Sabah sabah yanmış soğan kokusu yayılıyor etrafa. Komşular da bizim gibi tarhana çorbası pişiriyorlar. Duru suda kaynatılan çorbanın üzerine gezdirilen yağın kokusu bu. Biraz önce biz de tarhana çorbasını kaynatıp, ateşten indirdik. Bir tavada yağla soğanı kavurduk, salça ilave ettik, sonra çorbanın üzerine gezdirdik. İşte bu şekilde kavrulmuş soğan ilâve edilmiş mis gibi kokusu yedi mahalle öteden hissedilen tarhana çorbası ve turşudan oluşan sabah kahvaltımızı yaptık.
Çorbayı içerken Atike ile birlikte sık sık söylediğimiz tekerlemeyi yineledik. 'Tarhana aşı merdiven başı, bulgur aşı dağ başı' dedik. Yani hemen acıkırız demek istiyoruz.
O gün Gördes'e gitmek için öğretmenimden izin aldım. Demirci'ye ısmarlanan çiğ halı ilmeleri gelmiş boyahaneye. İlme çileleri açılıp, üçlü bağ yapılacak. Babamla beraber, bu işleri yoluna koyacağız. Ağabeyim sabah erkenden gitti. Orta birde okuyor. Derse geç kalmamak için bizi beklemedi. Öğle tatilinde yardıma gelecek. Akşamüzeri de köye birlikte döneceğiz.
Sofra toplama işini anneme bırakarak, ablamla birlikte beygiri hazırlamaya ahıra indik. Yarım saat önce vermiş olduğumuz yemi bitirmiş. Yatarken üzerine saman ve gübreler yapışmış. Elime kaşağıyı aldım yetişebildiğim yerleri temizledim. Ablam da ahırın etrafını süpürdü. Semerini sırtına koyup, kolanla sıkıca bağladık ve gemini taktık. Sonra yem torbasını samanla doldurup, üzerine bir iki avuç dolusu da arpa koyduk. Hazırlamış olduğumuz yem torbasını da semerine astık. Hazırlıkları bitince de atı çekerek evin çıkış kapısına geldik.
Annem de bu arada pazar heybesini hazırlamış. İçine boş bir zeytinyağı şişesi, bir çay şekeri süzmesi (bez torba) koymuş her zamanki gibi. Heybeyi iki tarafı denk olacak şekilde semerine yerleştirdik. İşlerin çoğunu ablam yapıyor. Ben ona yardım ediyorum. Ablam da Gördes'e gitmek istiyor. Sabahtan beri yüzünden düşen bin parça, surat asıyor. "Ben de şere gitcen her işi ben yapyon. Pazar işi olunca da İmine'yi götüryonuz' diyor. Ablam bugün de yine annemden izin alamadı. Evin işi her zaman onun sırtına yükleniyor. Siniri geçecek gibi değil. Ağladı ağlayacak, arkamızdan bakakaldı. Babam atın semerine, ben terkisine bindim, çıktık yola.
Hemen köyün yanı başındaki Güreş Harmanı'na vardık. Kuyu Yokuşu Çeşmesi'ni geçince dayıma rastladık. O da iki eşeğine de odun yüklemiş Gördes'e gidiyor. Odun parası ile de pazar alış verişi yapacakmış. Gördes'e kadar beraberiz. Halil dayım komik bir insan, her dediğine gülüyorum. Babam ne anlatırsa anlatsın dayımın bütün yanıtları 'evet enişte, tamam enişte' oluyor. Dayımın, çocuklara olan davranışları da tam bir arkadaş gibiydi. İyi niyetinden dolayı başına gelen bir olayı burada anlatmadan geçemeyeceğim:
Odun satmaya gittiği günlerden birinde, şöyle bir olay gelir başına: Dayım odunlarını satmak için sokak sokak eşekleri ile dolaşır. Mahallenin küçük çocukları da dayımı yalnız bırakmazlar. Çocukların amacı tabii ki eşeğe binmektir. Sokak aralarında odunları satana kadar beraber gezerler. Yükleri boşalan eşeklere çocuklardan bazılarını bindirir dayım. Çocuklar muratlarına ermiştir. Neşe içindelerdir. Dayım yorgunluğundan dünyasını unutmuştur. Çocukların eşeklerden düşebileceği aklına gelmez.
Aklına gelmez, ama başına gelir. Çocukların ikisi taş döşeli yola düşer. Çevreden görenler hemen yardıma koşar. Elleri yüzleri yıkanır. Ufak tefek adale ezilmesiyle olay atlatılır. Sanırım bu olay çocukları eşeğe bindirmeme konusunda, dayıma iyi bir ders olmuştur.
Neyse biz gelelim bu günkü konumuza. Toprak yolda su birikintileri, küçük taşlar ve çukurluklar, yani ne arasan var. Ama dayımın odun yüklü eşekleri de bizim beygir de yola alışıklar. Yolun düzgün yerlerinden yürüyorlar. Kuru Pınar, Sığır Ereği, Kestanelik Yokuşu derken Gördes'e vardık. Gördes'in girişinde dayımla yollarımız ayrıldı. O odunlarını satmak için eşeklerin yönünü mahalle aralarına doğru çevirdi. Biz yolumuza devam ettik.
Hanın önünde beygiri durdurup indik ve içeri girdik. Hanın avlusu iki bölüme ayrılmış. Bir taraf uslu hayvanlar, diğer taraf huysuz hayvanlar için. Biz beygirimizi uslu hayvanların bulunduğu tarafta, yere çakılmış bir kazığa yularından bağladık. Gemini de sırtına astık. Yem torbasını başına geçirir geçirmez, Kınalı yemeye başladı bile. Kınalı uslu bir at, gözümüz arkada kalmıyor. Yani yakınında bulunan diğer hayvanları rahatsız etmez. Akşama kadar burada kalacak. Hancıyla babam ayaküstü hoşbeş ettiler.
Oradan ayrıldık. Babam heybe sırtında ben peşinde tanıdıklarıyla selâmlaşarak çarşıdan geçiyoruz. Bazı dükkânlar, halı ve halı malzemeleri ile dolu. Dükkân sahipleri halıları kapılarının dışına üst üste koymuş. Bazıları da caddelerdeki ağaçlara urgan germiş, ilmelerini asmışlar. Uzaktan bakınca gelin çeyizi gibi görünüyor. Gördes'te ne kadar çok halı dükkânı var diye geçiriyorum içimden. Dükkân önleri, allı yeşilli ilmeler dolu. Her taraf halı, bazıları satılmak üzere sergilenmekte, bazıları istif halinde duruyor. Merak dolu gözlerle, sağa sola baka baka boyahaneye vardık.
Boyahaneciyle de hal hatır soruldu. İsteklerimizi bildirdik. Bize halı dokuyan elliye yakın tezgâh var. Her gün malzeme temini için gelen komşulara annem tartıp tartıp veriyor. Tükenen renkleri de bize yazdırıyor. Bugün boyahanede eksik renkleri bildirirken yanlışlık yapmamamız gerekiyor. Evden getirdiğimiz listeyi boyahaneciye verdim.
Halılarda kullanılan ilme renkleri; kızıl gülgülü (kahverengi), kara gülgülü(siyah), devetüyü, noda (gökyüzü mavisi), bej rengi, açık mavi, koyu mavi, fıstık yeşili, koyu yeşil, açık yeşil, kavuniçi idi. Babamla birlikte çalışmaya başladık. İlk önce ilme balyalarını çözdük. Ben çözdüğümüz balyaların yanına yere oturup hemen işe başladım. Üç çileyi açıyor bir araya getiriyor bir bağ yapıyorum.
Halı ilmelerinin çile yapılıp boyahaneciye teslim edilmesi, köyde kazanlarda argaçların boyanması gibi işlerimizin, hepsini kendimiz yapıyoruz. Bağ yapmak öyle zor bir iş değil. Ama yine de yardımcı gerekiyor. Çok sevdiğim bir söz var. Büyüklerimiz derler ki 'el ele yardım, ileriye ileriye vardım'. İşte böyle.
Öğle tatilinde ağabeyim de bize yardıma geldi. Biz çalışırken babam helvacıdan helva, fırından da sıcak ekmek aldı getirdi. Öğle yemeğini ekmek arası helva yiyerek geçiştirdik. Ağabeyim yarım saat ancak yardım edebildi. Zaten de pek rahat çalışmadı. Çiğ halı ilmeleri yağlıymış. Gömleğinin kolları kirleniyormuş. İlmelerin çok ağır kokusu varmış. Kirli gömlekle okula nasıl gidermiş, gibi daha birçok şey söyledi. Öğle tatili bitince de koşarak okuluna döndü.
Ben yine ilme demetlerinin başında tek başıma kaldım. Babamın bin bir türlü işi var. Sonunda babam yetişti, biraz da boyahaneci amca yardım etti de üçerli bağları bitirip, teslim ettik. Hangi renkten ne kadar boyanacak onu da söyledik. Sonra da vedalaşıp ayrıldık.
Babam heybeyi omzuna attı, pazar alış verişine çıktık. Portakal, patates, zeytin, çay, çay şekeri, yağ aldık heybenin gözlerini doldurduk. En son sıra balık almaya geldi. Demirköprü barajının taze balıklarından bir tane aldık. Bir tane ama beş kilo en büyüklerinden aldık. Böylece pazar alışverişini de noktaladık. Hana geldiğimizde ağabeyimi hanın önünde bizi beklerken bulduk. Babam beygiri çözdü, gemini taktı, bu arada han ücretini de ödedi, pazar heybesini atın sırtına astı. Balığı bir tarafa, ağabeyimin okul çantasını diğer tarafına sıkıca bağladı. Beygirin gemini elimize verdi. 'Ben bir arkadaşa uğrayacağım, sinemanın önünde buluşalım' dedi.
Ben beygirin geminden tuttum, iki kardeş konuşa konuşa sinemanın önüne doğru gidiyoruz. İki üç çocuk Herodot Herodot dedikten sonra gözden kayboldular. Bir iki dakika sonra yine Herodot Herodot deyip kaçtılar. Ben hiçbir anlam veremedim. Ağabeyimin hiç aldırmadığını görünce sordum. 'Neden bize Herodot deyip kaçıyor bu şerli cıbala' dedim. Onlar benim sınıf arkadaşlarım dedi. Arkadaşları ona lâkap takmışlar. Sanıyorum tarihi ve okumayı çok sevdiği için böyle bir lâkabı uygun bulmuşlardı.
Tarihin babası olarak bilinen, M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış olan, Egeli tarihçi ve antik yazar hakkında bildiklerini bana da anlattı. Herodot hikâyesini ilk defa duyuyordum. Kendimi iyice kaptırdım, bir baktım sinemanın önündeyiz. Babam bizi bekliyormuş, buluştuk.
Üçümüz birlikte Kestanelik yoluna doğru yürüdük. Biraz gittikten sonra babam Ağabeyimi atın semerine, beni de terkisine bindirdi. Düz yola gelince de ağabeyimi de terkisine aldı, kendi semerine bindi. Artık üçümüz de atın üstündeyiz. Kınalı, güçlü bir at, çok rahat taşıyordu bizi. At sırtında ya da yaya yaklaşık bir saat sürecek olan yolculuğa başladık. Henüz daha karakış gelmedi.
Gördes'le köy arasında yolculuk yapmayı çok seviyorum. Bir de at sırtındaysam değmeyin keyfime. Gördes'i gördüm. Çarşısını gezdim. Çok mutluyum. Yorgunluk, yolun uzunluğu umurumda değil. Atın terkisi yumuşak döşek gibi, sallıyor beşik gibi. Nal sesleri şakır şakır müzik gibi. Çamların kokusu, kuşların sesi, babamın Nasrettin hoca fıkraları, Karacaoğlan türküleri ne ararsan var. Babam, fıkranın birini bitiriyor diğerine başlıyor. O gün, babama tekrar tekrar anlattırdığım fıkralar şöyle başlar ve devam eder:
Timur'un defterdarı hesapta bir yanlışlık yapar. Bunun üzerine Timur o defterdara ceza olarak kâğıtları yedirir ve işten kovar. Yerine Nasrettin Hoca'yı alır. Hoca hesapları yufka üzerinde yapmaya başlar. Timur bunu görür ve sebebini sorar. Hoca aynen şu cevabı verir: Yemesi kolay olsun diye.
Bir Ramazan günü Nasrettin Hoca'nın gözleri susuzluktan kararmış. Dayanamayıp bir çeşmeye çaktırmadan yanaşır. Tam suyu içerken, bir köylü görür hocayı: Aman hoca, günah değil midir bu yaptığın. Ramazan gününde su içilir mi?
Hoca, 'yıkıl karşımdan Ramazan gider bir daha gelir, ama ben gidersem bir daha gelmem!' Der. 'Ve buna benzer konuşmalarla neşe içerisinde günün yorgunluğunu hissetmeden köye geldik.
Ertesi gün mahalle çeşmesinde argaçları boyayacağız. Kış gelmeden halı tezgâhlarına verilecek malzemelerin hazır edilmesi lazım. Çileleri çöze aça akşam oldu. Öğleyin yediğimiz ekmek arası helva çok güzeldi. Gördes'e gitmek çarşıyı gezmek çok hoşuma gidiyor. Arkadaşlarımın arasında Gördes'e bir defa bile gidemeyenler var. Ben her zaman onlara gördüklerimi anlatıyorum. Bu kez de halı çarsısı ile ilgili beni çok heyecanlandıran izlenimlerimi arkadaşlarıma anlatmak için sabırsızlanıyorum.
YORUMLAR