Doç.Dr.İbrahim KOÇ

Doç.Dr.İbrahim KOÇ

49ibkoc@gmail.com

Anılarım-87

02 Temmuz 2024 - 16:17 - Güncelleme: 02 Temmuz 2024 - 16:18

BİR HARİTACILIK ANISI
Bölümümüzün 1958 yılındaki mezunlarından bir büyüğümüzün (Ayhan Kalyoncu), Harita Mühendisliği’nin kuruluşunun 60. Yılı münasebetiyle paylaştığı okul anısını aktarmak istiyorum: Yaklaşık 12 öğrenci, Ölçme Bilgisi dersinden diploma projesi dersi almışlardır. Hocaları Macit Erbudak’tır. Diploma projesi harita yapımı üzerinedir. Macit hocamız bu öğrencilere Yıldız Camisi, Y.T.Ü, Ertuğrul Sitesi, Orhangazi Kışlası, Abbasağa Parkı, şimdiki Yahya Kemal Parkını içine alıp Beşiktaş’taki sahil yoluna kadar olan sahayı içine alacak bölgenin haritasını yapma görevi vermiştir.
Bu diploma ödevi, diğer dersleri de ihmal etmeden üç dört ay içinde yapılması gerekmektedir. Eğer başarılı bir şekilde yapılıp yetiştirilemezse bu on iki öğrenci mühendis diploması alamaz, mühendislik yapması için herhangi bir yere tayini yapılmaz, evlenecekse evlenemez, vb. gibi sebepler yüzünden gelecek planlaması ertelenir.
Öğrenciler diploma projelerinin yapılması için kendi aralarında iş bölümü ve zaman planlaması yaparak çalışmalarına başlamışlardır. Yağmurlu havalar çalışmaları aksatmaktadır. Diğer dersler ve sınavlardan arta kalan gün ve saatlerde ölçü işlerini yapmışlar. Hesaplar tutmadıkça tekrar araziye gidip ölçmeler tekrarlanmış ve yeniden hesaplar yapılmış ve kontroller yerine getirilmiştir. Nihayet uzun uğraşlardan sonra ölçüler değerlendirilmiş, yükseklik farkları ölçülmüş, kotlar hesaplanmış, koordinat hesapları yapılmış, krokiler çizilmiş, röperler çizilmiş, hesap dosyaları tamamlanmış, harita çizilmiş ve proje ekibi sınava hazırdır.
Öğrenciler sahanın haritasını bir masa üzerine gururla sermişler ve Macit hocanın gelmesini beklemektedirler. O esnada müdür yardımcılarından Ahmet Karadeniz (benim lisansüstü yüksek matematik hocam, haritacı değildir) öğrencilerin bu telaşlı hareketlerini görmüş yanlarına gelmiş hoş beş ettikten sonra öğrenciler “Hocam, işte ölçtüğümüz sahanın haritası” diye çalışmalarını göstermişler. Bunun üzerine Ahmet Karadeniz haritaya bakarak öğrencilere “Üç buçuk aydır bunu üretmek için mi uğraşı verdiniz?” diyerek yarı kinayeli eleştirir. Öğrenciler bu sözlere gücenir. Ancak bu sözleri odaya gelmekte olan Macit Hoca duyar ve öğrencilerine dönerek “İşte çocuklar bir işi aslından 1000-2000 kere küçülterek anlatmaya çalışırsanız, zor anlaşılırsınız,” diyerek Ahmet beye anlamlı bir yanıt vermiştir.
Çünkü arazide 20m olan bir uzunluk, 1:2000 ölçekli bir haritada 1santimetre uzunluğunda görünür.
Anı kitabında, özü ayni kalmak şartıyla bu hikâyeyi kendi cümlelerimle anlattığım için    Sayın Müh. Ayhan Kalyoncu abimden beni hoş görmesini diliyorum.
SİNEK SORUNU
2000 li yılların başında yeğenim İbrahim Esen, İstanbul’daki işini bırakmış ve köyde çiftçilik yapmaya başlamıştı. Evimizde ayrıca kız kardeşim ve onun ölen kızından olan yaşları on üç ile on yedi arasında olan iki kız torunu vardı. Yeğenlerim okula gidiyorlardı. Yaşları seksenin üstünde olan annem ve babamla birlikte toplam altı kişi oluyorlardı.  Köydeki evimiz iki katlıydı. Alt kat ahır olarak kullanılıyordu. Yeğenim Burada üç-dört büyük baş hayvan ve beş on küçük baş hayvan besliyordu. Hayvanların evin altında oluşu gübre kokusu ve sinek oluşumuna neden oluyor ve yaşamı olumsuz etkiliyordu.
Annem, babam artık tarla işi yapacak durumda değillerdi.  Sebze yetiştirerek oyalanmaları, sağlık açısından faydalı olur diye düşündüm. Fakat bunu yapacak tarlalarımız köyden uzaktaydı. Oralara gidip gelmeleri imkansızdı. Köydeki evimize yakın bir tarlada hem oyalanırlar hem de sebze yetiştirebilirler diye düşündüm. Ayrıca Sinek yapan gübre kokusundan kurtulmak için hayvanların evden uzakta bir yere taşınmalıydı. Bütün bu amaçları gerçekleştirmek için eve yakın bir tarla olsa iyi olacaktı. Bu amaçla bir arayışa geçtim.
Çok şükür ki evimizin yüz metre yakınında dere kenarında dört dönüm genişliğinde bir tarlanın satılık olduğunu öğrendim. Satıcı ile hemen irtibata geçerek fikrimizi satıcıya söyledik ve fiyatta anlaşarak alım işini gerçekleştirdim. Yeğenim daha sonra tarlanın uygun bir yerine hayvan barınağı yaptı. Belli bir kısmı da sebzelik olarak ayrıldı. Geri kakan kısmında tütüncülük veya salatalık yapmayı planlıyordu. Evin altında duran hayvanları oraya götürdü. Böylece sinek ve gübre kokusu derdinden kurtulmuş oldular. Bu tarla aileme çok iyi geldi. Hem sebze yetiştireceklerdi hem de hayvanlar burada havadar bir yerde yaşayacaklardı. Ancak bütün bunların olabilmesi için su sorununun çözülmesi lazımdı.

Bu yazı 220 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum