak bana hiç moralimi bozmamamı ve çalışmamı sürdürmemi söyledi. “Doktora tezlerinin konuları birbirine yakın da olsa, uygulama alanları farklı olacağı için, tez sonuçlarını birbirleri ile karşılaştırma olanağı sağlayacağından dolayı yararlı olur” yönünde konuşarak bana moral verdi. Hocamın bu davranışı ile bana sahip çıkması ve benim yanımda durması, unutamadığım olaylardan biridir. Oradan tekrar eski moral gücümle ayrıldığımı hatırlıyorum. 

Bu yazı 404 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum