Sakin şehir olmak için, sürdürülebilir kalkınma ve kent ruhuna sahip çıkma büyük önem arz etmektedir. Şehirdeki gençlerin geçimlerini sağlamak için başka şehirlere göç etmek zorunda kalmadan bulunduğu şehirde iş bulabilmesi, sürdürülebilir kalkınmanın esasıdır. Bunun yolu kentin, tarihine, doğasına, kültürüne, yemeklerine, esnafına, ürünlerine sahip çıkmaktan geçer. Peki bunlara sahip çıkılmazsa ne olur? Kentin ekonomik gücü gittikçe zayıflar ve şehir sönük ve ıssız kalır.
Peki bir şehrin ruhuna sahip çıkması ne demektir? Bir kentin ruhu bir anda oluşabilecek bir olgu değildir. Bir kentin çok eskiden beri yaşadığı olaylar toplamıdır. Tarihidir. İşte bu yaşanmışlıklar, bir kenti diğerinden ayıran önemli unsurlardır. Bu bağlamda Gördes'i ele alacak olursak, antik çağdan günümüze kadar devam edegelen tarihi olaylar, Gördes'e hizmeti geçmiş, bilim adamları, sanatçıları, yazarları gibi önemli şahsiyetler ile Gördes'in yetiştirmiş olduğu Türkiye'ye ve insanlığa faydalı olan kişiler o kentin ruhunu oluşturmaktadır. İşte bu ruha sahip çıkmak gerekmektedir.
Romalılardan kaçarak Şahin Tepesine sığınan Bergama Kralı Aristonikos (MÖ 130) , Şehit Makbule Hanım, Halil Efe, İbrahim Ethem, Hacı Ethem Büke, Zekeriya Yurtoğlu, ve burada ismini sayamadığım daha niceleri... Gördes'in ruhunu temsil etmektedir. Peki, bu ruha nasıl sahip çıkılır? Bu şahsiyetler adına bir müze açılması, Kamu binalarına, cadde ve sokaklara bunların isminin verilmesi veya bu şahsiyetler adına sempozyum organize etmekle olur. Esasen Gördes bu tür etkinlikler yapmaktadır. Ancak bu gibi sahip çıkışların kalitesinin ve niceliğinin artırılması gerekmektedir.
Bir bölgenin gelişmesi tarımına önem vermesinden geçmektedir. Buna kısaca 'Agroekolojinin geliştirilmesi ' denmektedir. Bu kavram sürdürülebilir tarım bilimi demektir. Yani organik tarım, ekim nöbeti (ayni toprağa sürekli ayni ürünün ekilmesinin önlenmesi), gübreleme için analiz, zararlılarla mücadelede, onların doğa dengesine olan katkısını da düşünerek, zararlıların ekonomik zarar seviyesinin altında kalacak şekilde yapılmalıdır. Başka bir ifade ile ' vur deyince öldürmemek' gerekmektedir.
Sayın okurlarım, bazı kriter maddelerine değindiğim bu haftaki 4. Kategori 'Sakin Şehir' olma kriterleri aşağıdaki gibidir.
4. TARIMSAL, TURİSTİK, ESNAF VE SANATKARLARA DAİR POLİTİKALAR
4.1. Agroekolojinin geliştirilmesi 14 ** [2]
4.2. El yapımı ve etiketli veya markalı esnaf/sanatkâr ürünlerinin korunması *
4.3. Geleneksel iş tekniklerinin ve zanaatların değerinin arttırılması *
4.4. Kırsal bölgede yaşayanların hizmetlere erişimini arttırarak kırsal bölgelerin değerini arttırmak 15 *
4.5. Kamuya ait restoranlarda (okul kantinleri, aş evleri vb) yerel, mümkünse organik ürünlerin kullanılması 16 *
4.6. Kişisel kullanımda ve yemek sektöründe tat eğitimlerinin verilmesi ve mümkünse organik yerel ürünlerin kullanılmasının teşvik edilmesi *
4.7. Yerel ve geleneksel kültürel etkinliklerin korunması ve değerlerinin arttırılması *
4.8. Otel kapasitelerinin arttırılması 17 *
4.9. Tarımda GDO kullanımının yasaklanması
4.10. Önceden tarım için kullanılmış alanların kullanımı hakkındaki imar planları için yeni fikirlerin varlığı
14 Yerel ürünlerin sertifikalandırılması, kültür müzeleri kurulması
15 Bölgedeki halkının hizmetlere ulaşımını arttırmak
16 Mümkünse yerel organik ürünlerin kullanılması. Okul kantinleri vb
17 Yatak sayısının nüfusa yıllık oranının değerlendirilmesi
[2] Agroekoloji'den kastedilen tarımda ekolojik prensiplerin uygulanması. Bu bağlamda asıl amaç kimyasal ürünlere ve fosil yakıtlara mümkün olduğunca az bağımlı bir 'agrosistem' oluşturmak.
Bu metotlar ziraatın iklim değişikliklerine adapte olmasını sağlar, su ihtiyacını %30 azaltır ve enerji giderlerini %60 indirir. Güney Afrika gibi bazı örneklerde gelirin altıya katlandığı gözetlenmiştir. (Kaynak: Oliver De Shutter, ' Agroecology UN Report', 2011).
Birleşik Milletler Gıda ve Tarım Örgütü de son 50 yılda dramatik bir şekilde artan gıda talebini karşılamak için endüstriyel makinaların kullanılarak üretimin arttırıldığı 'Yeşil Devrimi' eleştirmeye başladı. Bu yoğun üretimden bize miras olarak; çevre kirliliği, biyoçeşitliliğin kaybı ve toprağın fakirleşmesi kalmıştır. Yoğun, kimyasal madde kullanılan ve mono kültür (tek türün kullanıldığı) tarım sınırlandırmalı ve rastgele kaynak sömürmeyi terk etmeliyiz. Küçük boyutlu tarımı ve sebze bahçelerinin değerlerini arttırmalı ve tarım koruma metotlarını tekrar canlandırmalıyız. Bunlar arasında toprağın çok derinine inmeden yapılan tarım, yer örtücü bitkilerin sürekli mevcudiyetini sağlamak, tarımdan kalan organik artıkları toprakta bırakmak, ekini belirli aralıklarla değiştirerek toprağa doğal zenginlik kazandırmak, sulama sistemlerini verimli ve dikkatli bir şekilde kurarak su tüketimini azaltmak, gübre kullanımını sınırlandırmak düşünülebilir.
YORUMLAR